1906 Osmanlı devleti için sıkıntılı ve sancılı bir yıldı. İngiltere, bu yıl içinde Sultan Abdülhamid Han’ın hilafet siyasetine karşı oyunlar oynamaya başlamış, hemen ertesi yıl ise Paris’te ikinci Jön Türk Kongresi toplanmıştı. Geçmişteki ihtişamını ve gücünü arayan Osmanlı, hem İngiltere ve Fransa gibi dönemin en güçlü devletleriyle mücadele ediyor hem de kendi içindeki sosyal sorunlarla baş etmeye çalışıyordu. Emperyalist güçlerle girilen mücadelenin yanında, yaşanan tüm sorunlara karşı çözüm üretebilecek, Sultan’ın ve devletin yükünü az da olsa omuzlayabilecek devlet adamı eksikliği had safhaya çıkmıştı. Sosyal meselelerde yaşanan yozlaşma, orduda ve askerî mekteplerde baş gösteren kadrolaşma ve siyasete açıktan müdahil olma gibi sorunlar bir türlü çözülemiyordu. Toplumsal anlamda yaşanan çözülme sadece tespit ediliyor, eleştiriliyor ama her nedense bu hastalıklara bir türlü çözüm üretilemiyordu. Bu konuda yapılan eleştirilerin birçoğu da sorunu tespit etmek, hastalığa çare üretmek ya da var olan arızanın tamirine dönük değildi. Genelde belli kadrolar kendi fikir ve düşüncelerinin iktidarı için bu eleştirileri yapıyorlardı.
Böylesi dönemlerde ortaya çıkan münevverler, cemiyetin ruhuna uygun eleştiri yaparak gerçek çözüm üretmek vazifesini üstüne alıyorlardı. Ancak yapıcı eleştirileri üreten münevverlere kulak verecek devlet adamı eksikliği yine karşımıza çıkıyordu. Osmanlı devletinin 1906-1907 yıllarında yaşadığı sıkıntılı ve sancılı dönemde hem devlet adamı hem de bir ressam olarak gördüğümüz Osman Hamdi Bey’in tavrı ve duruşu önemlidir. Devletin kendisine verdiği görevleri hakkıyla yerine getiren Osman Hamdi Bey, bir taraftan da ressam kimliğiyle tablolar yapıyor, Osmanlı sanat hayatına canlılık getirmeye çalışıyordu.
Kaplumbağaları Terbiye Eden Adam
Modern sanatın gelişmesine yaptığı katkılar ve etkisi nedeniyle birçok sanat eleştirmenine göre modern sanatın babası olarak anılan Fransız ressam Paul Cézanne, Empresyonizm ile kübizm arasında bir köprü oluşturmuştu. Sanat akımı olarak Post-empresyonist olan Cézanne 1906’da öldüğünde Osman Hamdi Bey, İstanbul’da yeni bir tablo yapmak için tuvalinin başına henüz geçmişti. Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey’in, 1906-1907 yıllarında iki farklı versiyon olarak yaptığı ve Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından neşredilen gazetenin 17. sayısında yayınlanan tablosunun adıdır. Ancak tablo ilk olarak “Kaplumbağalar ve Adam” ismiyle yayınlanmış, daha sonra ise Kaplumbağa terbiyecisi adını almıştı.
Tablodaki Detaylar
Osman Hamdi Bey’in yağlıboya tekniğiyle yaptığı tablosunun karşısına geçtiğiniz zaman ilk olarak belinde sıkı bir kemerle bağlanmış kırmızı, uzun bir giysi giyen sakallı bir adamla karşılaşırsınız. Bu adam mavi çinilerle kaplı eşyaların olmadığı bakımsız bir odada, kendisine bakan kişiye arkası yarı dönük bir şekilde resmedilmiştir. Başında taktığı dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmış ince külah olarak bilinen “arakiye”nin çevresine gelişigüzel bir yemeni sarılmış. Bursa-Yeşil Camii’nin üst katındaki odanın duvarlarında bulunan çinilerin bir kısmının dökülmüş olduğu görülür. Tablodaki tek ışık kaynağı, arakiyeli adamın önünde durduğu alçak penceredir. Buradaki en önemli detay ise adamın ayaklarının dibinde duran ve yerdeki yaprakları yemekte olan kaplumbağalardır. Elinde bir ney tutan adamın sırtında ise bir nakkare (Kudüm de denilen yarım küre biçiminde bir çift küçük davuldan oluşan vurmalı bir çalgı) asılıdır. Nakkareye bağlı olarak da boynundan aşağıya bir mızrap sarkar. Bir başka yoruma göre adamın sırtında asılı olan nakkare değil de keşkülüfukara denilen ve eskiden dervişler ve dilenciler tarafından kullanılan, Hindistan cevizinden ya da abanozdan yapılma dilenci çanağıdır.
Tablonun İlhamı
Kaplumbağa terbiyecisi tablosunun nereden esinlenilerek yapıldığı konusunda net bir fikir yürütülemediği dönemlerde, yorumcular değişik fikirler öne sürmüştü. Özellikle devlet dairelerinde ve bürokraside yaşanan hantallığın eleştirildiği düşüncesi bize daha makul gelse de aynı tabloya bakarak toplumu aydınlatmak isteyen bir ressamın yorgun halinin çizildiğini söyleyenler de olmuştur. Meseleye tarihî açıdan yaklaşarak tablonun ilham kaynağının, Lale Devri’ndeki Sadabat eğlencelerinde hava kararınca sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu da yazılmıştı. Bu yorumu doğru kabul edenlerin ana tezi Sanayi-i Nefise, Asarı Atika Müzesi ve Duyun-u Umumiye gibi birçok devlet kumrunu kuran ve yöneticiliğini yapan Osman Hamdi Bey, kendisini tablodaki kaplumbağa terbiyecisi olarak resmetmiş. Ayaklarının dibinde bulunan kaplumbağalar ise onun iş yapma ve çalışma disiplinine ayak uyduramayan, ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlayamayan birlikte çalıştığı alt kademedeki memurlardır. Bu açıdan tabloda sert bir eleştiri, hiciv olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka yoruma göre resimde düşünceli bir şekilde duran kişi, -ki bu Osman Hamdi Bey’in kendisidir- sabır gerektiren zorlu bir iş yapmakta yani kaplumbağa eğitmektedir. Bunu da elinde tuttuğu ney ve sırtında asılı olan nakkareyi çalarak yapmaktadır. Bu yorumda da yine değişime ve toplumu sanatla aydınlatmaya dönük bir eleştiri vardır. Ancak burada ney ve nakkarenin bulunması tesadüfî olmayacağına göre yeniden ve farklı okunmalıdır. Zira bir yoruma göre ney, bizim kültürümüzde derviş sabrını sembolize eder. Yine nakkare Mehteran takımının kullandığı vurmalı bir çalgıdır.
İki Versiyonlu Tablo
Osman Hamdi Bey, Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu 1906 ve 1907 yılında iki defa çizer. Dönem itibarıyla ve özellikle oryantalist ressamların bir tabloyu, farklı bir zamanda tekrar çizdiklerini biliyoruz. Kendi döneminin sanatçılarından etkilenmiş olma ihtimalini göz önüne alırsak Osman Hamdi Bey’in bu tabloyu bir yıl arayla ikinci defa çizmesinin nedenini anlamış oluruz. 1906 versiyonu ilk tablo ile 1907 çizimi olan ikinci tablonun genel kompozisyon olarak birbirine çok benzediğini görülür. İki tablo arasında bazı küçük detaylar var. Mesela tablonun ikinci versiyonunda ilkinden farklı olarak beş değil altı kaplumbağa bulunuyor. Ayrıca terbiyecinin sağ tarafında kalan duvarda çerçeveli bir hat ve cam kenarında bir testi duruyor. Yine bu ikinci versiyonda Osman Hamdi Bey’in el yazısıyla resmi Ahmet Muhtar Paşa’ya ithaf ettiğini gördüğümüz bir yazısı mevcut. İlk tablonun değeri bugün için 10-15 milyon TL, ikincisi ise 4-6 milyon TL değerinde.
Davut Bayraklı
2 Yorum