bırakılmış şarkıların kendi uzunluğuna sürgünüz
en çok bunu söylemek için hatırladım yaz akşamını
geniş vadilerde zulüm ediyorum kendime habersiz
hazza ve korkuya gebe ilmik tutan ellerim
ben diyorum beni çocukların gök salıncağında
inlediğim seslerin hayalinde izleyin
ketenleri giyince sevecen gözyaşlarını bıraktık anahtarlığa
beni gece ey ısrarımda bırakmış ey salıncak ey öptüren duruşu
bileklerinde yarım kalmış bir denizle asla rıhtıma varılmaz
yarıklardan sızarak alçalan bir damarımı izliyorum aşk için
yüreğimden uçtu gece yeniden su ve tahta yorumunda dilsiz
bu şairler hangi yanık yağın ateşinden diriltir şiiri
geceye askıların katlanmış merdiven sesleriyle inip
duvar diplerine sokulan çimenlerle büyüyeceğim
yanağı asık serçelerin kibirli duruşlarına nazire
edilgen fiiller seçip mahsus mahal şarkıların korkulusu
ben ki eylemin bağrında kendi göğsünün hırıltısını
gök gürültüsünden yağmurlara adayacağım
bu bezirganın dillendirdiğidir
geçit kâr etmez heybesinden yol damlayan seherin
biz buradan geçiyorduk sığırcıklar tepe başlarında
ansızın yoğrulmuş bulutların harmani lekesinde
gözledik gelen varmış içimizin sayısız çeşmelerinden
tez tutup ürkütülmüş ne morun kıyısında dilimiz
yaşamın nehirlerini bozguna uğratan tırpanların
sayısız engebesini dinliyorduk ütüsüz düşlerimizde
hal böyle idi geçkin ömürlerin zangocu yıllar
ekseriyet adını değiştirdiğimiz çil bir mutluluk
lekelenmiş yuva yaptığımız resimde bu iyi
çekiç sesleriyle
örselenmiş kalplerin kulp takılmış paslı zinciri
ömrün kethudasını sorgulayarak asıyoruz zihnimize
şadırvanların kurnasında dingin yıllarına
adı gizil cenkler yerleştirerek yenilgiyi çağır
büyümüş çocukların elleri nasır tarla tutmuş o elleri
büyük mezalimleri düşüren sebepsiz takvimden
sayıklıyor muştusuna ürkütülmüş baharı
Bilal Can