Zamanın Nasıl Geçtiğini Dönem Sonu Transkriptine Baktığında Anlayan Gencin Bir Günü 6

Yine canım sıkıldı ve yine farklı bir fakültede derse girdim. Hedefimde ilahiyat fakültesi vardı. Anlaşıldığı üzere can sıkıntısını farklı fakültelerde derse girerek geçiren bir garip öğrenciyim. Derste bir yabancı olduğunu fark eden, fakat ne hikmetse bu yabancıdan korkan ve yokmuş gibi davranmaya çalışan, aynı zamanda da arada bir bu yabancıya kaçamak ve çekingen bakışlar atan hocalar ve diğer öğrencilerin halleri tüm sıkıntımı alıp götürür. Can sıkıntım tavan yaptığında bulunduğum noktaya en yakın fakülteye gider ve rastgele bir derse giderdim. Fakat bu sefer ne idüğü belli olmayan biri olarak değil de misafir öğrenci olarak gittim. O fakültede okuyan bir arkadaşım bana mihmandarlık yaptı.

Biz dışarı çıkar çıkmaz bastıran yağmur, arkadaşımı tereddüde düşürdü. Arkadaşım bana “Gitmesek mi ki?” bakışı attığında, vatan kurtaracakmış gibi bir edayla “Mutlaka gideceğiz” dedim. Halimi anlatsam da beni anlayamazdı. Hiçbiriniz anlayamazsınız! Ona göre, bu yağmurda yoklama alınmayan bir derse gitmeye ne gerek vardı. Hele ki motosikletle…  Babamdan emanet olan motosikletimin kontağını hırsla çevirdim, motoru çalıştırdım. Kırmızı renginden dolayı ona Yakut ismini vermiştim. Yakut da harıldamasıyla ne kadar istekli olduğunu gösteriyordu. Sanki altımda zor zaptedilen bir küheylan vardı. Bir an şaha kalkacak diye korkmadım değil. Anlaşılan onun da canı epeyce sıkılmıştı. Arkadaşım da “Artık yapacak bir şey yok” dercesine arkama kuruldu.

Yolda fena halde ıslanmıştık. Yakut’u park ettikten sonra hızlı adımlarla okula girdik ve en yakın kalorifer peteğine bacaklarımızı yasladık. Yaklaşık on dakika petek önünde kendimizi kurutabildiğimiz kadar kuruttuktan sonra yavaş yavaş sınıfa doğru yola koyulduk. Sınıfa gidene kadar duvarlardaki hat çalışmaları, kız öğrencilerin neredeyse tamamının tesettürlü oluşu, birbirlerine “merhaba” yerine Allah’ın selamını veren öğrenciler bir nebze şaşırmama neden oldu. Bu tür şeylerin ilâhiyat fakültesinde olmasının garibime gitmesi de garibime gitti. Halime acıdım.

Sınıfa girdik. Sınıf mevcudunun çoğunluğunun kızlardan oluşması, bir kez daha şaşırmama neden oldu. Bu şaşırmaların sonu gelmeyecek gibi görünüyordu. Ders 09.00’daydı. Saat 09.16 olduğunda arkadaşıma “Ders düşmedi mi?” diye sordum. “Bizde öyle bir şey yok, hoca gelmeyeceğini söylemediği takdirde bir saat de olsa hocayı bekleriz” dedi. Bizde ise saat 09.14’te herkes hazır bir şekilde kapıda bekler, saat 09.15 olduğunda da sınıfta kimsecikler kalmaz. Hoca epeyce gecikti. Bir hocayı, sınıfta otuz altı dakika beklemeyi de tecrübe etmiş olduk. O an bu otuz altı dakikalık gecikmenin bir yaptırımının olmamasından rahatsız oldum. Hoca yine aynı maaşını alacaktı. Ek ders ücreti diye bir şey varken, bu tür gecikmelerden dolayı herhangi bir kesintinin olmaması da enteresan doğrusu.

Nihayetinde hoca “Selamun aleyküm” diyerek sınıfa girdi. Ben yine şaşırdım. On sekiz yıllık eğitim hayatım boyunca sınıfa “Selamun aleyküm” diyerek giren bir hocam olmadığı gibi tesettürlü bayan hocam da olmamıştı. Bu ikisi bir arada tecrübeyi de burada yaşamış oldum.

Dersimiz tefsirmiş. Hoca konuyu anlatmaya başlamadan önce “Haftaya biriniz bilmem kimin hayatını anlatsın” demesiyle arkadaşımla göz göze geldik. Arkadaşım çaresizliğini belli ederek “Bizde böyle” dedi. Öğrencilerin ders anlatması, ne kadar karşı olduğumuz bir şey olsa da alışkın olduğumuz bir durum. Bizi şaşırtan asıl şey ise hayatının anlatılması istenen kişiydi. Kaygılandım ve dersin devamını merakla beklemeye başladım.

Ders boyunca beklediğim kadar bir enteresanlık olmadı. Hocanın sahabe efendilerimizden bahsederken arkadaşıymış gibi bahsetmesi ve sınıfta sadece kızlar varmış gibi rahat hareket etmesi dışında tabiî ki. “Amma da yaptın arkadaş, sen ilahiyat düşmanı mısın?” diye bir soru yöneltirseniz eğer, cevabım: “Hayır” olur. İnanıyorum ki her fakültede olduğu gibi burada da hocaların iyisi de kötüsü de mevcuttur. Ama ne hikmetse bunun gibi yardımcı doçentler de hep bizi buluyor.

Genel üniversite ritüellerinin burada da devam ettiğini gördüm. Hocanın anlattığı her şeyi, noktasına virgülüne kadar not tutanların kız öğrenciler olduğunu, erkeklerin de kızlara göre biraz kaygısız olduklarına burada da şahit oldum. Hocanın “Anladınız mı?” sorusuna toplu bir şekilde “Evet” cevabının verildiğini, bir kişinin “Hocam ben şurayı tam olarak anlamadım” demesinin ardından aslında kendilerinin de anlamadığını fark eden öğrencilerin hemen kaleme sarılıp denilenleri hızlı bir şekilde not etme çabasını da görmüş oldum.

Dersten sonra arkadaşımla birer çay içmek için fakülte kantinine gittik. Kantin görevlisinden iki bardak çay istedik. Fakat o bize sadece iki tane bardak verdi. “Herhalde beni yabancı gördü ve benimle alay ediyor” diye düşündüm. Gözlüğümün üzerinden bakıp “Çay?” diye sorduğumda bana çay makinesini gösterdi. Meğerse çayımızı kendimiz dolduruyormuşuz. Yani burada açık çay istediğinizde, önünüze zift gibi bir çayın gelme ihtimali yok.

Çaylarımızı da içtikten sonra vakit kaybetmeyerek otoparka gittik. Yakut ıslak ıslak bizi bekliyordu. “Nerede kaldınız? Burada çok üşüdüm” dediğini duyar gibi oldum. Kontağı çevirirken “Ben de orada üşüdüm” diyerek Yakut’a cevap verdim.

Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • gerçek merve , 30/12/2014

    siz bir de felsefe derslerine girmelisiniz. hayretiniz şaşabilir.

  • mühendis , 28/12/2014

    Sanırım mühendislik derslerine hiç girmediniz.Mutlaka girin çok zevkli oluyor ;)

  • gece , 27/12/2014

    Tasavvufa dersine girin o daha güzel

  • Ahmed , 27/12/2014

    Not tutma meselesinde genellemeye düşmek bence haksızlık. :) Hangi bölümde okuduğunuzu bilmiyorum ama imkanınız ve can sıkıntınız da varsa hukuk derslerinin pratik kısmına girmenizi tavsiye ederim. Gerçi hoca her haltı yiyen suçluyu sizin adınızı kullanarak tasvir ediyorsa biraz korkutucu oluyor ama gene de zevkli olabiliyor. :)

Ahmed için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir