Bir kitap düşünün ki, okuyan herkes de müspet etkiler bırakmış, Türkçeyi hârikulâde kullanmış, kelimeleri bir ressamın dikkat ve rikkati ile fırçasına ne fazla ne de eksik bir renk almadan bizim insanımızı resmetmiş. Lâkin hak ettiği ilgiyi bir türlü görememiş. Uzun Çarşının Uluları ilk defa 1977’de İnkılap ve Aka tarafından basılmış. Her ne kadar ikinci basımı 1993’de Meteksan tarafından yapılsa da hakiki karşılığını yirmi yıllık bir fetretten sonra, üçüncü basım ile Ötüken Neşriyat’ta bulmuş.
Uzun Çarşının Uluları, hikâye kitabı olarak çıkıyor karşımıza. Ona bir şehir kitabı da diyebiliriz. Kitapta 22 hikâye var. Her biri “ulu” diye tabir edilse de öyle zâhiren önünde ayağa kalkılacak, saygı gösterilecek insanlar değil. Deli Bekir, Köse Hafız, Kuyucu Kör Hafız, Bodur, Kız Ali, Ahraz… Çarpık bir anlatım tarzını usta kalemi ile şaheser hâline getirmiş yazar. Ve bir çarşıyı okuduğumuzda, o çarşıyla hemhâl olup Antep’in en ücra köşesine kadar gezip tanıma arzusu uyandırıyor içimizde.
Hafta boyunca yaptığım taramalarda kitap hakkında sadece üç haberle karşılaştım. İlki, benim de tanımama vesile olan Ali Ayçil’in bir söyleşisi. Ali Ayçil, kitapla tanışma hikâyesini anlattığı ve Mitat Enç’in hayatı hakkında küçük bilgiler paylaştıktan sonra söylediği şu sözler beni etkilemişti: “Kitabın kahramanı bana kalırsa insanlar değildir. Bu kitabın esas kahramanı 1800’lü yılların sonunda Fransızlar tarafından yok edilen Antep çarşısıdır. Türk toplumunda çarşı geleneği birinci dereceden önemlidir çarşı geleneğimizi kaybettiğimizde Türk toplumu kalmayabilir. Bu kitapta tarihçiler ve sosyologlar için büyük bir değer vardır. Herkes Uzun Çarşının Uluları kitabını okumalı. Uzun Çarşının Uluları kitabını okumayan ben Türkiyeliyim demesin.”
İkincisi, Ali Çolak. 1997 yılında Ötüken Neşriyat tarafından kitabın vârislerinden izin alınıp basıldıktan sonra gazetedeki köşesinde müstakil bir deneme yazmış. Kitapla tanışma hikâyesini ve de kendisindeki etkileri anlatmış.
Üçüncüsü ise Ali Ayçil ve Ali Çolak başta olmak üzere birçok kişinin kitabı tanımasına vesile olan Ahmet Turan Alkan’ın “Altıncı Şehir”i. Kitabın girişindeki küçücük bir paragraf okuyanın dikkatlerini üzerine çekmeye yetiyor: “Bir şehrin ancak bu kadar güzel anlatılabileceği, kadr-ü kıymeti bilinmemiş bir eserdi: Mitat Enç’in ‘Uzun Çarşının Uluları’. Işığı perdelenmiş bir zihnin, kendi mâzisine düşürdüğü sihirli bir ışık demetiydi ‘Uzun Çarşının Uluları’. Hasetle okuduğum ve yazarını kıskandığım ikinci kitaptı. Antep’i anlatıyordu ve bir daha hiçbir kalem, Antep’i Mitat Enç gibi anlatamayacaktı”
Mitat Enç, 1909 yılında Gaziantep’te doğmuş. İlköğrenimini burada bitirmiş. Lise yıllarında gözlerinden rahatsızlanmış ve 18 yaşına geldiğinde gözleri tamamen görmez olmuş. 1936 yılında bursla Amerika’ya gitmiş. Harvard ve Colombia üniversitelerinden 1938’de özel eğitim lisans, 1939’da ise yüksek lisans diploması almıştır.
1950 yılında, Ankara Körler Okulunu, 1952’de Gazi Eğitim’de Özel Eğitim Bölümünü kurarak 1956’ya kadar bu okulun müdürlüğünü ve okul başkanlığını yapmıştır.
1956 ve 58 yılları arasında A.B.D.’de doktorasını tamamlamış ve ülkeye döndüğünde, ODTÜ ve Hacettepe üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapmış, 1985 yılında eşini trafik kazasında kaybedince, emekli olduktan sonra yerleştiği Yalova’da 1991 yılında vefat etmiştir.
“Güzellik asla hulâsa edilemez” demiş Paul Valery. Özellikle de bütün ağaçlara “ağaç”, bütün kuşlara “kuş”, bütün balıklara “balık” ve de bütün kitaplara “kitap” denildiği günümüzde.
Uzun Çarşının Uluları güzide bir kitap ve yeni okurlarını beklemekte.
Celal Kuru
1 Yorum