şimdi ben sanayi devresinden mülhem fabrikasyon cümleler ile
kendi dert skalama bir intikam bileyleyeceğim.
işkili bir yanı var sakallarımdan süzülen damlanın
çok romantik akımlardan geçtim çok acaip sözler inceledim
devri daimin cetvelinde vakit kerahet vaktiydi ince camdan izledim
tesbihim kopmuştu şehir varabildiğince korku
olabildiğince karpostal.
bir şehir kar yağınca güzel bir de kara ağlayınca
şehir bir kara tutulunca güzel bir de kara kara yanınca
bir şehir her defasında kara batınca içindeki karanlıkla güzel
bir şehir kendinden karalara bağlanınca güzel susunca güzel
şehir güzeldir ona laf yok da bazen şehirler kara kara olunca
hiç de güzel olmayınca üstüne üstlük virgülsüz cümleler ile
yazın ve kışın hiç vakit kaybetmeden devri daimine katılınca
burada bu kısım biter.
kendi salaş yalvarmamızın ortasındayız kendi dipsiz kuyumuzda
nihayetsiz uğraşlar içindeyiz nihayetsiz bir şarkı gibi
kendi içinden inleyen bir neyiz neyiz kimiz içimizde sorular
sorular sadece dışa batan dikenimiz değil
bilmelisin sulhi c.
yangın yanımızdan asılırız rüzgara
üfüldeyen her yağmur değil her toz koparan değil her alın değil
niçinsiz ve sebepsiz değiliz arif’e ne gerek diye belirgin
niçinsiz yere nedensiz estaizübillah
gücümüzün parmaklarımızdan akmasını nişan ettik
bağrı yanık şehrin ortasından geçerken üşürdük
üşürdük kıyameti sandığımız zamanın modern yanlarına
kendi prometheuslarımızı yakardık
ya godot gelmeyeydi üzülür müydük aydoğan
sanmam ki nere gider gemiler
kadıköyden esrarengiz buraya aslında bir virgül koymalıyım
virgül bir yumruk gibidir bazen yani olabileceklerin şiddetiyle
olamayacakları belirtmek için
şimdi sen sulhi c’ye bakıp da aydoğan k
hem ömer hem de mustafa olmalısın
kitaplarını yakmalısın mesela
içinde hunharca zulmet kokan
yakmalısın biriktirdiğin olabildiğince geçmişi
belki de tarık bin ziyad gibi
tüm gemileri yakın sözünü asmalısın yanağına
yanak önemli insanın aynadaki belirginliğidir
insan yanağından asılır mesela rüzgara
böyle bir cümle geldi aklıma şimdi öyle aniden
insanlar.
yüklü kanser serer yerlere
yerlere iner insanlar yerlerin üzerine
üzerinde galoş şemsiyeler şehir kirleri
kara lekeli bir gün sözü içerir bazen cümleler
bazen cümleler olduğu gibi hiç olmadık
aniden saydırır kendini
gazete al şiir ısmarla yorgun bir nehir gibi ak sokaklara
sokaklar hem devrimin inancını hem de devrilmeyenin intikamını
sayıklar aralarında çarşamba
istanbul kirlenmişse sorumlusun sen.
mustafa ç. isminin kamer aylarındaki rengine bak
beyaz bir güvercin besle beyaz bir özgürlük
vardığın kadar söyle tinsele
yarasalar süt içerse parmaklarımdan kımıldayacağım
kendi silah şeklinde kollarım makas kesecek
soğuğu iştahla sümküreceğim
ateşin ezberinde bir gül sevip
bağrımı şehir haramilerinin notlarında
bir yel değirmeni zinciri sayacağım
ömer e. starbucksa gitmeliyiz
ben onu hep strasburg olarak anımsadım
kahve içip olabildiğince burjuva varabildiğince kapitalist duran
aç öğrenci tayfasına
bakıp bakıp hüzünlenelim
kendi gençliğimizin yağız ölüsü olsun takvim
boy gösteren günler bir bir geçince
geçince yani kalahari çölündeki bir sürüngen
müziğin sesini kısmalıyız.
Bilal Can