Nasıl Diye Bir Şey Var Ortada

Sulhi Ceylan bu aralar beni aramıyor. Aydoğan K ile birlikte Godot’u bekliyorduk. Fakat bir türlü gelmedi. Ömer Ertük artık şiir göndermiyor. Mustafa evleniyor. Ben şiir yazıyorum, aklımda hâlâ defterler dolusu şiirler var. Bir sürü şarkı dinledim. Her şarkıya bir yazı yazdım. Her şarkıyı bir yazıya değdirdim. Her yazı bir şarkıyı katletti. Bana şimdi sert bir şeyler lazım.

Not: Adı geçen isimlerin nasıl ile alakası yoktur.

İtalik yazma niyetini kendimde saklı tutuyorum. Fakat bir türlü içim el vermiyor dışıma. Bu nasıl olacak diyorum. Nasıl olacak konusunda bir fikrim yok. Bu nasıl sorusu oldum olası beni tedirgin etmiştir. Huzursuzluğumu artırmıştır. Uykularımı kaçırmıştır. Bir işe nasıl diye girişirsem o iş içimde büyür, bir türlü aşılmayan hallere girer. Nasıl diye bir soru var ama ortada. Bunun üstünü örtemem. Bundan kaçamam. İstesem de silemem.

Büyük harflerle yazarak onu küçültemezsiniz. İstediğiniz kadar yapın yine de dönüşü aynı şekilde size değecektir. Denedim yanılmadım.

Olacak diyorum. Nasıla bir şekil vermek için oluruna bırakanlardan da değilim. Olacak diyorum sadece. Bu bir işin kulağından tutup çekmek gibi oluyor.

Dünya dönmeye devam ediyor. Her gün tonlarca çöp kusan şehirlerde duruyor, kuşlarla aramıza setler kuruyoruz, kendimizi izlemeyi unuttuk, yel değirmenleriyle savaşmıyoruz artık, ne Godot geliyor ne de onu bekleyecek dermanımız kaldı artık, yanılmayı sildik. Yanılgı payından kendimizi mahrum ettik. Mükemmelleşmeye çalışırken kendimizi bir makineye çevirdik. Kalem tutmayı unuttuk, mektuplar yazmayı literatürümüzden çıkardık. Ne kokulu sayfalar kaldı geriye ne de içini dolduracak cümlelerimiz. Birbirimize kinliyiz. Seven sevdiğine, sevilen sevene, kalem deftere, defter şirazeye.

Kapalı kapılar ardından sözler biriktirip açılınca söyleyeceğiz diye beklettiğimiz onca şeyi kapılar açılınca söylemekten vazgeçtik.  Nasıl işte. Tüm bunlar bir “nasıl” ın getirdikleri. Ne yaptık da içimizden geçen trenleri yalnızlığa terk ettik. Bunun hesabını ödeyemeyeceğiz. Geçirdiğimiz her gün kendinden uzaklaşan bedenlerimiz ruhlarımızı kusarak farklı yönlere saldırmasına neden oldu.

Şehre raks etmek için gelmedik, şehrin tüm kirlerinden arındırılmış bölgeler hayal ederek yaşama süsü verilmiş ölümleri dizecektik hanelerimize. Oysaki.

Annemizin mendillere sararak muhafaza ettiği çeyreklikler gibi muhafaza edemediğimiz bir kalbimiz var.

Yalın halden, bulunma halinden, ayrılma halinden, sıkılma halinden motivasyonunu kaybetmiş atlar gibi geçtik. Bunu “nasıl” diye sual etme bana şimdi. İçimizdeki tüm gerçekliklerin eskortla sanala değen yanları var.

Ortada “nasıl diye bir şey var” ve bu bir şey tüm kemirilen yalnızlığımızı artırarak yaşamaya devam ediyor. Huzurumuzu bozmayı hiç sevmiyoruz.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir