Şiirin anlatılmayan miir’i

1) Şiir avcumuza aldığımızda bir sabun köpüğünün o ince cidarında dünyanın düşsel görünümünü seyrettiğimiz şeydir, o dünya bir an sonra silinip gitsin de gözümüze, gönlümüze sergilediği renklerle bizi bir süre avutur.

2) Nasıl ki gök kuşağının renklerinde bir tanesini çıkardığımızda ondan eser kalmazsa, gerçek bir şiirden de değil bir sözcük bir virgül, bir nokta,  bir soru işareti bile çıkarılıp atılmaz, ya da ona dıştan eklenmez. Gerçek şiir buna göre bir matematik, ya da kimya formülünün değiştirilmez kesinliğini taşır.

3) Şiir yaratış sürecinin içinde değişen, her ân akıp giden hayatı bir ânın içinde durdurup dondurma girişimidir. Onun katılığı varlığının vazgeçilmez yanıdır, aksi halde havada görünmeyen bir cinin duyulmasın sesi olur. Şiirde bu gövdeye ihtiyacı vardır, bu onun plâstik yanıdır. Klopstock’da eksik olan bu tablomsu yandır, onda özne estetik bir değiştirmeye uğrayarak tablolaşmamıştır. Goethe’nin belirttiği üzere Klopstock Alman şiirinde bir merhaledir, ama orada kalınmamalıdır. Buna göre şiirin malzemesi beş duyu diyoruz, çünkü zihni de ona dâhil ediyoruz. Bu tablolaştırma olayı bizde bölük-pörçük Abdülhak Hâmid ile başlamıştır, şiirin hayta gelmesi Sahra ile başlar, ama o yer yer güzel kısımlarına rağmen,  zayıf bir eserdir, Makber’in bazı yerlerde bu tablolar mücevherler gibi ışıldar. Şiirde tablolaşma özelden nesnel olana geçiştir, şâir kendi Ben’ini dolaylı yoldan, dünyayı plazmasından yansıtarak, hayal gücünün facetlerinde renklendirerek şiirde düş dünyasını gerçekleştirir

4) Şiiri yapan iki öğe var:  Şiddetli tutku (yaratmak tutkusu) ve yetenek, yani şiir yazmaya elverişli olan bir şâir mizacı. Tutku yeteneğin gerisinden gelmesidir, yoksa şiirin oluşumunu engelleyen bir bilinçli müdahale ile onun doğal doğuşunu engellemiş oluruz.

5) Şiiri en iyi anlatan biri de Arthur Schopenhauer olmuştur. Onun Kant’ı eleştiren bölümünde şiirin akan zaman çağlayanın meydana getirdiği o renkli gökkuşağı olduğu belirtilmişi. Akan zamanda mucizesini ortaya koyan bir gökkuşağı, o renkli kavsi kuzâh. Bir barok şâiri gökkuşağı adlı şiirinde Tanrının varlığına nasıl inandığına, onu seyrederken böyle bir düşünceye yöneldiğini anlatmaktadır.

6) Şiiri bir türlü açamadığımız bir kutunun gizli bir düğmesine parmağımızın rastlantıyla değivermesiyle açılıveren bir durumudur. Bununla şiirin ortaya çıkışındaki rastlantıları şiirin oluşumundaki rolüne işaret etmek istiyoruz. O kutuyu istediğimiz kadar kurcalayalım, onu ya bozarız, ya da sonuçsuz kalan bir çabanın içinde oluruz. Bir eşref saatinde şiir şâire kendini sunuverir, ilham dediğimiz şey acaba içimizdeki şiir yazma tutkusunun sağladığı bir birikimin bir kanal bularak sözcüklere akması mıdır? Şiir acı hayatın tatlı tortusudur.

7) Şiirin ne olduğunu anlamak mümkün değildir, biz onu ancak sezgimize taşıyabiliriz. Esasen şiir bir iç-sezgisinin eseridir, çünkü Intuition şâirin dehâsıdır,  lâtince ifade edersek ‘ingenium’udur.

8) Gerçek şiire en çok yaklaşanlar simgeciler (sembolistler) oluşmuştur, çünkü onlar resimle müzikten yararlanmışlardır şiirlerinde, sonra tabiattaki gizleri şiirlerdeki belirsizliği gerçekleştirmekle bir tür ifade etmeyi başarmışlardır, renkli dünyaları, serbest koşukla yeni bir özgürlüğün avantajlarından yararlanmışlardır. Simgecilik şâirde bir mizaç işi olduğundan hâlâ varlığını sürdürmektedir. Goethe’nin Faust eserinde realizm, romantizm, klâsizm, sembolizm, hepsi de yer yer karşımıza çıkmaktadır, Faust’un yüksekliği modern insanın gerçeği araştırma, öğrenme tutkusuyla ve günahlardan geçerken arınmışlığı yönelmesiyle, zevkin içinde atâlete düşmeden hatâlardan yararlanarak, manevi dünyası güçlendirmesi sayesinde mümkün olmuştur. Goethe değiştirdiği Yunan mitolojisinde de yararlanarak geniş bir tefekkür alanında at koşturmuştur. Goethe öğrenmeğe doyamayan Faust’da kendi öğrenmek, anlamak tutkusunu dile getirmiştir. O orada bilge kişidir, Kuğular tablosunda ortaya koyduğu tablo Rilke’nin Kuğu şiiriyle karşılaştırılsa üstünlüğünü belli eder. Goethe nafil bir dehâdır. Schiller’in şiirleri balladları dışında, İdealizmin çökmesiyle bütün çekiciliği yitirmiştir, ama Goethe’nin şiirlerinin her dem tazeliğini zaman içinde varlığını sürdürecek görünmektedir. …

9) En büyük şiirler, yazmak için özlem duyduğumuz, ama kâğıda daha dökemediklerimizdir.

10) Şiirde sözcükleri yapıştıran yaşantının macunudur; şâir bu macunu acıların havanında döğerek hazırlayan, onu yalnızlığın tokmağıyla ezerek kıvamlandıran ve ondan zekâsının da kullanarak figürler yapan kişidir. Onun için şiir bir eğlence değil, bir denge işidir, şâir kendini tehdit eden aşırı rûh momentlerinin baskısından böylece kurtulur, içindeki zenginliğin rahatsız eden ağırlığından sayılır, onun için gerçek şâirde şiir bir ölüm ve kalım savaşıdır.

Sedat Umran

Kaynak: şiirde metafizik gerçek, Sedat Umran, Timaş Yayınları, İstanbul, 1997, Sayfa: 13-15.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • emekçilerin dostu , 29/10/2018

    29 Ekim’de bile çalıştırılan emekçi edebifikir editörünün ağır çalışma şartlarını protesto için tüm halkı sokaklara davet ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir