I.
Sakallarım çivi gibi batıyor yüzüme, aynada aradığım kendim, kendim değil artık. Bir gölge gibiyim, geceye yaslanıp martı seslerini bir çölde duymaya çalışıyorum. Çöl olmuş oysaki içim, bunu içimden bile söylemeye çekiniyorum. İyiyim demeye çalışıyorum, iyiyim demekle belki iyi olmaya bir yol bulurum. Fakat aklıma sıkıştırdığım her cümle bunu engelliyor. Bu dünyanın zor bir yer olduğu gerçeğiyle karşılaşıyorum.
Geçim derdi, sağlık derdi, okul derdi, sayısız dertle donanan dünya… Saatimi kırdım bu yüzden, zamanımı dünyanın saatiyle ölçmemek için. Yoksa ben buralı değil miyim? Belki de bu yüzden aklım aldı beni buradan. Artık orada da değilim.
II.
Hiçbir yerde olamama durumuyla her yerde olmaya yakınlaşıyorum. Bu seçimim değil. Zamana sığdırmaya çalışırken kendimi, mekânsız kalmam ve sürekli bir devinim, sürekli bir kıpırdanış içerisinde olmam kendimi yerimden eden bir tavlanışla kapıldığım aksülamelim…
İçimin nehirleri, coşkun akan, kıvrılan ve tekrar tekrar akan, içimin nehirleri… Kendi kişiselliğimi dar bir odada duvarda sürünen seslere yasladım. Kitapların sağlamlaştırdığı bir odanın karanlık köşesinde ayın isyana çağıran o cılız ışığıyla, o isyan ki içindeki putları yerlere seren şahlanış, -kırılması için tek bir hamle yeter- o isyan ki damarlarında dolaşan kanın beynime hücum etmesi… İsyan evet. Ben o öyküdeki adam. Gömleğine gece bulaşmış, saçları karanlık morarmış, sesine şiir bulaşmış.
III.
Merhaba, ben o hikâyede anlatılan adam.
Yüzümde savaşlar saklıyorum. Alnımdaki çizgiler… Bu yüzden dünya tarafından aldatıldım, alnımdaki çizgilerin ve sırtımdaki yaraların her biri verdiğim bir savaşın izi. Peşimden sürüklediğim tüm hatıralarımla hikâye kadar betimleyici bir yanım yok. Ama yaşadığım benliğin şahit olduğu zaman bana, benim adıma ve üzerime kalıcı izler bırakarak ilerledi. Bu zaman mefhumu çok konuşulması gerekilen bir “şey”. Çünkü her birimizin adına değerken bizi besleyen, büyüten, büyütürken de bir süre sonra çürüten yanıyla tam da bu dünyanın içinde durduğu akışkanlık.
Zaman evet tam bir akışkanlık içerisinde üzerimize yapışarak ilerler. Zaman evet. Alıp veremediğimiz onlarca yükün altında ezilirken kendini haklı çıkartmaya çalışıyor. Saat tutmuyor artık zamanı, dakikaların önemi yok modern gülüşlerde, rakamlarla ifade edilen zenginliklerin hangi fakirliği kapattığından bahseden kimse yok.
IV.
Zamanımı kırdım bu yüzden. Üzerimde izi var geçirmişliklerimin. Yakalayamadıklarım ve ânın yaşamadığımın acısını yaşamayacağım bu yüzden. Tüm çocukluğumu eskiten, tüm azalan yanlarımı daha da bileyleyen, sürgün eden.
Zaman. Sen nerdesin? O kim, biz nasılız, çünkü yaşamak gailesi vardır fütursuzca bedenimizde. Ne titremesini yaşıyoruz üzerimizdeki yorgunluğun ne de acımasını sürdürüyoruz ağrılarımızın. Bunu bize yasak kıldılar, bunu ellerimizden aldılar, bunun tüm nedenlerini bile ortadan kaldırmak için tüm güçleriyle çalışıyorlar. İnsanlığın acısını alanlar insanlığın insanlığını da aldılar. Artık parasetemol bir türün yükselişine şahidiz, bu yüzden korkuyoruz, çünkü hiçbir yeri ağrımayan insanın başkasına yapacağı eziyeti tahayyül edemiyoruz.
V.
Kendimizle meselemiz var oysa bilmiyorlar.
Bilal Can
1 Yorum