damarlarına kör bir kargı yürütüyor
aynılıklarda yitirilen her akşam güneşi
tuzlu sularda yunmakta
günü gelmemiş yaşantının miskin hayaleti
sivri inançlar üzerinde yükselen muhkem bir kale geçmiş
küt bir taşla bileniyor orada
şakakları ağrıyıncaya dek, inanmamak uğruna
öylece ufalanıyor ellerinde hayat
ve sarp sorularla ağıyor kırkikindi
sorular, kini kurtulamamış yalnızlığı zamanın.
akşamın patladığı yerden serin balkonlara
neydi içini kabartan onulmaz taşra soğukluğunda
sor, ki yanılgı kaç yüzünü saklar kendi koyuluğunda
yazgı günbatımına boş baktırıyorsa
dünyanın süngüsü nedir bundan başka?
bir çizgi üzerinde, birbirinden ayrık
hiç teğet geçmemiş yaşantılardan ibaretiz.
şehre uzaktan saplanan titrek bakışlar
sarih varoluşların özlemi dahi eskir.
gidiş yolu kapandıysa geri yürümek gerektir.
Zehra Gülsüm Yılmaz