Toplumda Kitle Hareketleri ve Gerçek İnanç Adamı

Künye: Toplumda Kitle Hareketleri ve Gerçek İnanç Adamı, Eric Hoffer, çev. Erlik Günur, Şahsi Yayınlar, 1968.

***

H. D. Thoreau’ya göre; “Bir insanın işlerini görmesine engel olacak bir derdi varsa, hatta karnı bile ağrıyorsa, bunun için dünyaya yeni bir düzen verilmesi gerektiğine inanır.” (s. 15)

Bir ülkeye veya dünyaya yeni düzen vermek isteyenler, bunu hoşnutsuzluğu körüklemek veya hedeflenen değişikliğin doğru ve yararlı olduğunu göstermek veya halkı yeni bir hayata zorlamak yoluyla başaramazlar. Bunu başarmak için geleceğe ait büyük umutların nasıl alevlendirileceğini ve alevin nasıl körükleneceğini bilmeleri gerekir. Ortaya atılan umudun şekli önemli değildir. Bu; ahiretteki Cennet olabildiği gibi, dünya cenneti, yağmacılık, hesapsız servet, efsanevi başarı veya dünya egemenliği olabilir. (s. 18)

Geleceğe karşı duyulan korku, bizim şimdiki düzene sarılmamıza; geleceğe ait beslenen umut ise bizim değişikliğe karşı istekli olmamıza sebep olur. (s. 18)

Hitlere göre, «bir hareket ne kadar çok makamlar kurar ve mevki dağıtırsa o kadar daha düşük kalitede kimseleri cezbeder ve sonunda bu siyasî askıntılar başarılı bir partiyi öylesine sararlar ki başlangıçtaki hareket artık ilk idealistler tarafından tanınmayacak hale gelir…. Bu durumda hareketin ‘görev’ inin işi bitirilmiştir.» (s. 21)

Şimdiki hayatımızda şahsî ilgilerimiz ve ümitlerimiz, bu hayatı yaşamaya değerli kılmayacak nitelikte ise, hayatı değerli kılacak şeyi kendi dışımızda aramaya şiddetle ihtiyaç duyarız. Nefsini adamanın, sadakatin ve manevî teslimiyetin her çeşidi, aslında ziyan olan değersiz hayatımıza bir mâna verebilecek amaçlara can havliyle sarılmamızdır. Dolayısıyla, kişinin, kendini yeni bir kişi yapacak şeye sıkıca sarılması elbetteki hırslı ve aşırı olacaktır. Nefsimize bir dereceye kadar inancımız olabilir, fakat ulusumuza, dinimize, ırkımıza veya kutsal amacımıza olan inancımız aşırı ve müsamahasız olmak zorundadır. (s. 23)

Etkili bir bölme, birbiriyle rekabet eden ve birbirine kuşku ile bakan kapalı toplulukların (ırkî, dinî veya İktisadî toplulukların) adedini arttırmak suretiyle yapılabilir. (s. 42)

Suçluya karşı bir şefkat duygusu vardır ve bütün kitle hareketleri suçluyu kazanmak için onun etrafında devamlı kur yaparlar. İkinci Haçlı seferinin kuvvetli hatiplerinden St. Bernard, asker toplamak için çağırışını şöyle yapmıştı: «Tanrının ne büyük bir inayetidir ve ne paha biçilmez bir kurtuluş fırsatıdır ki Tanrı, katilleri, ırz düşmanlarını, dolandırıcıları, yalancı şahitleri ve türlü suç işlemişleri, masum kişiler gibi, Kendi hizmetine çağırmaktadır.» İdeolojik «sapık»lara karşı insafsız olmakla beraber devrimci Rusya dahi, adî suçlulara karşı şefkat gösterir. Kutsal bir amacı kucaklayan suçlu kişinin, hayat ve mülkiyetin masuniyeti endişesine düşmüş bir kişiden daha kolaylıkla hayatını tehlikeye atacağı ve kutsal amacın savunmasında daha aşırıcılığa gideceği herhalde bir gerçektir. (s. 54)

Bütün kitle hareketleri, şimdiyi parlak bir geleceğe başlangıç vasıtası olarak tarif etmek suretiyle değerden düşürürler; şimdiki zaman, onlarca büyük mutluluk devrinin eşiğindeki paspastır; bir sosyal devrim hareketine göre şimdiki zaman, Ütopya’ya giden yoldaki ufak bir ara istasyondur; ve bir milliyetçi harekete göre son zaferden önceki soysuz bir maceradır. (s. 63)

Mantığına ve samimî duygularına hitap etmek suretiyle bir müfriti amacından soğutmak ve vazgeçirmek imkânsızdır. O uzlaşmaktan korkar ve kutsal amacının doğruluğunu ve kesinliğini değerlendirme tekliflerini kabul etmez. Fakat o, bir kutsal amaçtan âniden diğer birine geçmekte güçlük çekmez. Bir müfrit aklen ikna edilemez fakat ancak kalben tutulur. Onun ihtiraslı bağlılığı, bağlandığı amacın niteliğinden çok daha önemlidir. (s. 75-76)

Birleştirici unsurların en kolay bulunanı ve en geniş kapsamlısı «nefret»tir. Nefret, bir kimseyi kendi nefsinden koparıp ayırır ve ona dertlerini ve geleceğini unutturarak onu kıskançlık ve menfaatperestlikten kurtarır. O kimsenin artık en içten arzusu, kendi benzerleriyle kaynaşıp ateşli bir kitle haline gelmektir. (s. 80)

Müşterek nefret, en birbirine uymaz elemanları bile birleştirir. Müşterek bir nefreti bir düşmanla beraber paylaşmak onu bir yakınlık duygusuyla zehirlemek ve dolayısıyla onun karşı koyma gücünü zayıflatmaktır. Hitler, Yahudi düşmanlığını sadece Almanları birleştirmek için değil fakat aynı zamanda Yahudi-düşmanı Polonyalıların, Romenlerin, Macarların ve hatta Fransızların dayanma gücünü zayıflatmak için kullanmıştır. (s. 81)

Suçluluk duygumuzu yenmek için en etkili yol, kendilerine karşı suç işlediğimiz kimselerin gerçekten cezaya lâyık, kötü ve hatta öldürülmeye lâyık kimseler olduğuna kendimizi ve başkalarını inandırmaktır. Haksızlık yaptığımız kimseler, acınacak kimseler olmadığı gibi onlara karşı kayıtsız da kalamayız. Ya onlardan nefret edip onlara eza etmeliyiz, ya da kendimizi «kendini aşağı görme» akıntısına bırakmalıyız. (s. 84)

Bir de şu husus vardır: nefsimizi reddedip kapalı bir topluluğun bir parçası haline geldiğimiz vakit sadece şahsî menfaatimizi reddetmiş olmayız fakat aynı zamanda şahsî sorumluluktan sıyrılmış oluruz. Bir kimse şahsen karar vermede duyulan tereddütlerden, korkulardan ve şüphelerden kurtarıldığı zaman, zalimlikte ve gaddarlıkta ne kadar aşırı noktalara kadar gideceği belli olmaz. Bir kitle hareketinin yekvücut yapısı içinde şahsî bağımsızlığımızı kaybettiğimiz zaman yeni bir hürriyete kavuşuruz: bu, hiç utanmadan ve vicdan azabı çekmeden, nefret etme, yalan söyleme, işkence yapma, adam öldürme ve ihanet etme hürriyetidir. Bir kitle hareketinin çekiciliği kısmen bu gerçekte yatmaktadır. Orada, biz «başkalarının namusuna tecavüz etme hakkı» buluruz ki bunun, Dostoyevsky’ye göre, büyüleyici bir cazibesi vardır. (s. 87-88)

Takım halinde çalışma, entellektüel veya sanata ait işlerde az bulunur, fakat aksiyon adamları arasında bu olağan ve çoğunlukla gerekli olan bir şeydir. «Gidelim kendimize bir şehir ve bir kule inşa edelim» diye haykırış, birlikte hareket için bir çağrıdır. Bir Komünist sanayi bakanının bir kapitalist sanayici ile müşterek olan tarafı bir Komünist nazariyatçısı ile olduğundan herhalde daha fazladır, çünkü her ikisi de aksiyon adamıdır. (s. 104)

Kollektif beraberlik, taraftarların birbirlerine karşı duydukları kardeşçe sevgiden dolayı değildir. Gerçek inanç adamının sadakati, yoldaşı olan diğer gerçek inanç adamı için değil fakat bağlı olduğu bir bütün (kilise, parti, millet gibi) içindir. Fertler arasındaki gerçek sadakat ancak gevşek kenetlenmiş ve nispeten hür bir toplumda mümkündür. (s. 106)

Müfritin körlüğü kendisi için bir kuvvet kaynağıdır (çünkü maniaları göremez), fakat bu körlük entellektüel kısırlık ve hissî yeknasaklık meydana getirir. Müfritin kendini beğenmişliğinin kökü, bütün dünyanın tek bir formüle -yani kendi formülüne- uyduğu inancına dayanmaktadır. (s. 127)

Bir ulusun şiddetli arzuları sona ererse veya bir ulusun arzuları somut ve sınırlı bir ideale yönelirse, onun kahramanlık potansiyeli azalır. Ancak devamlı ilerlemeye bağlanmış bir amaç, devamlı olarak temin edilse bile, bir ulusun potansiyel kahramanlığını azalmadan devam ettirebilir. Bu amacın mutlaka yüce bir amaç olması gerekmez. Hayat standardının devamlı yükselmesinin kaba bir amaç olarak alınması, Amerikan ulusunu oldukça kahraman bir ulus olarak devam ettirmiştir. (s. 132)

Luther’e göre itaatsizlik, canilikten, iffetsizlikten, hırsızlıktan ve namussuzluktan daha büyük bir günahtır. (s. 141)

 

Aktaran: Adem Suvağcı,

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir