“Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir eri, bir er bir orduyu, bir ordu bir cengi, bir cenk ise toprak bütünlüğünü muhafaza eder.”
Emir Timur
Osmanlı ordusuna mensup bir atlı askerin devlete maliyetini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelenler şunlar olur: Dört nal, dört nal için en az iki mıh, at koşum araç-gereçleri, arpa-saman stoku, savaşçının silah ve iaşe temini. Bunu elli bin askerlik bir ordu için hesapladığımızda maliyetin yüksekliği dudak uçurtacak cinstedir. Ayrıca bu maliyetlerin yanında askerin maaşı, yemeği de cabası. Bunlarla bitse iyi! Ordunun geçeceği güzergâhlara köprüler ve hanlar yapılmak zorundadır. Aynı şekilde öncü birlikler tarafından yolların açılması da o dönem için ciddi bir emek ve maliyet isteyen bir iştir. Savaş uzadıkça maliyetlerin artmasını da unutmayalım. Eğer bu savaşta bir de kuşatma varsa maliyet arttıkça artar.
Bu tür mali yükü ağır durumlarda devletleri teselli eden şeyler ise, tebaasından ve reayadan gelen vergiler, müttefiklerden gelmesi muhtemel yardımlar ve ele geçirilmesi muhtemel ganimetlerdir. Fakat hiçbir devlet kendisini garanti altına almadan bu tür girişimlerde bulunmaya cesaret edemez. Bu durumda da yapılacak en tutarlı yol vergilerin ve tımarların düzenle işletilmesini sağlamaktır.
Aynı zamanda devletlerin savaş politikalarının haricinde, eğitim politikası, imar faaliyetleri ve sosyal düzenin faal olabilmesi içinde kendisine bütçe ayırması da gerekmektedir. Nitekim Selçukluların Anadolu’da kökleşmesinin askeri gücü dışındaki önemli sebeplerine bakarsak, şehirlerin temizliği için kanalizasyon, bedenlerin temizliği için hamamlar ve eğitim için kütüphaneler ve medreselerin imarına büyük önem vermiş olmalarını görürüz. Eğer yalnızca toprakları ele geçirip, devlet ve beylikleri vergi mükellefi kılmakla yetinmiş olsalardı o topraklarda ki ömürlerinin uzun ve köklü olmasından bahsedemezdik. İş bu yüzden mali ve iktisadi yönetime gereken ehemmiyeti vermek, kontrolünü ciddiyetle yapmak ve ihtiyaç duyulan kalemlere doğru bütçeleri ayırmak elzemdir.
***
Tarihçi Ahmet Tabakoğlu, Dergâh Yayınları’ndan çıkan Osmanlı Mali Tarihi isimli eserinde, Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren ulaşabilen ilk bütçelerden devletin tarih sahnesine veda edişine kadarki süreye değin tüm bütçeleri ve mali yönetimi detaylandırarak bizlere sunuyor.
Eserin ilk bölümlerinde, Osmanlı’nın mali sisteminin temelleri İslamiyet ve Selçuklular üzerinden ele alınarak işleniyor. Ardından Osmanlı’nın toprak paylaşımı (has, zeamet ve tımar), bu toprakların gelir-gider düzenlenmesi ve idaresi konularına geçiliyor.
Bazı tarihçilerin vermiş olduğu ilk bütçe tarihlerinin de yanlış olduğunu ortaya koyan Ahmet Tabakoğlu, elimizde ki en eski verilerin şimdilik 1431 yılına ait olduğunu söylemektedir.
Elimizde Osmanlı Devleti maliyesini aydınlatmaya yarayan iki önemli kaynak var. Klasik dönemde tutulan Tapu Tahrir Defterleri ile yenileşme döneminde tutulan Temettü’at Sayımları ve Defterleri… Klasik dönemin kaynağı olan tapu tahrirlerinin iki temel amacı vardı: Vergi mükelleflerini ve orduya kazandırılacak askerlerin tespiti. Ayrıca tüm gelirlerin bir merkezde toplanıp daha sonra, askeri ve idari görevlilerin maaşları ve harcanması gereken yerlere gönderilmesi dönemin şartlarına göre güç olduğun için; merkez toplanan vergilerin, toplandığı yerde ihtiyaçlar karşılandıktan arta kalanı hazineye talep ediyordu. Bu işlemi gerçekleştiren tahrir emini son derece güvenilir olmakla birlikte çeşitli hizmetlerden sonra bu göreve getirilmekteydi. Aksi takdirde sistem sağlıklı işlemez ve düzensizlikler baş gösterebilirdi.
Asıl ismi Defter-i Hakani olan tahrir defterleri kendi içerisinde bölümlere ayrılmaktadır. Bu bölümleri de yine detaylı bir şekilde eserde inceleme imkânına sahibiz.
1839’a doğru gelindiğinde ise artık bir yenileşme söz konusudur ve mali sistem de yeniden gözden geçirilecektir. Fermanlarla beraber, daha önceleri değişik adlarla alınan vergilerin yerine tek bir vergi sistemi getirilmek istenir. Bu süreçten sonra, mali sistem verilerini ise Temettü’at defterlerinde görebiliriz.
Tapu tahrirleri çok detaylı olmadığı için vergiden kaçma, askerlikten kaçma gibi durumlar olabiliyordu. Fakat Temettü’at defterlerinde sayım yapılırken halkın tüm mal varlığı, geliri ve dış görünüşü de not ediliyordu. Bir nevi kimlik bilgileri olan dış görünüşünde sakallı veya bıyıklı gibi ayırt edici tüm özelliklere de yer alıyordu.
***
Gittikçe büyüyen Osmanlı Devleti artık gelir ve gider dengesini koruyamamakla beraber her zaman gözettiği, gelire göre gider politikasında aksaklıklar yaşamaya başlıyor. Giderler gelirleri geçtiği için dış borçun kapısı aralanıyor. Borçlanma, Batı’nın gelişen teknolojilerine uyumsuzluk, iç isyanlar, ihanetler çerçevesinde bunalım artarak devam ediyor. Bu gidişatı durdurabilmek için her ne kadar ek vergi yükümlülüğü getirilse de iç ve dış borçların, kapitülasyonlar ve bağımlılıkların pençesinden kurtulanamıyor. Bu hazin durum yaklaşık üç yüz sene Avrupa’ya eman dileten Osmanlı Devleti’nin son bulmasına da zemin hazırlıyor.
***
Ahmet Tabakoğlu’nun bu eserde bizlere sunmak istediği ana fikir ise, 600 yıllık koca imparatorluğun kendi merkezinin ve sahip olduğu tüm diyarların ekonomisini ustalıkla nasıl yönlendirdiğidir. Koca savaşlar için toparlanan binlerce kişilik orduların giderleri, sınırlar içerisinde bulunan şehirlerin imarı, eğitim için ödenen masraflar ve devlet ricalinin maaşları gibi harcama ve gider kalemleri son derece hassas bir şekilde kayıt altına alınmaktadır.
Sonuç olarak, Osmanlı mali tarihini merak ediyorsanız Ahmet Tabakoğlu’nun kitabı ilk başvurulacak bir eser sıfatını korumaktadır.
İbrahim Orhun Kaplan