Yaş Kokusu

 

Siz hiç yaş kokusu aldınız mı? Ben her ağladığımda sanki bir koku duyarım. Benden başkası almaz bilirim. Ağzımda değişik bir tat olur. Çözümleyemem. Bir şeye benzetmeye çalışırım, benzetemem. Tadı güzel değil. Sevilebilir özlenebilir bir tat değil. Tatsız da değil, kabak tadında hiç değil.

Kalabalık yerlerde yaşarım ben. Normalde gürültüden de korkarım, başkalarından da. İnsandan insana sadece zarar gelir. Bilirim. Ayda yılda bir ağlamak isterim. Kalabalıktan korkarım. Yanıma gelip neden ağladığımı öğrenmek isterler. Sanki anlatsam bir şey yapacaklar.  Sanki beni sevdiklerinden soruyorlar. Tek istedikleri meraklarını gidermek. Bir şey yapacak bile olsalar, öylesine ağlıyorum denmez ki. Deli derler adama. Anlamazlar. Haklılar. Yalnızlık bölüşülen bir şey olsa yalnızlık diye bir şey olur muydu?

Işık bitip gün siyaha boyanınca, herkes uyur. Sessizlikten ürkerim. Ama kalabalıktan ürktüğüm kadar değil. Bu gün de ağlamak istiyorum. Ama ikinci, üçüncü çoğul şahıslar var. Utanıyorum. İçime geniz akıntısı gibi akıyor gözümden akamayan. Ben hissediyorum. Boğazım acıyor,  yutkunuyorum, ama onlar görmüyor.  Bir uyusalar da ağlasam diyorum. Geceyi bekliyorum. Bazen sesimi duyarlar. Burnumu çekerim. Yüzümün ıslaklığından önümü göremem, bir şeyleri deviririm. Duyarlar, ama konuşmazlar. Sinsice beni dinlerler. Bilirim. Sabah olunca da neden ağladığımı sorarlar. Ranzamın köşesindeki ilaç poşetini çıkarır isyan ederim bir yandan: “Yine grip olmuşum. Öleceğim yurt köşelerinde!!!”

’Burnunu çektin baya, gece de rahatsız olma diye sormadım. Ağlama sesi gibi geldi bana’’ diye üstelerler. Aç karnına sabahın köründe rastgele bir ilaç yutar, tekrarlarım: “Grip mi nezle mi çözemedim. Gece ateşlendim. Ama boğazım da acıyor yutkunamıyorum. Uyanık olsanız bir ağrı kesici isterdim. Bende kalmamış.”

İnanır gibi yapıp laf alamamanın verdiği huzursuzlukla beni rahat bırakır ve sıradan hayatlarına geri dönerler. Yutkunurum tekrar, büyük bir sır saklamış sayarım kendimi. Derin bir nefes alırım, görmezler.

Yine bir bahar mevsimi ve ben yine deliriyorum. Komik skeçler izlerken, reklamlarda, çiçek koklarken, su içerken, kahkaha atarken ağlamaya başlıyorum. İlaçlarını al diyorum kendime. Deliriyorsun. Saat gecenin biri. Herkes uyudu. Yaş döküyorum. Saat üç oluyor, dört, beş. Duramıyorum. Hıçkırmadan sessiz… Edebimle ağlıyorum. Değişik bir koku geliyor burnumu silerken. Mendili kokluyorum. Yaş kokuyor. Ağzımda o garip tat var. İlk kez neye benzediğini anlıyorum. Kan gibi tuzlu. Kan gibi sıcak, kan gibi ıslak.

Yutkunuyorum. Nefes alıp verişim hızlanıyor. Gözlerimi açık tutabilsem bile önümü göremiyorum. Yağmur yağarken otobüsten dışarı baktığımda hissettiğim şeyleri hissediyorum. Komik, anlamsız geliyor, “Hadi oradan salak!” diyorum kendime. Aklıma bir şey geliyor. Ellerimi ağzıma sıkıca kapatıyorum.  O koku burnuma daha keskin geliyor. Ellerime sinmiş. Et kokusuyla yaş kokusunu birbirine karıştırıyorum. Tenim de diyorum, güzel kokuyormuş.

Yaş kokusu bu. Et kokusu. Kan kokusu.

 

Deniz Ares

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir