1.
Dün gece kendime mail attım. Gece iki sularıydı. Sular kesikti. Sakallarım uzamıştı. Kesmeye kıyamıyordum. Maili atmadan önce işimde gücümde idim. Yok yahu, yaptığım bir şey yoktu. Ama kafamdan anlamlı anlamsız bir sürü düşünce geçiyordu. Yani en azından zihnim bir şeylerle meşguldü. Ama sonra bir boşluğun içinde buldum kendimi. Elektrikler bir anda kesilmiş gibi. Beynimin tüm hücreleri bir anda işi bıraktı sandım. Boş boş oturdum bilgisayarın başına. Boşluğun çaresini bilgisayarda arayacaktım belli ki.
Boşluğun içine düşünce nasıl çıkılır?
Entır.
Yüz yetmiş bin sonuç buldum. Bir sorunun yüz yetmiş bin çözümü olamazdı. Allah bilir hepsi aynıdır. Eşyalarınızın düzenini değiştirin, evinizi değiştirin, şehirden kaçın, her şeyden kurtulun, gibi cümleler gördüm birkaç sitede. Adamlar resmen bize meşguliyet buluyordu. Boşluğa düştük ya bir kere, düşene bir de siz vurun! İtibar edilmez bunlara, kapat gitsin.
Otomatik olarak ekrana gelen “mail” adresimde “Gelen Kutusu” bölümünde hiç mail yoktu. “Tebrikler, tüm maillerinizi okudunuz.” yazıyordu. İlk defa “yokluk” üzerinden tebrik ediliyordum. Kendi boşluğun değil de “gelen kutusu”ndaki boşluk rahatsız etti beni. Belki de bir anda oldu her şey. Benimle ilgisi yoktu. Bilemedim şimdi. Bir mail attım kendime ve attığım mail bana gelmedi. Gece üç sularına kadar bekledim. Sular geldi. Mail gelmedi. Gece dört sularında sabah namazının vakti girdi. Gittim abdest aldım. Kıbleye dönmek yerine bilgisayarın başına döndüm. Sular üzerimden akıyordu, bilgisayara damlar diye korktum, uzaktan uzaktan ekrana baktım. Mail gelmedi. Namazı kıldım. Ellerimi kaldırdım. “Allah’ım attığım mail bana geri dönsün” diye dua etmedim. Başka dualar ettim. Ellerimi yüzüme sürdüm. Birkaç tel sakalım elimde kaldı. Bilgisayarın başına geri döndüm. Gözlerim küçüldü. Arada bir “yenile” tuşuna bastım. Gözlerim bulanık görmeye başladı. Bastığım yenile tuşuna aslında basmadığ…
Bilgisayar başında uyuyakalmışım. Uyandığımda sırtımda bir ağrı. Sol kolumun üzerine yatmışım. Fareyi tutmaya çalıştım (+Fare sağda olur yalnız/ -Ben solağım/ +Çok özür dilerim, fazla ön yargılı davrandım/ -Ön yargının miktarı olmaz, ön yargı ön yargıdır/+Haklısın, neyse kapat parantezi durduk yere araya girdik/-Tamam). Tutamadım. Sağ elime aldım. Yön duygumu kaybettim. Sağa gitmesini istediğim ok sola gidiyordu. İşler gittikçe zorlaşıyor ve benim sinirlerim buna dayanamıyordu. Sol kolumdaki uyuşma zonklamaya döndü. Hissetmediğim sol kolumu, hazır hissetmiyorken birkaç defa masaya vurdum. Ne kadar hissetmediğimi denedim. Hiç hissetmiyormuşum. Kalp de solda değil mi? Karıştırma şimdi. Uyuşmadan sonra bir sıcaklık yayıldı koluma. Kolum, elim, parmaklarım kendine gelmeye başladı. Hayat normale döndü. Sırtımdaki ağrıyı birkaç kültürfizik hareketi ile yok etmeye çalıştım. Sırtımdan bir kütleme sesi geldi. Tedaviye cevap veren fiziğimin ne kadar kültürlü olduğunu düşünerek salak salak, kendi kendime güldüm. Sonra mailin hâlâ gelmemesine sinirlendim. Bunun genel bir sorun olduğunu düşünerek sorumluluk sahibi bir vatandaş olduğumdan ilgili birime mail attım. Diğer insanlar da benim gibi mağdur olabilirdi sonuçta.
Sayın İlgili Birim,
Dün gece kendi mail adresime mail attım. Fakat saatler geçmesine rağmen mail bana ulaşmadı. Sorunun neden kaynaklandığını bildirirseniz memnun olurum. Sorun çözüldükten sonra da attığım maili bana ulaştırırsanız daha çok memnun olurum. Şimdiden teşekkürler.
İyi çalışmalar.
