devletin gölgesinde oturmak şiiri cılızlaştırır

üsküdar belediyesi’nin imkanlarıyla ve ismail kılıçaslan’ın çabalarıyla bir şiir festivali tertip edildi. herhalde sükseli bir iş çıkarılmış olmalı ki tartışması ve haset edeni bol oldu. ben çıkan gürültüden, meselenin popüler oluşundan istifade ederek bir mevzua işaret etmek niyetindeyim. başta söyleyeyim: festivali takip etmedim. galiba kayıtları da mevcut internette ama onları da izlemiş değilim. sadece istanbul’a uğradığım bir sıra raşit ulaş’ın şiirini inşat ettiği bölümü ulaş’la beraber izledik. bu da ulaş’ın arkadaşım olmasıyla alakalı bir durumdur. festivalden sonra bir de internet çöplüğünde bir didişme vuku bulmuş. tabiî, ben bunu da takip etmedim. ulaş’tan ve başka arkadaşlardan dinledim ne olduğunu. bütün bu eksiklerle yazıyorum bu yazıyı. fakat iki bakımdan bu eksikliklerin önemli olmadığını düşünüyorum. birincisi: başta söylediğim gibi ben meselenin popürlerliğinden istifade edip kendi mevzumu gündeme getireceğim. ikincisi: meseleyi ele alırken bakmaklar dergisinin 5. sayısında neşredilmiş olan salim nacar’ın festival meselesiyle alakalı yazısını esas hareket noktası sayacağım.

salim nacar yazısında iktidârla olan münasebetler, hükümrân olanlar ile kurulan irtibata götürüyor meseleyi ve ece ayhan’ın -kimilerince magazinel bir tavır sayılsa da, bence değil- o meşhur yaftalamalarından/tavsif etmelerinden “belediye şairi” tamlamasına götürüp oradan bağlıyor. eğer bu işi, sadece iktidar üzerinden ele alacaksak yerinde bir istinat noktası, -belediye kelimesinden ötürü. mâlum, belediyeciliğin yeri ve gücü, yusuf ziya ortaç’ın avrupa’dan otomobil parçası getirtmek için adnan menderes’e mektup yazıp örtülü ödenekten para istediği günlerin hayli ilerisinde. bugün iktidarla edebiyat piyasasının alışveriş ettiği yer burası, belediye imkânları. fakat, salim nacar’ın yazısında beyan ettiği endişeleri bertaraf etmek, meydana getirdiği tenkitleri daha sıhhatli bir zeminde değerlendirmek için bakışımızı iktidarla sınırlı mı tutmak gerekir? salim nacar’ın yazısındaki ifadelerle söyleyecek olursak: “çarpıklaşma, cıvıklaşma, bozulma, raconsuzlaşma, seviyesizleşme”nin önünü almak, böylesi kötü hâllere düşmemek için işi devlete kadar götürmek mecburiyetindeyiz.

bugünkü edebiyat dergilerinin önemli bir kısmının finansörü dolaylı yoldan kültür bakanlığıdır. bakanlık, halk kütüphaneleri için dergilere 100, 200 veya 300 adet abone oluyor. edebiyat dergileri, “kurumsal abonelik” adı altında bakanlıktan aldıkları paralarla işlerini yürütüyorlar. belediyesinden bakanlığına birçok devlet kurumu eliyle şairin şiirini neşretmesi, kitaplaştırması ve şiirini kalabalıklar karşısında okuması finanse edilmiş oluyor. şiir resitali tertip ederken, şiirlerini neşrederken devletten gölgelenmeyen ismet özel dışında, başka kaç şair var? türk milletinin garibanlaşmasıyla şairin garibanlaşmasına arasında bir rabıta var. artık millet, kendi başının çaresine bakacak bir örgütlenmeye gidecek dirayetten ve dirlikten hayli uzak. devlet karşısında da bağımsız, kendi imkanlarına istinat edecek bir gücü de yok. osmanlı devleti’nin merkezileşme çabalarına girdiği zamandan beri, milletin kendi başına örgütlenme imkanları ve motivasyonu günden güne kırıldı. bugün, bağımsızlığına halel gelmesi beklenecek en son zümre yani şiirle iştigal edenler örgütlenmekten, millet için öncü bir seciye ve seviyenin mümessili olacak durumda değiller. bir şiirin, üç dört farklı dergide birden yayınlanabildiği edebiyat dergilerinde yaygın olan seste huzursuz, depresif, konuşkan, geveze, dağınık bir hava var. fikirli değil, efkarlı. gıdalı değil, zehirli. devletin de gölgesinde kalmaya devam ettikçe bu ahvali sürecek gibi görünüyor.

