Bir.
İnsanlık tarihi, insanlığın acıyla boğuştuğu, büyük kayıplar yaşadığı, felaketler, savaşlar, doğal afetler geçirdiği bir tarihtir. Bu tarihin okumasını yapmak, bahsedilen acı, olay ve olguların gün yüzüne çıkartılması demektir.
Tarih kitapları hadiselere değinirken “acı”yı es geçer. Çünkü pozitif bilime göre olay ve olgular önemli, “acı” ise önemsizdir. Hatta modern bilim bu acıyı dindirmek, unutturmak, onu tarih sahnesinden silmek için çeşitli ağrı kesiciler vb. malzemeler üretip durmaktadır.
Acıyı unutturmak için kitle iletişim aygıtlarından renkli drajelere, rahat koltuklardan yumuşak halılara, terapilerden dinlendirici müziklere, fasfoodlardan hazır giyime değin her şey o ağrıyı dindirmek için çabalamakta, daha rahat, huzurlu ve mutlu olunma çabaları için sanal gerçeklikler üretilmektedir. Sonuçta “her şey insan için” olduğundan, “insanın ne için olduğu” ise unutturulmaktadır.
“Her şey insan için” mottosunu kullanan kapitalist/sömürgeci zihniyet, insanı insana rağmen önce semirmekte ardından sömürmekte ve böylece helak etmektedir. “İnsanın ne için olduğu” meselesi de haliyle unutturulmaktadır. Günümüzde, varlık kayrasında lehçesini unutan bir dilsize dönüşmüştür insanoğlu. İnsanoğlu konuşuyor ama kimse birbirini anlamıyor.
Var mıdır sahi? İnsanoğlunun epriyen ve esrik tutulmuşluğuna çare bulacak biri… Bir anlatıya sığıştırabilecek… Hem hal dilini hem beden dilinin çözümlemesini yapacak, insanlığın ortak mirasına katkı sunacak…
İki.
Her coğrafyada acı aynıdır. Acının dili, dini, ırkı ve cinsiyeti yoktur. İnsan, acıdığı kadar insandır. Acısıyla yaşayabilenin adıdır insan. Acı, insanı “kendisi” kılar, kendi olarak tutar. İnsan, acıyan yanlarıyla sokulur türdaşlarına, acıyan taraflarıyla bakar dünyaya, bu yüzden mahzundur. Çünkü acı, bütün insanları aynılaştırır, tekleştirir hatta birleştirir. Derdi çeken bilir ve o derdin yansıması olan acı, her insanın buluştuğu bir odak noktasıdır. Acı yaşanır gün be gün, saat be saat. Geçmez hiçbir zaman, sancı ve içinin ağrıması…
Acısını unutmayan, insanlığını unutmaz. Fırtınasını dindiremeyen insanlığa dair umudunu diri tutar. İnsanoğlu; acı, fırtına ve dahi nice hasletleri “kendisiyle uzlaşı” halinde ortaya çıkartabilir. İnsanın tek bir şeye ihtiyacı vardır: acı.
İnsan, acıdığı yerden başlar insan olmaya. Acı; ağrı eşiğini zorlayan, uyutmayan, rahatsız eden, canlı ve aciz olduğunu hatırlatandır. Acısından atılır mücadele sahasına insan. Kendi acısıyla acılananı yâr edinir, dost hanesine ekler. Acısını bilenlerle ortak paydada buluşur, mücadelesini genişletir.
Üç.
Şimdi sen bir fırtınadasın ve bu fırtınayı tanıyorsun. Sarıl o fırtınaya çünkü sana ağrıyan yanlarını anımsatıyor. Tut o fırtınayı içinde büyüt.
Bilal Can
2 Yorum