Medfun Şiirler 7: Elveda

Fehîm-i Kadîm 17. yüzyılın İzzet Molla’sı Divan şiirinin Rimbaud’sudur. Hayat macerası bilhassa İzzet Molla’nınkine pek benzer. Hemen önceki asırda yetişmiş Zâti, Hayâlî gibi büyük şairlere, Bâkî ve Fuzûlî gibi meşhur nazzâmlara nazaran şiirinde paradigmada pek az görülebilen birçok şahsi hususiyet vardır.

Bu hususiyetlerin en öne çıkanı; Divan şiirinde Fuzûlî’yle zirveye çıkan belaperest tutumun ve aşk uğruna azap çekme etrafında tesis edilmiş estetik yapının; Fehîm’in şiirinde beklenmedik yerlerde gündelik sıkıntılara ve gerçek kedere yerini bırakmasıdır.      

Netekim Şikâyetnâme’sinde sarih bir şekilde görüldüğü gibi Fuzûlî gündelik hayatında yeterince neşeli ve canı istediği vakit son derece ironiktir. Buna mukabil daha on üç yaşında Örfî’nin Farsça divanını istinsah edecek kadar fevkalade bir çocuk olan Fehîm istidadından ve genç yaşından kaynaklı olması pek muhtemel fazla dakik ve hassas bir fıtrata sahiptir. Belki de bu sebeplerle İstanbul’daki sanat erbabı vefasız ve erdemsiz görünür ona. 

Buradaki sanat muhitinden bunalıp kendini Mısır’a gönderten şair bir müddet sonra İstanbul’a haksızlık ettiğini anlayacak ve Baudailare’in Paris Sıkıntısı‘nı andıran bir Mısır sıkıntısına müptela olacaktır.

“Ahdim olsun ger-der-i cennet olursa ey Fehîm
Sağ olursam bir daha geçmeyem bab-ı Mısırdan”

diye başlayıp

“Tâ ki canım tendedir mâu’l hayat olsa eğer
İçmeyem Hızır eylese teklif ab-ı Mısırdan”

diye devam eden mutavvel gazeli bu sıkıntının edebiyatımıza bir hediyesidir. Daha evvel sövdüğü İstanbul’a özlemini “Yine dil arzu eyler ne çare ülfet olmuştur” gibi hazin bir mısraıyla izhar ederek bir nevi özür dilemiştir.

Halefi İzzet Molla gibi Mevlevî olmasına rağmen şiirinde Mevlevî neşve onunki kadar bulunmayan Fehîm, peygamber (s.a.v.) ve ehl-i beyt sevgisini işlemede Molla’dan daha mahirdir. Birçok edebiyat düşkününe göre “gönül” redifli gazellerin en güzeli olan şu meşhur gazeli bahsi geçen hünerine yerinde bir misaldir:

“Sanma tende rişte-i câna mukayyeddir gönül
Ta ezelden beste-i zülf-i muca’addir gönül

Etti divan-ı kazadan nazım-ı aşk intihab
Safha-i mecmua-i sinemde müfreddir gönül

Bi-adeddir gonca amma müttehiddir buy-i gül
Mustahfız-ı yek-nefesdür gerçi bi-haddür gönül

Pertev-i hurşiddendir câmesi isa misal
Raks eder mah gibi bir ruh-i mücerreddir gönül

Eylemiş nakş-ı bütanı cilve-ger kıssis-i aşk
Hep sânemden hâdimi bir özge ma’beddir gönül

Devletinde gâh bülend ü gâh pest olmak ne gâm
Şah-ı aşka gâh tâc u gâh mesneddir gönül

Bir emiri siret-i gülgûnı sevdim gül gibi
Ben Fehîm’em ma’il-i al-i Muhammeddir gönül”

Onlu yaşlarda şiire başlamış yirmili yaşlarda hayatı noktalanmış bu şiir dahisi Nail-i Kadîm’den ve Neşâtî’den başlayıp Şeyh Galib ve Nâbî’ye kadar birçok büyük şairi tesiri altına almıştır. 19. asırdaki oldukça kanlı eski-yeni çatışmasının ortasında birden bire yeniden keşfedilen Fehîm, eskiye muarız olanların bile sevgisini kazanmış hatta kendisine onlar içinde destekçi bile bulmuştur. Divan şiirinin öldüğü çağda ona hayran olup mahlasını alan şairler çıkmışken Fehîm-i Kadîm’in edebiyat tarihimizdeki mevkii birçok büyük sanatkârımızın medfun bulunduğu kimsesizler mezarlığıdır.

Namık Kemal, Harabat‘ına Fehîm’i almadığı için Ziya Paşa’ya hücum etmekle kalmaz Fehîm’in meşhur “ruz u şeb” na’t’ine nazire yazan Galib Dede gibi büyük şairlerin onun eline su dökemediğini iddia eder ki bu mevzuda pek de haksız sayılmaz.