Sorumlu Vatandaş
Maili tam gönderecekken bu adamların dillerinin Türkçe olmadığı aklıma geldi. İnternetten Türkçeden İngilizceye çeviri yaptım. Benim yazdığım metni şöyle çevirdi:
Sayın Related Unit,
Last night I mailed my mail address. But even though the hours passed, the mail did not reach me. Pleased to let me know why the problem is caused. I will be more pleased if you send me the mail I threw after the problem is solved. Thanks in advance.
Good work.
Responsible Citizen
Koskoca çeviri programı “Sayın” kelimesini İngilizceye çeviremedi. Programa tepkimi ekrana tükürerek gösterdim. Sonra da ekranı kolumla sildim. Kendim ettim kendim buldum. Yabancıya kibarlık yaramıyor demek ki. Ne derdin varsa direkt söyle diyor bana çeviri programı. Öyle eğilip bükülme. “Sayın” kelimesini çeviremediği için içimde bir şüphe gezinmeye başladı. Metnin doğru çevrilip çevrilmediğini merak ettim. İşlemin tersini yaptım. Bu sefer de İngilizce metni Türkçeye çevirdim. Çevirmez olaydım:
Sayın İlgili Birim,
Dün gece posta adresimi postaladım. Ama saatler geçse bile, posta bana ulaşmadı. Sorunun neden kaynaklandığını bana bildirmekten memnun oldum. Sorun çözüldükten sonra attığım postayı bana gönderirsem daha çok memnun olurum. Şimdiden teşekkürler.
İyi iş.
Sorumlu Vatandaş
Bana göre gönderdiğim metinden sadece “ilgili birim” ve “sorumlu vatandaş” kısımlarını doğru anlayacaklar. Gerisi Allah’a emanet… Posta adresimi postaladım nedir yahu! Zaman kavramı gitmiş, geçmiş gelecek birbirine karışmış. Postayı bana gönderirsem sözüyle de şizofren olduğum belgelenmiş. Bu adamlar sorunumu çözüp niye mail atsınlar ki? İyi iş öyle mi? Bunun neresi iyi iş! Ben de metni Türkçe göndermeye karar verdim. Adamlar koskoca ilgili birim, illa ki anlarlar ne yazdığımı. Zaten “mail” yazmışım birkaç kere. Daha da anlamazlarsa bıraksınlar bu işi.
İnşallah Türkçe biliyorlardır. Âmin.
2.
Birkaç gündür mail bekliyorum. İşin kötüsü beklediğim mail sayısını kendi elimle ikiye çıkardım. Hangisinin önce geleceği ile ilgili kendimce varsayımlarda bulunuyorum. İlgili birim mailimi alır almaz müşteri memnuniyeti açısından kendime attığım maili bulup bana gönderir. Sonra da sorunun neden kaynaklandığını yazdıkları başka bir maili de ardından salıverir. Özür falan dilerler herhalde.
Belki de ilk önce sorunun ne olduğunu söylerler. Kesin “server”larında sorun çıkmıştır, yoğunluk falan. Gerçi bunlar milyon dolarlık firma. Karizmaları çizilmesin diye ser verip sır vermezler. Uyduruktan birkaç neden sunup kendime attığım maili de aynı mailin içinde gönderirler. Bizi boşuna uğraştırmayın der gibi. Niye boşuna uğraştırıyormuşuz! İşiniz bu sizin kardeşim! Bunun için maaş alıyorsunuz siz! Öyle yattığınız yerden para kazanma devrini geçin artık! Sizin gibiler yüzünden ülke kalkınmıyor bee! İyi de bunlar hangi ülkede çalışıyorlar onu bile bilmiyorum. Durduk yere niye sinirlendim ben? Sakin ol. Sen sorumluluğunu yerine getirdin sonuçta. İyi veya kötü bir cevap vermek zorundalar. Hadi senin attığın mail neyse… Çok önemli dosyaları kendilerine mail olarak gönderip saatlerce belki de günlerce mail gelsin diye bekleyenler varsa. Sen hepsinin yerine sorunu dile getirdin, daha ne yapacaksın? Bazen küçük bir sorunu dile getirmek büyük sorunların önüne geçer. Belki de sistemlerinde bir açık vardı. Yurt dışında sadece bu tarz durumları araştıran insanlar var. Adamları hem tebrik ediyorlar hem de para ödülü veriyorlar. İster misin tebrikli mebrikli bir mail gelsin sana da. Para ödülü versinler. Teşekkür etsinler, “sayenizde” diye başlayan “siz olmasaydınız”larla devam eden… Bizi siz kurtardınız falan. Vay be. Düşünürken bile göğsüm kabardı. Fark etmeden ayağa kalkmışım bir de. Şu halime bak! Otur bilgisayarın başına adam gibi, maillerini kontrol et. Hemen havalara giriyorsun. Utan, utan! Ne kadar para ödülü verirler acaba? Sorunun büyüklüğüne göre değişir herhalde. Kendim sorup kendim cevap veriyorum. Bir şey bildiğim de yok. İnternetten araştırsam mı? Yok artık, daha neler! Görmemiş gibi. Ne yazacağım?
