Hayal İçinde Hayal: Dünya Bir Gelindir

Tasavvuf Konulu Romanlar dosyamızın dördüncü yazısını N. Cihan Karakurt yazdı: “Hayal İçinde Hayal: Dünya Bir Gelindir”

***

“Bil ki senin kendin de bir hayal;
idrak ettiğin her bir şey ve ‘bu ben değilim’
dediğin her bir nesne de bir hayaldir.
Şu hâlde bütün varlık âlemi de hayal içinde hayaldir.”
Muhyiddin İbnü’l-Arabî

 Dünya

Romanın kurgusu büyüler, hayatın kurgusu ise aldatır. İkisi de hayalden ibarettir. Aslında romanın özü bu iki cümle ile anlaşılabilir. Fakat sadece romandan ibaret olmadığını düşündüğüm Dünya Bir Gelindir kitabı, bu kadar kısa ifadelerle geçiştirilemeyecek kadar güçlü ve durduğu saf açısından önemli. Güçlü, çünkü arzularımız sonucu kalbimizi ele geçiren dünyanın, önümüzü keserek çeşit çeşit boyalarla bizi kandırdığı gerçeğini yüzümüze çarpıyor. Dünyanın, insan ile maksadı arasına çekilen bir perde olduğunu hatırlıyoruz böylece. Önemli, çünkü içinde modern zamanın üretimlerinde çokça yer alan yalnızlık, ihtiras, cinsellik, buhran, boşluk, anlamsızlık gibi bayatlamış ve okura hiçbir şey vermeyen kurgu malzemeleri bulunmuyor. İrfan geleneğinden beslenen saf, etkili ve bir çıkış öneren hikâyeyle hitap ediyor okuruna. Bu çıkış, insanın her ânına teyellenmiş bir meselede olduğu için de gönle dokunuyor. Türünde birçok popüler örneği olmasına rağmen hepsinden sıyrılan tarafı da bu kanaatimce.

Dünya Bir Gelindir, Mehmet Sabri Genç’in 2014’te Karabatak Dergisi’nde tefrika halinde yayımlanmaya başlayan ve yine aynı dergide hitama erip 2018’de Şule Yayınları tarafından kitaplaştırılan eseri. Aynı yıl Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Roman Büyük Ödülü alan bu romanı ilk defa 2020 yılında okumuş ve tekrar okuma niyetiyle rafa kaldırmıştım. Ramazan’da yeniden okuduğumda daha önce anlayamadığımı fark ettiğim birçok yer oldu. Bu yüzden iyi kitapların birçok kez okunması gerektiği fikrine katılıyorum. Çünkü her şeyin önünden koşar gibi geçip giderek okumanın, okura da yazara da bir faydası olmuyor.

Roman bir mukaddime ve on beş bölümden oluşuyor. “Nikâhlanamayan Dünya için Mukaddime” girişi ile başlayan Mehmet Sabri Genç, bu bölümde dünya tarihindeki birçok önemli isme atıfta bulunarak kendi ailesinin hayat hikâyesinden bahsediyor. Mukaddimenin sonuna yaklaşırken “Artık dünya değişiyordu” cümlesi ile sözü yavaş yavaş büyük dedesine, yani Gedro Dede’ye bırakıyor. Sonunda ise Borges’e yazılan bir mektup var. Okurların az sonra peşine düşeceği sır için ipuçlarının yer aldığı mektubu defalarca okumak gerekiyor. Bu ilk bölüm, klasikler de dâhil olmak üzere iyi roman girişi örnekleri arasında zikredilebilir.

Rüya

Hikâye Gedro Dede’nin ulu bir dut ağacının altında rüyaya dalmasıyla başlıyor. Katman katman ilerleyen kurguda hikâyeye ana kahramanlar Gassal Mavaş, Çoban Zeyni, Hacı Ağa ve Haşim al-Kudsi eklemleniyor, rüya giderek açılmaya ve başka rüyalarla birleşmeye başlıyor. Romanı, tasavvuf ile ilişkilendirdiğimiz ilk kavram da rüya. Rüya tasavvuf ehline göre ilahî, melekî ve şeytanî olmak üzere üç çeşittir. Rüya sayesinde mürit manevi hâline vakıf olur ve bu ise ehli tarafından yapılan bir tabir sayesinde bilinir. Bu sebeple kurgunun sıfır noktasında rüyanın yer alması, diğer tasavvufî kavramların yerinde kullanılmasına zemin hazırlıyor denebilir.