bu meseleyi salim nacar’ın tenkidi üzerinden açmam elbette daha anlamlı. çünkü ben raşit ulaş’ın fayrap dergisinin ekim 2015 sayısında, salim nacar’a verdiği cevabın vardığı noktayı yeterli bulmuyorum. muşta dergisindeki raşit ulaş imzalı yazılar başka birine ait değilse eğer ve benim tanıdığım, arkadaşım raşit ulaş meseleyi sadece bu kadar sınırlı bir şekilde ele almaz. salim nacar’ın “festivale katılanlarda güce kulluğun her türlü alameti görülüyor.” cümlesi ne kadar aşırı bir ifadeyse raşit ulaş’ın meseleyi işi tekfirciliğe götürüp oradan mevzilenmesi, bizi esas noktadan uzaklaşıyor. salim nacar’ın mezkur cümlesinin akabinde gelen cümlelere bakarak, işin festivalle sınırlı kalmaması gerektiğini söylüyorum: “festivale katılanlarda güce kulluğun her türlü alameti görülüyor. bunlara mesafeli olmak ruhu hafifletmez, bir görevi yerine getirmek adına şiir işlerine girenler ile vazifelerini şiirden çıkaranların saflarının belirlenmesi lâzım evvelce.”

ben salim nacar’ı şahsen tanımıyorum, ama raşit ulaş’ı tanıyorum. onun muşta dergisinin öncesinde ve sonrasında konuştuğumuz iktidar, muhafazakarlık meselelerini de bildiğim için salim nacar’ın “eleştiri eyleme tâbidir.” sözünü daha da ileri götürelim istiyorum. sadece eleştiri değil, şiiri de şairin yapıp etmeleri ve tavrıyla beraber ele almak mecburiyeti doğdu. şiir yazmayı, neşretmeyi, kitaplaştırmayı, okumayı artık şairin tavrından bağımsız değerlendirmek mümkün değil. şair de tavrından ve fiilerinden ayrı olarak bize sunamaz şiirini. metinselleştiremez. şiirin üzerine titreyelim, hastalanınca “bir karacaoğlan oku da şifa bulayım.” diyen biz türkler değil miydik? eğer vazifemizi şiirden çıkaracaksak şiirden gelen gıdayı ve şifayı gündemimize almak mecburiyetindeyiz. “zekât temizlenmektir. zekât vermeyen şiirden ne anlar!” diyen ismet özel, belki de bu sebeple şiir resitali yaparken de şiirini neşrederken de devletin gölgesi üzerine düşmeden işini görebiliyor. raşit ulaş’a da, salim nacar’a da teklifim şu: bu işi devletin gölgesinden nasıl çıkaracağız ona bakalım, onu konuşalım.

mehmet raşit küçükkürtül

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • deli halid paşa , 26/09/2016

    raşit küçükkürtül 15 temmuz gecesi kaybolan küçük kızla epey alakadar olmuş olacak ki “millet, kendi başının çaresine bakacak bir örgütlenmeye gidecek dirayetten ve dirlikten hayli uzak.” diyor.

    kendisinde eğer bu yoruma yanıt verme isteği doğarsa ismet özel kitaplarını işaret etmeden yapsın bunu. Nitekim ben de eleştirmek için değil, kafamda türk şiiriyle türk milleti arasındaki rabıtaları oturtamadığım için soruyorum.

    • temeşvarlı osman ağa , 27/09/2016

      Sen ne ayaksın? şuna işaret etme, bunu yapma, ötekini yapsın… bir de kaç kelimelik kompozisyon yazacağını söyleseydin, tam olurdu.

  • yadigar , 24/09/2016

    sen bir şiirsin birader

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir