duvara yumruklarımla fısıldadım
nakavtın ne güzel olduğunu Muhammed Ali’ye bakınca anladım
beyaz sayfalara yazdım beyaz kelimeleri değildi hiç biri bir hiç kadar
siyah mürekkepli bir kalemin siyah harfleriydi onlar sadece
adımın harfleri gibi, ayakları yalnız yürüyen adamlar
ayaklarına şehirler takanlar, bir çay ocağında usulca çürüyen yüzler
ve çürümenin aslında politik bir şey olduğunu çocuk yaşına rağmen
büyümenin bir anlamı olmalı erkenden ağarmanın erkence bölünmenin
hiç biri mitoz bölünmenin eşeysiz üremeye denk gelmediği anlardı
yani an saatin sarkacında ölçülmeyecek derecede kımıldayan bir şeydi
mantık yaptım içimdeki kuşların bir hayvan olduğunu
ve her hayvanın bir kuş olmadığını öğrendim
ters bir örgüden alındım yüzüm buruştu
dilim kıyasın bütün harflerinde dilim kırık eksik
sonra sustum zaten sustum da hiçbir kuşun
hiçbir kuştan eksik bir yanı olmadığını
ve daha çok şarkı söylemenin en çok
ne güzel olduğunu sapanımı kırınca anladım
ölü kuşlar doğuyordu gün ötreli bir yazgıyla selam ederek
selamlıyordu ölü doğan kuşu her kuş at olan kuş değildir çünkü
ve hiçbir at zaten kuş değildir
Bilal Can