Medfun Şiirler 6: Berg-i Hazân

Gelibolulu Mustafa Âli, Taşlıcalı Yahya için “Şekline bakanlar onun bir şair olduğuna asla inanmazdı. Hal ve hareketleri tuhaf karşılanırdı” demiş. Doksanlı yaşlara varan ömrünün kısm-ı âzamını cenk meydanlarında geçirmiş bir şair Yahya. Nam-ı Celil-i Muhammedi (s.a.v.) için kılıcından ve gürzünden kâfir kanı damlarken mananın incelebileceği en son hadde şiirler yazan şairin; sanatıyla şekli arasındaki tenakuz, hayatın yazdığı şiirle kalemin yazdığı şiirin terkibinden doğan gurbetlikten kaynaklanır. Taşlıcalı hiçbir zaman mukim bir şehirli olamadı. Kanlı bir savaş meydanından az evvel çıkmış halet-i ruhiyesi peşini hiç bırakmadı. Şehirli efendilere özenmesine rağmen onlardan olamaması onu her yerde takip eden bu gölgeden olsa gerek.

Bununla birlikte halk şiirinin külfetsiz deyişiyle Divan şiirinin girift dünyasını birleştirebilmek kâbil-i imkân olsaydı bu şiir Taşlıcalı Yahya’nın şiirine benzerdi.

Divan Şiirinin Feridüddin Attar’ı (ks) olan Taşlıcalı Yahya tıpkı onun gibi şiirsel bir şekilde vefat etmiştir. Ömrünün ahirinde dünyadan el etek çekmiş şeyhi Üryani Mehmed Gülşeni’nin (k.s.) gölgesinde kendini seyr ü sülukuna adamıştır. Şu mümtaz şaheseri belli ki ömrünün bu devresini vasfeder:

Ganîdir aşk ile gönlüm ne mâlim ne menâlim var
Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var

Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım
Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var

Ben ol hayrân-ı aşk’ım ki yitirdim akl ü idrâki
Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var

Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân
Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var

Cihân fânidir ey Yahyâ Hüve-l Hayy ü Hüve-l Bâkî
Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var

Şairin şeyh elinden tutuşu da hayatı gibi tuhaftır. Zahiri harap batını mamur zatlardan biridir Şeyh Mehmed Üryani (k.s.). Bir seferde Taşlıcalı’yla karşılaşırlar. Bu acayip zat dikkatini celb eder şairin. Şeyh onun göğsünü sıvazlar ve birçok mana ve evvelki gece rüyasında gördüğü Arapça şiirler kalbinde belirir. O andan itibaren ömrünün sonuna kadar pirin bendesi olur.

Taşlıcalı Yahya, Serdar-ı Âzam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa gibi rical-i devlet içinde sahib-i seyf ü kalem olan nadir şahsiyetlerdendir. Gözü pek şair, hakiki bir asker olduğunu Şehzade Mustafa Mersiyesi’ni yazmaya cesaret ederek fazlasıyla göstermiş, bu mevzuda kendisine hesap soran Rüstem Paşa’ya haddini bildirmekten de geri durmamıştır.

Hamsesi bilhassa okunmaya değer, gazelleri fevkalade teklifsiz ve rindâne, kasideleri kendine mahsus bir gaza coşkusuyla kaleme alınmış olan Yahya; her ne kadar kendisinden sonra yaşayan Şeyhülislam Yahya kadar gözde olamasa da Şeyhülislam’la mukayese edilemeyecek kadar şahsi bir tarza sahiptir. Bütün bir divan şiirinde kendine ait mümtaz bir gezegende yaşayan Taşlıcalı’nın, adaşı kadar meşhur olması bir yana 19. asırda ancak fark edilen Fehim-i Kadîm kadar dahi kadri kıymeti bilinmemiştir. O, yalnızca devrinin önde gelen şairleri arasında zikredilmiş hakiki mevkii inatla görmezden gelinmiştir.

Rüstem’in ikinci kez sadrazam olmasıyla imzalanan idam fermanı Kanuni’nin dahliyle iptal edilmiş fakat ağır bir fakr u zarurete mahkûm olmuştur şair. Belki de bu sebeple

Dâr-ı dünyâ deli gönlüm gibi vîrân olsa
Ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa

gibi beyitleri fazlasıyla samimi görünür okuyana. Vefatına nasıl tarihler düşülmüş bilinmez ama şu sade şiirinde kendini bir ırmağa atılmış sonbahar yaprağı gibi tasvir ettiği maktasından daha güzel değildir muhtemelen.

Mecnûn-ı aşkı lâle gibi dağa saldılar
Hem dağa hem menekşe gibi bâğa saldılar

Başlandı çünki kasr-ı mahabbet yapılmağa
Ferhâdı taşa Husrevi toprağa saldılar

Kayd-ı gam-ı cihândan alıp dest-i aşk ile
Şehbâz-ı rûh-ı âşıkı uçmağa saldılar

Cânânı kalb-i âşıka sôfiyi Kâ’beye
Kimini yakına kimini uzağa saldılar

Müstağrak etdi gözyaşı Yahyâyı nâgehân
Berg-i hazânı sanki bir ırmağa saldılar.”

Ali Söyler

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir