Bu metin Samet Çıldan tarafından yazılan “Kalırken Söylenmiştir” metnindeki “En başta dediğim gibi, kendimi başka gözlerle, başkalarını da yazdıklarıyla görmek için. Belki yazı, en iyi iletişim aracımızdır. Öyle midir gerçekten?” sorusuna cevap mahiyetinde yazılmıştır. Hiç bir iddia taşımamaktadır. Aç karnına içilmesi daha uygundur.
***
İnsan olmak ve acı çekmek arasında doğrusal bir bağlantı var. Evet, acı çekmenin insanı insanlaştırdığını söylüyorum. İstemesek de olgunlaşmanın yolunun acıdan geçtiğini dillendiriyorum. İlahi takdir, kemale giden yolu acı ile süslemiş. Neden böyle demiyorum, böyle işte diyorum. Hem hikmete ram olmaktan da bahsetmiş oluyorum. Açayım…
Bazen bu acı bir ahunun elinden olur, yıllarca kanarız, yaramız bir türlü kurumaz. Her harf, her ses, her bakış onu sesler, durup durup kendini hatırlatır bir yara. Buradayım, seni sen kılan benim der ve usulca kanar. Sessizce akar, hiçbir şey yapamaz, izleriz. Çünkü elimizde sadece izlemek kalmıştır. Yıllar, imkânı başka diyarların yolcusu yapmıştır ve biz de tıkıldığımız koridorda nefes almaya çalışmaktayızdır. Böyledir, insan kendine kuyu, kendine çevrilmiş dolu bir silahtır.
Bazen bir sevdiğimizi toprağa emanet eder kalbimizdeki yerini acı ile doldurmaya çalışırız. Yerin genişliği, acının şiddetini belirler. Bile isteye acının şiddetini arttırır böylece hayata tutunmaya çalışırız. Böyle anlarda kendimizi acı ile tanımladığımızın da farkında olmayız. Herkesten acımıza saygı bekleriz. Çünkü taş yerinde ağırdır ve acılar kişiseldir.
Bazen imkân olur ama istek olmaz. Bazen de istek olur ama bu sefer de imkân yokluğa kanat açar. Platonik âşık gibi kalakalırız. İşte böyle anlarda yine acı elimizden tutar. Çaresizliğimizi acıya tutunarak örtmeye, gizlemeye çalışırız. Hissettiğimiz acı sayesinde bir şey yapmış hissine kapılır, acımızı kutsarız.
Bazen geçmiş peşimizi bırakmaz. Her köşe başında kendini anımsatır. Unutulmamak için çırpınır durur ve şimdiyi heder eder. Adettir, geçmişle uğraşmak şimdinin elden kaçmasıdır. Hem geçmişi hem de şimdiyi elden kaçıran insan geleceği rüzgâra vermek için acıya sığınır. Acı işte hem lanet bir ev sahibi hem de ana kucağı.
Bazen durduk yere içimizde bir acı peydahlanır. Sebebini bilmeden kanarız. Bir anlam veremeyiz bu halimize ama içten içe kanamanın acısının yanında tadını da fark ederiz. İnsan işte zıtları kendinde birleştirme gücüne sahip. Sahip, çünkü hayatını devam ettirmesi gerekiyor.
Bazen kendimizi bir başkasının gözünden görmek isteriz. Bu sebeple ayna arar dururuz. Bir başkasının aynasında nasıl gözüktüğümüzü merak ederiz. Aynayı bulunca da gerçeklerle yüzleşmenin verdiği acı sebebiyle onu kırmaya yelteniriz. İnsan işte, işine gelmeyince doğal bir şekilde çark etmesini bilir. Bu ayna genelde bir başkası olur. Ama yazar çizerseniz bir ayna metnine de konuk olabilirsiniz. Hatta olmak istersiniz. Çünkü kendinizin, başkalarındaki imajını merak edersiniz. İşte bütün bunlar bir yandan acizlik belirtisi bir yandan da tamamlanma isteğidir. Ama dünya, koca bir yarım kalmış niyetler konağıdır. Her birimiz bu konağın bir misafiri olarak gözlerimizi dünyaya kaparız.
Bazen en iyi iletişim aracının yazı olduğunu düşünür ve kaleme sarılırız. Hâlbuki bu kocaman bir yanılgıdır. Çünkü insanın bir başkasıyla iletişim kurması sadece -mış gibi yapmaktan ibarettir. Evet bir kandırmacanın içinde çabalayıp dururuz. Her insanın ayrı bir dünya olduğunu ve bu dünyada yaşananların biricik olduğunu hakka’l-yakin anladığımızda iletişimin de imkânsız olduğunu sezeriz. Ne konuşarak ne de yazarak iletişim kuramayız. Hiç bir duygumuzu bir başkasının anlamasını sağlayamayız. Yine de bunun için uğraşır ve kendimizi kandırmanın mutluluğuyla yaşamaya devam ederiz.
Sevgili Samet, kendini bir başkasının aynasında, metninde görmek istediğini söylüyorsun. Bu haklı isteğini anlıyorum. Fakat bu ayna eğer sahici değilse sana seni değil, sana kendilerindeki seni gösterecektir. Bu sefer sen de, bu imajın içini doldurmak gibi bir derdin içine düşeceksin. Sonuçta “kendi olamamak” gibi bir kavram avuçlarımıza sığmayacak. Belki benden bunları değil de doyurucu bir cevap bekliyorsun. Cevapları olan birine benzediğimi sanmıyorum, bilakis zihni son derece karışık biriyim. Ama şunu da söylemeden edemem: Tüm aynaları kırıp sahici aynanın karşısında kendinden soyunabilirsen, kuyundan da çıkabilirsin. Seni imgeler yağmurunun altında sırılsıklam olarak bırakıyorum. Ben şemsiye taşımayı ömür billah sevmedim. Seni bilmem!
Belki de Leyla’yı ve imgesini kurşuna dizmeli!
Sulhi Ceylan