Herhangi bir sitede yazılım hatası tespit eden kişiye ne kadar para öderler?
Entır.
Sonuç bulunamadı.
Pes ya! Utanmadan aradım bir de. Kimi kandırıyorum. “Sonuç bulunamadı” yazısını görene kadar kurduğum cümle bana çok mantıklı gözükmüştü. Yine salak salak kendi kendime gülüyorum. Maillerimi kontrol etmeye devam. Belki kapıma kadar gelirler. Neden olmasın? Tabiî ya! Para ödülünü internetten gönderemezler ya. Evime kadar bir heyet gönderirler. Takım elbiseler gıcır. Güneş gözlükleri falan. “Man in Black” filmindeki gibi. Kendinden emin gülümsemelerle içlerinden biri elini uzatarak kendini tanıtır. İçeri girerler. “Tebrikler!” diyerek alkışlarlar beni. Kocaman kartondan çeki uzatırlar. Fotoğraf çekiliriz hep beraber. Fotoğraf çekinirken gözüm çekte yazılı olan rakamlara ilişir. Sonra utanırım. Dolar cinsinden yazılmış çeki Türk lirasına çevirmeye uğraşırım kafamdan. Dışımdan utanırım ama galiba içimden utanmazım. Adamların gözü önünde yaptığım şeye bak. O kadar yoldan beni tebrik etmeye gelmişler. Tebrik mi? Bu adamlar tebrik etse de anlamam ki ben. İngilizce çat pat. Neydi o kelime congra… cngurao… congratuaa…
İngilizce “tebrikler” nasıl yazılır?
Enter
Congratulaitons
Ben yazamıyorum adamlar bunu söyleyecek bir de. Onlar söyleyecek ben de anlayacağım. Hayallere bak ya! Hakikaten böyle bir şey olsa bile iki lafı bir araya getirip konuşamam ben. Kendimi de rezil ederim. Utancımdan çeki alır kaçarım odama. Yok ben içten de dıştan da katıksız utanmazım, parayı da bırakmıyorum adamlara. Kartondan çekle odama koşacağım bir de. Kesin bir yere çarpar parçalarım ben çeki. Hayalimde bile işleri mahvettim. Şaka maka gelirlerse kapıya kadar. Nasıl anlaşacağız?
İnşallah Türkçe biliyorlardır. Âmin.
3.
“Sayın ilgili birim,
Bir insan evladı iki hafta boyunca bilgisayar başında bekletilmez. Sizden bir ricada bulunduk, sizi adamdan saydık. Siz bizi insan yerine koymadınız. Yine dua edin merhametli adamım. İlk günlerde, yoğunluğunuz vardır, diye hiç ses etmedim. Ama onuncu günden sonra anladım ki benimle ilgilenmeyeceksiniz. Her insanın bir sabır sınırı vardır. Doğal olarak ben de kendime hâkim olamadım. Siz orada ne işler çeviriyorsunuz da attığım bir maile cevap verme tenezzülünde dahi bulunmuyorsunuz?! Çok mu zordu istediğim şey? Alt tarafı bir cevap yazacaksınız. Kendime attığım mail gelmedi, neden, diye sordum. Kendinize gelin! Ya bu işi doğru düzgün yapın ya da bırakın daha nitelikli adamlar geçsin yerinize. Bu kadar da tembellik olmaz ki canım. Allah bilir patronunuz da sizi çalışıyor sanıyordur. Adamın da gözünü boyamışsınızdır. Sizin yüzünüzden milyonlar kaybediyor belki. Sizin hiç umurunuzda değil. Yazık, yazık! Öyle takım elbiseleri çekmekle, güneş gözlükleri takmakla bitmiyor arkadaşım! Çalışacaksınız! Çalışmayana ekmek yok! Size beş gün daha mühlet veriyorum. Kendime attığım maili bana ulaştırın. Sorunun ne olduğunu dahi öğrenmek istemiyorum. Mailimi geri istiyorum. Çok kızgınım, bunu bilin! Şimdi siz İngilizceye çevireceksiniz yazdıklarımı, bütün duygu kaybolacak hangi duygularla yazdığımı da anlamayacaksınız. Çok kızgınım, gerçekten çok kızgınım. Lafı geçmişken o ne biçim çeviri programı arkadaşım ya! Hadi biz İngilizce bilmiyoruz. Siz de mi bilmiyorsunuz. Yuh!
İnşallah Türkçe biliyorsunuzdur. Âmin.
Sorumlu Vatandaş
Ömer Can Coşkun
3 Yorum