Nadide Bir El Yazması: Mardin

(Dayrulzafaran – Orta Giriş)

İkinci günümüzün sabahına uyandığımızda ilk işimiz Öz Yasemin’e gidip sembusek yemek oldu. Ardından Şehidiye medresesi ve camiinin avlusuna girdik. Latifiye camiinin aksine tenhaydı. Banklardan birisine oturup avluyu izlemeye başladık.  Avlunun tam ortasındaki incir ağacı dikkatimizi çekti. İlaca, aşıya ve suya gerek duymadan yetişen bu incirin adı yöreden yöreye değişiyor. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinden yayıldığını kabul edenler Reyhani inciri olduğunu söylüyor. Derik’te bu incirin hasadını yapan ve üretimi ile ilgilenen halk Derik inciri olarak adlandırıyor. Ancak Midyat bu incirin coğrafi işaretini aldığı için Midyat inciri olarak anılması daha olası. Bu incir beyaz Aydın inciri ya da siyah Bursa inciri ile kıyaslandığında çok küçük. Ancak iki incirden de tatlı. Görevlilerden müsaade aldıktan sonra 10-15 tane kopardık. Tekrar ana caddeye çıkıp Mardin Harire Kahvesi adlı dükkâna uğradık. Yöresel ürünlerden oluşan konsept ilgimizi çekti. Harire ve Imtabbaka tatlıları ile menengiç kahvesi söyledik. Her iki tatlı da Süryani mutfağına ait. Harire, baskın malzemesi pekmez olan hafif bir tatlı. Un, tarçın ve su ile pişirilerek servis ediliyor.  Imtabbaka kısaca zerdeli sütlaç olarak tarif edilebilir. Bu tatlının yapımı biraz daha zahmetli ancak Harire kadar hafif ve oturmuş bir lezzet. Her iki tatlının ortak özelliği bayram tatlısı olarak bilinmeleri. Mardin’de halk herhangi bir dine hasretmeden kendi bayramlarında bu tatlıları yapıp misafirlerine ikram ediyorlar. Ayrıca coğrafi işaret alan Derik halhali zeytininden yapılan zeytinyağı da burada satılıyordu.  Şehit Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’ün girişimleriyle kurulan atölyede başlayan zeytinyağı ve sabun üretiminin meyvesini verdiğini ve 2019’da İngiltere’de düzenlenen prestijli bir yarışmada altın madalya, daha sonra Japonya’da düzenlenen benzer bir organizasyonda da gümüş madalya aldığını öğrendik. Bölgenin adını hizmet ve üretimle ön plana çıkarmaya çalışan şehit Safitürk’ün girişimlerinin sadaka-i cariye niteliğinde olduğuna ve hayırla anılacağına inancımız tam.

(Dayrulzafaran – Avlu)

Eski Mardin’de Zinciriye ve Kasımiye medreseleri, kiliseler ve faal camiler kadar ilgi görmüyor. Tur şirketleri buraya uğrayıp tarihleri ile ilgili bilgiler verip kısa süre fotoğraf çekimi yaptıktan sonra ayrılıyorlar. Bireysel ziyaret edenler azınlıkta denilebilir. Bu medreselerin gerçekten medrese gibi faaliyet göstermesi ya da kuru ziyaretler dışında daha faydalı şekilde kullanılması yöredeki turizm kültürüne daha uygun olacaktır. Eski Mardin’de her dinden din adamının yetiştirildiği -dini kurumlar olduğu halde- faal bir medrese yok. Yörede, Arapça konuşma oranı göz önüne alındığında İslami İlimlerin öğretildiği geleneksel bir kurumun talep göreceği açıkça ifade edilebilir. Dinler arası diyalog gibi tahrif edici girişimler yerine her dinin kendi kuralları içerisinde bağımsızca yaşandığı kurumların tesisini sağlamak din ve vicdan özgürlüğünün gereklerinden bir tanesi ve Mardin bu örneğin en güzel yaşatılabileceği şehirlerden. Mor Gabriel Manastırı Süryani din adamlarının yetiştirildiği önemli bir yer. Keza Dayrulzafaran da aynı şekilde din adamı yetiştirmeye devam eden bir manastır. Bölgenin birçok dine aynı anda sahiplik yapabilmesi ve dini otoritelerin yaşadığı yerler olarak kalabilmesi korunması gereken bir gelenek. Eski zamanlarda benzer şekillerde hizmet veren medreselerin şu kapalı olması geriye gidiş olarak ifade edilebilir. Medreselerin canlandırılması ve gerçekten molla yetiştirecek şekilde tekrardan yapılandırılması Mardin’i çok daha değerli bir şehir haline getirecektir.