Merhum Ali Emiri, Fehîm’i Baki ve Nef’i mukallidi olarak takdim eden mahalli oryantalist Fuat Köprülü’yü cahillik, vukufsuzluk ve izansızlıkla suçlar (Belli ki sahih bir müslim olan Emiri, Köprülü’den en az Ziya Gökalp kadar tiksinmektedir). Köprülü’nün Ahmet Paşa ve benzeri konularda yaptığı haksız ithamlar, İslam medeniyeti hakkında sergilediği inançsız oryantalizm düşünülünce bu izansızlık ve cehaletin Köprülü’nün işlediği tek cürüm olmadığı anlaşılır. Bu sebeple Ali Emiri’nin öfkesi pek de yersiz değildir.

Nâilî, Neşâtî, Şeyh Galib, Namık Kemal gibi hakiki şiir erbabının fark edemediği bu “taklitçiliği” şiirdeki behresi, erbabınca malum olan Köprülü’nün bu haksız ithamı Emiri marifetiyle gerekli cevabı bulmuştur. 

Şu şiiri, divan geleneğine kattığı şeyin farkında olan, rical-i devlet tarafından rahat edecek kadar destek görmediği için hafif mağrur, karşılaştığı sıkıntılara karşı fazlasıyla mütehassıs olan şairin bütün şahsi hususiyetlerini azar azar yansıttığı güzel bir numunedir:

“Garik-i lücce-i aşkam fenâ nedir bilmem
Ümîd-i sâhil için âşinâ nedir bilmem

Ne câme geysem eder âteş-i dilim sûzân
Cihanda şuleden özge kabâ nedir bilmem

Hemîşe saykâl-ı âyînem oldı jeng-i belâ
Henüz pertev-i rûy-ı safâ nedir bilmem

Ne bîm-i mihnet-i dûzah ne ârzû-yı behişt
Garâb-ı aşk ile havf u recâ nedir bilmem

Belâ-yı hükm-i kazâya tereddüd etsem
Velî o gamzeye çûn u recâ nedir bilmem

Nigâh-ı çeşmi nedir lutf ile tebessümü ne
Bu şîveden şehün müddeâ nedir bilmem

Hemen vücûdumu mahv eylesem yeterdi Fehîm
Ümîd-i hesti-i mülk-i bekâ nedir bilmem”


ELVEDA

Sevgili Edebifikir ailesi Fehîm-i Kadîm yazımla hakikaten kıymetli evinizdeki oldukça neşe bulduğum misafirliğimi sonlandırmış bulunuyorum. Belki bir gün yeniden buluşuruz. Öğrenciliğimden beri Divan Edebiyatı estetiği üzerine yaptığım fişlemelerin değerlenmesi noktasında en azından sürekli ertelediğim estetik kitabıma beni götüreceğine ve uzun soluklu olacağına inandığım bu çalakalem, birçok unsuru ve mukayeseleri eksik eskizler, maalesef maksadına ulaşamadı. Bu kararı almamda “İsmet Özel Zımbırtısı Ve Câhilmetre” adlı İsmet Özel ve muhipleri tenkidimin kıymetli ve sevgili Sulhi Ceylan tarafından çalakalem ve hakaretamiz bulunup yayınlanmaması üzerine aldım. İsmet Özel ve bozuk fikirlerini sevmeyen Edebifikir okurları varsa eğer aranızda umarım bir gün benden daha az celalli ve yazılarına daha fazla özenecek vakti olan ama aynı zamanda kendisine cevap verilmesinden korktuğu için nezaket kalkanına sığınmayan bir temsilci bulursunuz. Çünkü gördüğüm kadarıyla Edebifikir’de mumaileyhle alakalı yazılar İstiklal Marşı Derneği’nin lokalini andırıyor. Sayın editöre kıymet verip beni Edebifikir’e davet etme cemilesini gösterdiği için teşekkür eder beklenen özen ve derinliği gösteremediğim için özrümü beyan ederim. Selametle.

Ali Söyler

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • bana rahmet yerden yağar , 05/01/2021

    Ismi bile pek güzeldi bu dosyanın “medfun şiirler” devam etmesini isterdim.

    Mehmet Akif’i de insafsızca eleştiriyorlar. Ona da kıyamıyorum. Hem Ismet Özel tefsir mi yazmış, meal mi yazmış ki bozuk fikirleri olsun. Bir garib şair…

    “Insan” ‘a bakışımızda bir rasyonellik( hesaplayabileceğini zannetme, tahlil edebileceği, bütün cihetleriyle zihninin kavrayabileceğini zannetme) ve hatta zihinde daraltı anksiyete varsa, akıl alamadığı için bazen şiddetli eleştirir !

    Olsun bizde geçtik bu evreden…umarım çok oyalanmazsınız o boyutta çünkü pek yorucu :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir