“Adını Yazmayan Oy Pusulaları Var”

Çatırdayan kirişlere selam olsun. Eski Maraş’ı bir dakika içinde yenileyen İsrafil Aleyhisselam’ın kemendine, Reyhan Apartmanı’na, bana namahrem eli dokunmasın, enkaz altında ölüp gideyim diyen Hatice teyzenin kana bulanan çemberine, oksijen maskelerine, kaldırım taşlarına ve hayat kurtaran klişelere. Ebabiller de Allah’ın, Ebrehe’nin filleri de…

Doğru zamanda yanlış yerde bulunmak, maneviyat tacirlerinin distopyasıdır.

Anahtarı içeride unutanlara selam olsun. Kebairde tersinden kemale varanlara, karnını içine çekenlere, kazaya kalan secdelere, secdeye varan alınların yüz ölçümüne, sokağa atılan ilk sigaraya, temizlik işçilerine, Beat kuşağına… Ve Beat kuşağına imrenip ilk kurumsal fırsatta devlete kapağı atanlara…

Yanlış zamanda doğru yerde bulunmak, dünya vatandaşlarının ütopyasıdır.

Haritasının paftası bir kıtanın ayrımına düşenlere selam olsun. Etna yanardağının eteklerinde mukim, mütevekkil ev sahiplerine, logar kapaklarına, hız sınırlarına, ehliyetini kaptıranlara, fecrin yolunu gözleyen kuzgun bakışlı âşıklara, saat üç sularına, deniz feneri bekçilerine ve e harfine…

Hakkâri, Rusya’ya göre batıdadır.

Konfeksiyon atölyelerinde rutubet biçen kadınlara selam olsun. Kayıplarının yerini değiştirenlere, sonbaharda dökülen pul koleksiyonlarına, rendelenmiş antibiyotiklere, konveksiyonel yağışlara, adını yazmayan oy pusulasına ve yaprakları çürüyen begonvile…

Yürüyüş yapmak, diğer ben’e giden mıcırlı yolda bilinçaltının gururunu ayaklar altına almaktır.

Ali bir türlü ata bakmayınca durduk yere öksürük tutan çocuklara selam olsun. Şebekeden kaçanlara, alternatif müziğe, Didem’e, Birhan Keskin’e ve punk rock’a… “Dünyanın merkeziydin sen. Ve ben, senden uzaklaşan uçsuz bucaksız bir kara!”

Türkiye, ağır metaldir.

Eksi bilmem kaç derecelik havuz problemlerinde hipotermiye giren çocuklara selam olsun.  A şehrinden B şehrine azıksız yola çıkan calculus profesörlerine, doksan artı beşte infilak eden umutlara, zamanla yarışıp kazandığını vehmeden elektronik saat tamircilerine, kına gecesi organizatörlerine, gençliğin en güzel yıllarını 15 takside bölen KYK kredilerine, İbn-i Sînâ’ya, Fârâbî’ye, work and travel’a ve derisini değiştiren yılana…

Hayvan severler cemaati, insanları, sardunyaları ve muktedir kuvveti sevmeyen bir 68 kuşağı komünüdür.

Amel dozu arttıkça kabartma tozu gibi şişenlere selam olsun. Beynin frontal lobuna steorid basan kas işçilerine, şarj aletini unutanlara, telefonunu TYPE-C kablo girişiyle şarj edip doğrudan Allah’a bağlanmaktan bahseden neo-selefilere, uçan balon balıklarına, kolon kanserine, göğüs kanserine, akciğer kanserine, sarılığa, tüberküloza, beyin tümörüne, SMA Tip 1’e, SMA Tip 2’ye, SMA Tip 3’e ve paranın satın alabileceği her şeye…

Ünlem, frenleri patlayan zayıf metinlerin emniyet sibobudur.

Yaptığı her iyiliği gül ağacına kakan asırlık sedef ustalarına selam olsun. Muhtacım sevgine, muhtacım sevilmeye, diye diye inleyen kırkbeşliklere, alışmak sevmekten daha zor geliyor, alışmak bir yara, bağrımda kanıyor diye diye ortadan ikiye ayrılan taş plaklara…

Pirincin taşını ayıklamak, rutinin zembereğinde kaybolan Serkisof marka köstekli saat parçasını aramaya çalışmaktır.

Dikişleri patlayan gönül yarasına selam olsun. Kapalı Çarşı’da 20 Türk Lirasına nanik yapan 1 Amerikan Dolarına, taraflardan birinin taviz verdiği gerçeğine rağmen iki tarafın da çok iyi anlaştığına dair savunulan sarsılmaz inanca, Muharrem Ertaş’ın divan sazına, Âşık Veysel’in yüzünde açan çiçek tarlasına, kaşların karasına, kaşların karasına. Ah! Kurbanım olayım arasına…

Şiir, kırıldığı yerde kaynayan omurga kemiğinin deride oluşturduğu dezenformasyona sürülen, ödem yakıcı bir merhem türüdür.

Bir kez olsun okşanmayan yetim başına selam olsun. Şehrimize gelmeyen sirke, selamı havada asılı kalan akrobatlara, palyaçolara, iki gözü iki çeşme, eski ümmetlerin rikkatine, çalınmayan penaltıya, çalınan dikkate, çalınan kuma, çalınan demire, çalınan betona, çalınan hayata, Carl Gustav Jung’un inşaata kaçan topuna ve galiz personaya…

Türkiye standartlarında ideolojik fayda, ülkücülerden ve milli görüşçülerden asla zarar gelmeyeceğinin kahrolası bilincidir.

Scorsese’nin Travis’ine selam olsun. Ateşin feryadına, yalnızlığın icadına, yalnızlığın köpek dişli köşesine, Karakoç’un Fransız melankolisine, Turgut Uyar’ın ala gözlü geyiklerine, yalnızlığın terminatöre çevirdiği taksi şoförlerine, yalnızlığın uzun Samsun’a çevirdiği tır şoförlerine, kuduz aşısına, iç parazite, hava yastıklarına ve yumuşak g’ye…

Pi sayısı, savaştan kaçan matematikçilerin sosyal güvenlik numarasıdır.

Biraz önce niçin mutlu olduğunu hatırlamaya çalışırken mutsuz olan insanın acınası yazgısına selam olsun. Sektörün öncülerine, old school spor salonu yöneticilerine, troid bezlerine, kedi fotoğrafı fetişlerine, doğum gününde karısına Ezine peyniri götüren gerçek şairlere, uyku moduna, güncelleştirip kapatana, kesme işaretine ve puhu kuşuna…

Kazanmak, bütün soruları boş bırakmaktır.

Oğlunun adını Tutkum, kızının adını Ilım koyan Cihangirli hayvan severe selam olsun. Dünyadan Scalp füzeleriyle fırlatılıp dördüncü kat semadan yeryüzüne seken belanın anatomisine, arzunun aşırı testosterondan paramparça olan kanatlarına, Bruno Ganz’a, gama ışınlarına, el altından glikoz şurubu satan eczacı kalfalarına, Tachibana kardeşlere, Hiroşima’ya, Nagazaki’ye, diferansiyel denklemlere ve Chichewa diline…

Bir borcun vadesi çiçek açtığında yarın, çok erkendir.

Migren ağrısından Diyarbakır karpuzu gibi yarılan insan başlarına selam olsun. Sulhi Ceylan’ın can sıkıntısına, acele eden bakışlara, eceline susayan kahramanlara, Alveres’e, Parol’a, Coraspin’e, kafein makrosuna, asit kuyularına ve dublaj sanatçılarına…

Distopik yazarlar, klostrofobik halı yıkayıcılarıdır.

Evlenince maske koleksiyonunu rafa kaldıran tarihi eser kaçakçılarına selam olsun. Evlad ü iyalini alter egosuna meze eden profesyonel annelere, altın günlerine, varikosellerden koşar adım kaçan çoraplara, evden kaçan kız kurularına, Allah’tan Allah’a kaçan dervişlere, Müslüm Gürses’in naftalin kokan gençliğine… Jiletler, Jiletix’te!

Kibir, insanın DNA sarmallarından ilham alan boyaları dökülmüş bir yangın merdivenidir.

Boğulurken sevdiklerini de kendileriyle birlikte dibe çeken dalış eğitmenlerine selam olsun. Şanzımanı kırılan çocukluk düşlerine, sekiz saatlik uykuda marine edilen insan göğsünün yatakta bıraktığı tortuya, 27 kez ağırlaştırılmış müebbetlere, F tiplerine, E tiplerine, V tiplerine, denetimli serbestlere, ağzı köpüren köpeklere, eserekli kedilere ve özgürlüğüne kavuşan gardiyanlara…

Sağlıklı yaşam grup terapisi, şeyhinin gözleri şehla bakan bir Kadıköy tarikatıdır.

Eski köye yeni adet getiren modernist mahalle muhtarlarına selam olsun. Hayran gönüllü çakmak hırsızlarına, optik formlara, kırılan uçlara, damdan atlayan şehzadelere, çekici güzelliğinin farkında olan çanak antenlere, özel günlerin anlam ve önemine…

Şimdi, çok geçtir.

Çeyrek altın kuruna endeksli mukabele tutan tam tesettürlü hafızlara selam olsun. Ezber bozan imamlara, tegânnîsiz kıraatlara, tek taşını bozdurup sabır taşı alanlara, zirvedeki yalnızlara, antioksidan tüplerine, inadî inkâr müfettişlerine, ezeli iktidarlara, ebedi muhaliflere ve zayıf şiirlere…

Kaybetmek, bildiğin sorudan başlamaktır.

Helakin mihenk taşları olarak yeryüzüne konuşlanan ekmek kırıntılarına selam olsun. İnsan ayağı anatomisinin paradigmalarını yerle yeksan eden asker botlarına, boynu vurulan ulaklara, ağza dokunan kulaklara, modernleşemeyen İslam’a, hamasete ve hamiyete, Bedri Gencer’e, Neal Cassdy’e ve William Burroughs’a…

Dünya, Japon mühendislerin 49 yıllık ihaleyle serbest geçim hakkını uhdesine aldığı çok uluslu bir asma köprü projesidir.

 

Bahadır Dadak

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • T. Tarık , 28/05/2023

    Tavus kuşu kuyruğu*

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir