Kendime İyi Gelebilecek miyim?

24 Nisan 2025

Memlekete geldim. İnşallah 5-6 ay buralardayım. Yola çıkmak için hazırlanırken İstanbul’da deprem oldu. Geceleyin hareket ettik, trafik yoğundu ama sağ salim ulaştık şükür. İstanbul’a derin bir sevgim vardı, 2-3 yıldır tahammül edemez oldum. Kadirşinas birkaç dostum da olmasa belki temelli terk etmiştim İstanbul’u. Bu şehrin hayhuyu içinde kendimi bazen numaralandırılmış bir hayvan gibi hissediyorum; kimlik numarası olan bir canlıdan ibaretim, nefes alıyor ve sağlık sigortası ödüyorum. Akıl sağlığım, ruh sağlığım, beden sağlığım, kısacası topyekûn varlığım tehdit altında. İstemediğim yüzlerce şeye yerli yersiz maruz kalmaktan sıkıldım. Bulunduğum muhitin standartları düşük. Anadolu yakasının nispeten sakin mahallelerinden birinde yaşasam belki fikrim değişebilir. Külfeti nimetini aşmış bir şehir İstanbul artık benim için.

29 Nisan

Samet Çıldan’ın mektubuna hâlâ cevap veremedim, arada aklıma geliyor, yarım bıraktığım tüm işler gibi canımı sıkıyor. Öte yandan Samet’e mektup yazmak kendime yazmak gibi bir şey olacak sanki. Yok yok. Ne cevabı kardeşim? Telefon icad olundu, erkek erkeğe mektuplaşmak nedir? Arar söve saya dertleşirim, Edebifikir’de yayınlanacak mektupta böyle bir lüksüm yok. Tabii ya, ara gitsin, ne canını sıkıyorsun.

4 Mayıs

Dün şiddetli rüzgâr vardı. Bugün bağa gittiğimde bir kavağın rüzgârdan devrildiğini gördüm. Kalan kavakları acilen kestirmem lâzım, birçoğu kurumaya yüz tutmuş.

14 Mayıs  

Tutarlı olmak hayatla inatlaşmak anlamına gelebilir mi? Tutarlılık kimi zaman insanın gelişimine ket vuran bir durum olabilir mi? Tutarlı olmak adına neleri feda ediyoruz acaba?

17 Mayıs

Orta ve uzun vadeli hedeflerim vardı, bazılarını hatırlamıyorum bile. Aç bıraktım onları, ona buna anlatarak piç ettim, beni terk etmekte haklılar. Hedeflerimizin mahremiyetini, namusunu korumamız gerekiyormuş, yeni yeni anlıyorum bunu. Elimde ne var? Hangi imkâna sahibim? Zihnen güçlüyüm; başka? Belki de öyle görünmek istiyorum. Öyle midir? Olmaması lâzım. Yazabiliyorum, konuşabiliyorum, eleştirebiliyorum. İnsanları analiz edebiliyorum, denildiğine göre insanlara iyi geliyorum. Çok şey bildiğimi sanıyorum, az az çok şey. Çok detay. Birbirinden çok uzak şeyler. Hepsi de birbiriyle irtibatlı gibi. Anlık yaşıyorum, akıştayım. Birkaç gün önce amelelik teklifi aldım, bir arsanın etrafına tel çekilecekmiş, yevmiye hesabıyla gel çalışalım dedi Eşref abi. Kabul ettim. Haber bekliyormuş arsa sahibinden. Bugün de uğradı, bir ceviz bahçesi çapalanacak gelir misin dedi, olur dedim. Aylar önce Eşref abiyi bizim bağda yevmiyeyle çalıştırmıştık. Patronluk taslamadım ve ayak uydurdum ona, sevdi beni, saydı, sahiplendi. Ve işte, işine ortak etti. Ondan daha cömert olabilmek için onu bağa ortak etmem gerek. İki yıl önce kaymakamlık sınavına hazırlanıyordum, bu sene amelelik teklifleri alıyorum. Gururum inciniyor mu? Hayır. Durumun tek iyi tarafı bu sanırım. Etrafımdaki insanlar bilse benim yerime incinirler ama… Etrafım… İnsanlar… Neyse.

Aslında niçin böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımı biliyorum. “Öncelikle Allah ikimizi de istikamet üzere kılsın. Sana zenginlik ve rahatlık vaat edemem ama helal rızık vaadinde bulunabilirim; bunun için gerekirse taş bile taşırım!” demiştim. İyi bir şeyi biraz yanlış bir şekilde ifade etmişim. Söz surete bürünüyor ve söylediklerimizle imtihan ediliyoruz. Açıkçası dua etmeyi bile bilmiyoruz. Bu yüzden Cenab-ı Hak kitabında, Resul-u Zişan Efendimiz hadis-i şeriflerinde dua etmeyi öğretmişler bize. Taş bile taşırım demek, hayrı zora koşmaktır.

Muhterem bir zat dua bahsinde şöyle bir nasihatte bulunmuştu: “Allah’tan yalnızca hayırlısını dilemeyin, hayırlı ve kolay olanı dileyin. O mutlak lütuf ve merhamet sahibidir, hayrı kolay yoldan takdir etmek -haşa- ona zor değildir. Her zorlukla beraber bir kolaylığı müjdelemesi bile Allah’ın kulları üzerindeki muradının aslında kolaylık olduğunu gösterir. Zorluk talep edilmez, zorluğa sabredilir. Allah sabredenlerle beraber olduğunu da müjdelemiştir fakat Allah’tan yalnızca sabır dilemek de doğru değildir; Efendimiz aleyhisselam bu konuda Hazreti Ali’yi “Allah’tan yalnızca sabır dileme, afiyet de iste” diyerek uyarmışlardır. Bu uyarı Hazreti Ali nezdinde bütün ümmet içindir. Yani zorluk kolaylığı, sabır Hak Teâlâ ile ünsiyeti celp eder ama ne zorluk ne de sabır tek başına dilenmez. Kul acizdir ve bir acize hayrı kolaylıkla, sabrı afiyetle dilemesi yaraşır. Rahmet ve lütufla mukabele etmek ise Allah azze ve cellenin şanındandır.”

Sözlerimiz çoğu zaman kusurlu, dualarımız eksik ya da yanlış. İmtihanımızı kendimiz zorlaştırıyoruz.

22 Mayıs  

Neredesizlik nedir? Kimlerin başına gelir?

23 Mayıs 

Yanılgılarımdan daha iyi bir öğretmenim olacak mı bir gün?

26 Mayıs

Kendime iyi gelebilecek miyim?

27 Mayıs

Sessizlik niçin bana yakıştırılmıyor?

31 Mayıs

Hayatımın en verimli Nisan ve Mayıs aylarını geçirdim galiba. Edebifikir’in seçkisini hazırlayıp teslim ettim, Bahadır’ın şiir kitabını düzenledim, kendi kitabımı da yetiştirebilirdim aslında ama önsözü ve arka kapak yazısı kaldı sadece, yazamıyorum, yazasım gelmiyor. Bir sebzelik bir de çileklik yaptım. Damlama sulama sisteminin nasıl kurulduğunu öğrendim sayılır. Ağaçları gübreledim. Kavakları kestirdim. Dayımın dükkanını yeniledik, yorulduk ama değdi. Düşünmekten çok sıkıldım ve eyleme geçme isteğiyle doluyum. Geçiyorum da. Önüme gelen tüm eylem/hareket fırsatlarını değerlendiriyorum. Mesela Eşref abiden hâlâ ses çıkmadı. Sanırım tekliflerine şakasına evet dediğimi düşündü. Ciddi miydim? Ben de bilmiyorum. Belki de o bana şaka yapmıştır.

2 Haziran 

Bu sene Nisan ayının ortasında Anadolu’nun pek çok bölgesine kar yağdı, buralara da yağmış, ağaçlara hep don vurmuş. Memlekete gelirken bir niyetim de dut pekmezi yapıp satmaktı. Hem meşgale hem üç beş kuruş gelir olacaktı. Kar haberini aldığımda İstanbul’daydım ve gönül rahatlığıyla nasip deyip geçtim. Neticede elden bir şey gelmiyor, gönlü bulandırmak yersiz. Gördüm ki hemen herkesin meyve ağaçları dondan etkilenmiş, ceviz yok denecek kadar az, dut çok az var. Bizim bağ duldada kalıyor, dutlarımızda pek bir zayiat yok, şükür. Pekmezin fiyatı iki katına çıkacak diyorlar. Bütün memlekete celal, bize cemal tecellisi. Allah lütuf kapılarını açmış, içeri girmemek haddimize mi!

4 Haziran

Birkaç aydır kitap okuyamıyorum. En son elimde Dosto’nun Budala’sı vardı, bitirmeye fırsat bulamadım. Laptopu bile açmıyorum mecbur kalmadıkça. Telefon bağımlısı olmuşum iyice. Okuma ihtiyacımı da telefonla gideriyorum. Aslında internet bağımlısıyız, internet olmadığında telefonu amacına uygun kullanıyoruz. İnternet telefonları amacından saptırıp kâfir etti.

5 Haziran 

Sen bana istediğim bir şeyi vermediğinde benim için çok daha iyisini takdir ettiğine öyle eminim ki, bu inanç beni müsterih kılıyor. Arada boşboğazlık edip söyleniyor, vazifelerimi geciktiriyorum ama sana çatlarcasına inanıyorum.

Feyyaz Kandemir

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir