zaman pencereden ağıyor
korkularım bordo bir kanepenin üzerinde
yalınayak esintilerle üşüyen çocuk oluyorum
yeniden
herkesin uyuduğu
ahşap zeminin sızısından anlaşılır
ay ışığı saklamaz çapaklarını
uykusuz bir gecede pencere her şeyi taşır eve
işte asfalttan kirli sular akıyor sokak aşağı
ve gece bazı sahneleri aydınlatınca
yaşayanın üstüne kar yağıyor
üşüyorum
ışığa yaklaştıkça gölgeler büyüyor
oysa ateşin üstüne su dökülür
böyle öğretilmişti bize
ışık gölgeyi neden söndürmüyor
gündüzün apaçıklığında saklıyız nasıl
gecenin zifiriliğinde çırılçıplağız böyle
gölgeler pencereye uzanıyor boylu boyunca
zamanın dokunduğu yerlerde
aksimi görebilsem
kaç yaşında olduğumu izah edebilirim
dağılmış bir yüz aradıkça duvarlarda
düşürüyorum
parmak boğumlarımda biriken kelimeleri
bir yangından arta kalır gibi
yürüdükçe alevleniyor çıtırtısı eklemlerimin
nefesimi benden ayrı gören olur diye
korkuyorum
aydınlığın aydınlıkla savaşı tüm eşyalarda
ay ışığının sokak lambasına düşüşü
ürkütücü bir yaşam var gözün kaldığı her yerde
ellerim göğsümde nefes nefese
gözleri açık yakalanmanın telaşı
dua eder gibi tekrarlıyorum kendime ve geceye:
şimdi aklımdan hiçbir şeyi geçirmiyorum
tam o anda hiç yaşamamışım gibi
herkesten yapılma koca bir hikâye oluyorum
okunmuyorum
nihayetinde tüm hikâyelerin kapağı açılıyor bu gece
sayfalar hırçınca çevriliyor baştan sona
oysa ben ne yeri delebilir
ne boyca dağlara ulaşabilirim
ıssız bir mavilik desem bulutların arasına
birden göğüs kafesimde tüm insanlar ayaklanıyor
florebo quocumque ferar*
anlatamıyorum
Nazlı Nesibe Kılıçoğlu
*düştüğüm her yerde çiçekleneceğim