Devamında ilk rüyaya Gassal Mavaş’ın esrarengiz rüyası ekleniyor. Bir sonraki sefer kimi yıkayacağı rüyasında bildirilen Mavaş, Çoban Zeyni’nin ölümden korkup köyü terk etmesine sebep oluyor. Buradan itibaren yol, yolcu ve yolculuk gibi anlatıyı derinleştiren araçlar ve kahramanlar devreye giriyor. Tasavvufî kurmaca eserlerin geneline bakıldığında yol ve sefer imgeleri sıklıkla kullanılır. Çünkü tasavvuf, müridin ebedi saadete kavuşmak için yürüdüğü ve çeşitli imtihanlardan geçtiği yoldur. Yol aynı zamanda yolcuyu değiştiren, bir önceki hâlini terk ettiren, bir gaye doğrultusunda yürüten vesiledir. Bu sebeple ruh için dünyanın gurbet mesabesinde olduğu tasavvuf klasiklerinde çokça vurgulanır. Bu yönüyle yazarın yol ve sefer tercihi isabetli, zira bunu hikâyenin ilerleyen bölümlerinde görüyoruz.

Ölüm

Hikâyenin ilerleyen safhalarında mesaj giderek netleşiyor ve yazar okurlarını sorgulamaya sevk ediyor. Zaten iyi bir roman okuruna soru sordurur. Mehmet Sabri Genç bu kriteri de başarılı şekilde karşılamış bir yazar. Mesela “Risalet, dinin ana direğidir. İnsanlar, efendileri Hz. Peygamber’in etrafında dönmelidirler.”, “Bir zenginin meskeninden, külli iradeye doğru gönlünüzü, yüzünüzü çeviremezsiniz.”, “İşte insan hikâyeleri bu yüzden var Hacı Ağa. Sizleri uykunuzdan uyandırsın diye var.”, “Dünya tuzağına, Zümrüdüanka kuşu dahi düştü. Bu çamurdan kurtulup mânâ göğüne yükselmek kolay değil. Sen çamurda göğü arıyorsun!” gibi altını çizdiğim bazı ifadeler oldukça ciddi ve sert uyarılar barındırıyor.

Romanın sonuna doğru nefs, nefsin mertebeleri, şeytan, şeytanın askerleri ve ruhun nefs ile mücadelesi anlatılıyor. Sohbet ve ikazın yoğun olduğu bu kısımda ölmeden önce ölmenin sadece ölümü düşünmekten ibaret olmadığı, nefsin kötü huylarını öldürüp adeta iyi huylarla yeniden hayat bulması gerektiğinin altı çiziliyor. Bu bölümlerde yer alan bilgiler, tasavvuf klasiklerinde geçenlerle birebir örtüşüyor. Yine anlaşılıyor ki Mehmet Sabri Genç, başka yazarların yaptığı gibi tasavvufu, konusunu ve kavramlarını popüler kültürün sanatı için malzeme yapmamış. Her şeyi yerli yerinde, gerektiği kadar kullanması, niyetinin halis olduğunu gösteriyor. 

Alegorik ve masalsı bir anlatımın hâkim olduğu romanda çokça tasavvufî kavramın kullanılması hem aşinalığı sağlamak için güzel bir çaba hem de alana yabancı olanlar için zorlayıcı değil. Çünkü Sabri Genç her birini yeri geldiğinde açıklıyor. Konu edilen hayvanların barındırdığı hikmetler, zengin anekdotlar, tercih edilen köy isimleri ve karakterlerin diyalogları okuru çabuk içine çeken diğer unsurlar. Mehmet Sabri Genç’in köy halkının yaşamına, dedesinin ahvaline, hikâyenin geçtiği coğrafyaya ve tasavvufa dair bilgiye fazlasıyla hâkim oluşu kitap boyunca koruduğu dilden anlaşılıyor. Bölüm başlarında bir önceki bölümün kısa bir özeti yapılsa da bu anlatıya zarar vermiyor, zaten takdir edersiniz ki tefrika edilmiş bir romandan bahsediyoruz. Yazar okurlarına kısa hatırlatmalar yapmak ve okuru zinde tutmak için bu kısımları kasıtlı olarak çıkarmamış.

Hâsılı, günün sonunda edebiyat insandan çıkıp insana dönüyor. Bu açıdan Dünya Bir Gelindir’de bilinçli ve arayış içinde olan okurlar için gerekli bilgiler fazlasıyla var. Mukaddimesi, hikâyesi, dili, araçları, epigrafları, ikaz ve hikmetli sözleriyle başarılı bir ilk roman. Ya da terbiyenin ne ve nasıl olduğunu, insandan insan-ı kâmile giden yolda nelerin gerektiğini anlatan bir hatırlatıcı. Allah yazarın kalemine bereket, okuruna izan versin.

Hakikat

“Her insan içinde bir ölüm taşır.”

 

N. Cihan Karakurt

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir