LXXXVVIV
Şiir anlam örüntüleri içerisinde kendi anlamını dünya üzerindeki anlamlarla birleştirir. Diğer sanat dallarından ayrılan yanı bunu imgelere yaslayarak aktarmasıdır. Uzun edebi metinlerdeki tasvirler gibi değil, bir imgenin içine anlamları sağaltarak, belki hakikati o zemine yerleştirerek, insanın dünyadaki “varoluşsal iç sıkıntıları” aktararak kendini ortaya koyar. Bu ortaya koyuş bazen tüm gemileri yakmakla gerçekleşir, bazen netameli bir ay gibi, bazen dalgasız bir deniz gibi; hüzünle, aşkla, sevgiyle, merhametle velhasıl insani duyguların bir bütün halinde sunulmasıyla gerçekleşir. Bu yüzden şiir zordur, zoru başaranın söylediği sözlerdir şiir.
LXXXVVV
Şiir, duygunun ve düşüncenin bir arada yoğrulması neticesinde söylenen/yazılan bir türdür. Kelimelere yaslanan duygu ve düşünceler, içte yaşananın küçük bir parlamasıdır sadece. Bu parlama neticesinde doğan şiir, belirli kalıplarla, kimi zaman ise hiçbir kural tanımadan ortaya çıkar. Bu parlamaya şahitlik, yaratılışa şahitlik etmektir.
LXXXVVVI
Şiire yasladığımız anlamlar, bizim ördüğümüz anlamların sadece bir yansımasıdır. Bu yansımalar “ayna” kuramıyla belirginlik kazanır. Berna Moran’ın ifadesiyle; sanatı bir yansıtma olarak görmek yüzyıllar boyu devam etmiş ve zamanımıza kadar gelmiş bir kuramdır. Bu görüşü savunanların sık sık başvurduğu ‘ayna’ benzetmesi de düşüncelerine ışık tutan açıklayıcı bir benzetmedir[1]. “İnsan, ancak sözcükler aracılığıyla nesnel dünyanın yansılarını bilincinde biriktirebilir ve aynı zamanda düşüncelerinin sadece aynı kuşak içinde değil, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayabilir. Sözcükler, nesnel gerçekliğe, düşünce aracılığıyla bağlıdırlar. Ve bu ilişkide önde gelen, egemen olan nesnelerdir. Yani ev’e kuş, kuş’a da ev dememiz, ev ve kuş’un nesnel varlık ve süreçlerini değiştiremez. Bu nedenle, sözcük’ü anlamdan, düşünce ve duygudan soyutlamamız olanaksızdır.”[2]
LXXXVVVII
“Görülen” ve “görüntülenen” ışığında şiir, görüngü dünyasında şairin göstermek istediği görüntülerle işlenen bir eserdir. Şair neye duyarlılık kazandırmak ve neyi yansıtmak istiyorsa şiirine onu işler ve okuru da bunu okumaya -bunu görmeye- davet eder. Bu görüntülerin okurda yer edinebilmesi için okurun şiirle iletişime geçmesi gerekmektedir. Bu da sadece o eseri okumakla mümkün olmaktadır.
LXXXVVVIII
Şiir, yalnızca bir edebiyat türü olarak estetik haz elde etmeyi amaçlayan bir ürün verme alanı değildir. Bir araya gelmesi çok zor olan bilgi, anlam, hayal ve duyguların birleşmesidir. Şiir bunun için düzenlenmiş, bütünleştirici tavrıyla diğer türlerden ayrılmış fakat onları da kapsamıştır. Bu yüzden de şiirin insanı etkileyen bir tarafı vardır. “İnsanlar artık şiire bir büyü gözü ile bakmasalar bile, şiir, yapı ve söylem olarak üzerine oturduğu ritim, müzik, eğretileme, öteki söz sanatları nedeniyle, ilkel çağlardaki büyü gücünü de günümüzde sürdürüyor.”[3]
Bilal Can
1 Yorum