(Dayrulzafaran)

Güneş tepeden çekildikten sonra 1. Cadde hareketlenmeye başladı. Akşamüstü esmeye başlayan rüzgâr sıcağın yakıcılığını kaybettiğinin bir işareti olarak kabul ediliyor. Mezopotamya ovasında günbatımını izlemek insanın her defasında izlerken keyif aldığı bir filmi izlemekle aynı hazzı veriyor. Neredeyse her şey aynı ama verdiği haz eskinin farklı bir görünümü niteliğinde. Ovanın en güzel izlenebildiği yerlerden biri Seyr-i Merdin. Bazı günler terasta yer bulabilmek için köşe kapmaca oynamanız gerekebilir. İnsanı yaşadığı dünyadan tasavvurundaki dünyaya götüren yolculuk için ova manzaralı bir masaya oturmanız yeterli. Burada, Mardin’e has yiyecek ve içeceklerin hemen hemen hepsi mevcut. Çok geniş bir hizmet ve sunum repertuarı var. Mezopotamya’nın bize üflediği ezgileri görünmez zarflar içinde bize taşıyan serin rüzgâr Süryani kahvesi içmemizi telkin etti. Acı ve çok kavrulmuş bu kahve Süryani din adamları tarafından ayinlerden hemen önce içiliyor. Uykudan eser bırakmayan ve odaklanma kabiliyetini çelik kalıplarda eritip tekrar şekillendiren bu lezzet yerine kakuleli Suriye kahvesi de tercih edilebilir ancak Süryani kahvesi damağımıza değdiği an her hücrenizi yenilenerek hissedersiniz. Bir şeyin müptelası olmak işte böyle bir şey. Onu yapmak için sürekli sürekli bahaneler üretir ve kendi benliğinizde onu sürekli farklı şekillerde yeniymişçesine tanımaya çalışırsınız. Süryani kahvesinin sertliği bir tokattan farksız ve bu yüzden sizi kendinize getirir. Bittiğinde tekrar canınız ister ve içersiniz. Celladına aşıklıktan pek bir farkı yok.

Ertesi sabah Dayrulzafaran’a gitmek üzere bir taksici ile anlaştık. Yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaki Süryani Manastırı aynı zamanda Mardin metropolitinin ikametgahı. Metropolit belirli bir bölgede Hristiyanların sosyal ve dini işlerini yürütmekle görevli patrikten sonra en yetkili kişi anlamına geliyor. Manastırın etrafında çok sayıda zeytin ağacı mevcut. Çevre düzenlemesi ve peyzajı gayet güzel. Saat başlarında Süryani cemaatine mensup kişiler manastırı giriş ücreti karşılığında gezdiriyor. Manastırın kesme taşlarla örülmüş mimarisi, bizde geleneklerini yaşatmak için çabalayan ülkemizdeki sayıları 23 bin kadar olan bir avuç Süryani’ye saygıyla yaklaşılması gerektiği hissiyatını uyandırdı. Yarım saat kadar süren gezide turistlere ibadet edilen bir oda, bir mezarlık, güneş tapınağı ve avlu gösteriliyor. Avluda fotoğraf çekimi için 10 dakika kadar izin veriliyor. Manastırın üst katlarında din adamları halen yaşadığı için ziyarete kapalı. Güneş tapınağının taşlarla yapılan kilit sistemi hayret uyandırıcı. Beton ya da herhangi bir ara malzeme kullanmadan taşların yatay şekilde birbirine yapışmış şekilde durabilmesindeki matematik zekâ hemen herkesi büyülüyor. Dayrulzafaran’ın girişinde kitapçı da mevcut. Manastırı gezdikten sonra Süryanilikle ile ilgili kitapları inceledim. Hatta piyasa satışı olmayan bir kitabın olduğunu fark ettiğimde kitabı hiç pazarlık etmeden hemen satın aldım. Saklı İnci adındaki kitap Süryani tarihini kadimden günümüze üç ciltte anlatıyor. Dayrulzafaran Manastırı’nın diğer bir önemi de, Kadir İnanır’ın oynadığı son film olarak bilinen Kapı’nın bazı sahnelerinin çekildiği yer olması. Filmde de bahsedildiği gibi yazları dünyanın dört bir yanından Süryani ebeveynler, çocuklarını Süryani akaid ve fıkhını öğrenmeleri için buraya gönderiyor. Bu şekilde hem çocuklar birbirlerinden haberdar oluyor hem de örf ve adetlerini dini kuralların çerçevesinde öğrenmiş oluyorlar. Bu yöntem Süryani cemaatinin birbirleriyle bağını güçlendirmesi bakımından olmazsa olmaz bir nitelik taşıyor.

(Dayrulzafaran – Zeytinlikler)

Husumetsiz yaşayamayan insanlar olduğu gibi kendisini rekabet üzerinden tanımlamak zorunda kalan şehirler de var. Ancak Mardin bu şehirlerden değil. Kendini, kendiliği üzerinden tanımlamaya cesaret edebildiği için sevilmeye ve görülmeye değer. Edebiyatı yapılacaksa bir şehrin, Mardin’in edebiyatı yapılmalı. Sahip olamadıklarının acısını içinde yaşamayı bilmeyen insanlar iç dünyalarında kalması gereken birçok meseleyi dış dünyalarına taşırır. Etraflarına huzursuzluk saçar, her işe bir kılıf uydurup her insana bir kulp takar. Mardin bu insanların şehri değil. Burası kendiyle barışık insanların şehri. Taşların konuştuğuna önceleri inanmazdım ama Mardin’de her taş özel bir lisanla yazılmış el yazması gibi. Dikkatinizi verdiğinizde sizinle konuşmaya başlıyor. Bazılarına ise kulağınızı yaklaştırmanız yeterli. Turabdin’de insanlar susar, taşlar konuşur. Bu topraklarda kural budur.

Muhammed Furkan Kâhya

 


İlgili Yazı

Karadaki Kıyı Kenti: Mardin – Muhammed Furkan Kâhya

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir