(dör döküntü defteri – 2)
– senin cin fikirliliklerine, uçarı yorumlarına alıştım ama bu kadarı da fazla!
– ne varmış teklifimde?
– ya hu kütüphaneler özelleştirilir mi?
– niye özelleştirilmesin kardeşim, niye?
– ya hu bu kamu hizmeti! kamu ne demek sen biliyor musun?
– ben onu bunu bilmem. her toplumun kendine göre bir yapısı, yaşayışı vardır. birtakım suni kalıplarla hareket etmekten illallah ettik. kütüphanelerin özelleştirilmesi en iyi iştir. ben bu hükümeti destekliyorum, eminim yakında bunlar kütüphaneleri özelleştirmeyi de akledeceklerdir.
– satmadıkları bir o kalmıştı zaten.
– hemen itiraz etme, bir düşün bakalım. işte şu halk kütüphanesinde -bak isme, bak, halk kütüphanesi; bu da tuhaf, neyse… -şu halk kütüphanesinde çalışan on beş kişi var. haydi bu şehrin kütüphanesi, ilçelerde daha az vardır. 81 vilayette, halk kütüphanelerinde çalışan kaç kişi vardır?
– bilmem ki…
– haydi biz kaba saba bir hesap yapalım, en az kaç taneyi bulmaya çalışalım. her vilayette ortalama 50 tane olsun, böylece istanbul ankara gibi büyükşehirlerle bayburt, tunceli, hakkari, batman, rize gibi küçük şehirleri ortalamada buluşturmuş oluruz. çarp abi! 50 kere 81, 4050 eder. doğru mu?
– ııı…evet, tamam.
– dört bin tane çalışan olsun. dört bin memur… devletin sırtında dört bin memur demek bu. sonra bu kütüphanelerin ihtiyaçlarını düşün. elektrik, su, ısınma vs. kocaman binalar, bunların bakımı var. düzenli olarak kitap alacaksın bir kere. sonra bu kütüphanelere abonelikler de var. peki, bunlardan bir gelir var mı? yok!
– kamu hizmeti dedik ya kardeşim!
– geç şu ezber cümleleri ya… geç şunları allah aşkına! kütüphanelere üye olan kaç kişi var? bir kere insanların kütüphaneye gitmesini isteyen bir hayatımız mı var? hangi iş yeri, hangi esnaf, hangi fabrika, hangi devlet dairesi çalışanının kütüphaneye gitmesine ihtimal veya imkân veriyor. bir kere bu kütüphaneler devlet memurları tarafından idare edilmiyor mu? mesai saatleri içerisinde hizmet veriyor değil mi?
– evet!
– e buraya kim gelebilir o zaman? öğrenci, emekli, ev hanımı. sonra sen buna nöbet düzeni olan polis, itfaiye, asker gibi mesleklerden kitaba meraklı, evi kütüphaneye yakın üç beş kişiyi ilave et. haydi üç beş de meraklı imam efendiyi ekle. başka kim gelecek?
– bilmem ki, mesai saati olunca… dur bakalım… yok, başka da kimse gelmiyor aklıma.
– demek ki iş olsun diye halk kütüphaneleri var. akşam beş olmadan memurlar kütüphaneyi boşaltacak, buraya kim gelir! öğrenciler gelsin diye bu kadar masraf edilir mi? hem milli eğitim bakanlığı’nın da kültür bakanlığı’nın da öğrenci kütüphaneye gelsin diye bir derdi yok!
– olur mu canım?
– olur tabiî, okumaya geçmiş bütün ilkokul bir talebelerine törenle kütüphanede üyelik kartı hediye edeceksin ki çocuk kütüphane nedir bilsin!
– doğru…
– e iş olsun diye açılmış bir kütüphaneye bu kadar masrafı niye yapıyoruz allah aşkına! haydi milli kütüphane tamam, arşiv gibi, topluyor. il halk kütüphanesi ne işe yarıyor? yük, memurlar için iyi sürgün yeri olur.
– e özelleşince bu saydığın durum gene olmayacak mı?
– hayır, bir kere özelleşince emanet kitap almak parayla olacak. mesela bir hafta için bir lira ödeyecek. talebeye bilgisayar kullanmak, fotokopi yaptırmak, dışarıdan gelen kitapları ciltlemek gibi para kanalları olacak.
– iyi de bunlarla ne kadar masrafı döndürebilirsin ki?
– ya acele etme, bir dinle… sonra kütüphaneyi kıyıda köşede, hazine arazinin en kıymetsiz bir bölümünde değil; insanlara daha çok ulaşacağın yere kuracaksın. kütüphanenin kafeterya bölümü olacak. akşam işten çıkan adam, sabah işe gitmeden bir kahve içmek isteyen adam burada gazete, dergi karıştıracak. çay, kahve satacaksın. sonra zaten üniversite öğrencisinin fotokopicileri filan bu muhitte toplanacak.
– hmm… evet. ama gene de olmaz bu iş, bunlarla gene de masraf döner mi?
– döner, döner… yayınevlerini, dergileri, yazarları hep buraya çekersin, çeşitli rekabet yolları açarsın. yürür o iş, merak etme sen. yeter ki kütüphaneleri satalım!
– ya olur mu, kütüphane özelleştirmeye çıkarsa gülerler adama?
– ne gülmesi be! adamı takdir ederler! düşünsene, şimdi başbakan çıksa meydanda dese ki “ey ahali, biz şu kadar kütüphane yaptırdık!” ne yaparlar, adama gülerler o meydanda toplananlar. ama başbakan dese ki “ey ahali, otomobilleriniz için biz şu kadar yol yaptıııık!” herkes alkışlar.
– maalesef…
– e şimdi, böyle bir ortamda, çıkıp başbakan “ey ahali, kütüphaneleri özelleştiriyoruuuuz!” dese, bıyık altından tebessüm eder kahvehanedeki adam, “afferim! nasıl düşünmüşler bunu!” der.
(4 şaban 1439 – Kahramanmaraş)
mehmet raşit küçükkürtül
9 Yorum