Künye: Emetullah Armstrong, Sınır Değildir Gökyüzü, Eşik Yayınları, 2011, İstanbul.
***
Derler ki: “Her sâlik eğer hak ediyorsa gerçek bir rehber bulacaktır.” Benim için böylesi bir rehber ihtiyacı en üst aciliyet seviyesine ulaştığında rehberimi hemen önümde dururken buldum. (Sf. 8)
Eğer delilik bizi toptan hapsedip mahvedecek kimi komploların var olduğu kanaati ise elbette âriflerin hikmeti de aslında aydınlık bir hakikatin karanlık gölgesinden başkası değildir, o hakikate göre dünya bizi hür bırakıp tekrar yapılandıracak ilâhî bir tezgâhtır. (Sf. 16)
Sanatçı, şehirde seyahatlerinden bizi aydınlatmak için yeni eserlerden oluşan bir seriyle eve dönerken, seyrek seyahat eden bir yolcu tatilinden üzerinde bir Hint entarisiyle köye dönüp o eski hikmet diyarında, Hindistan’da, belli belirsiz gördüğü kendi hakikat versiyonlarıyla zihnimizi genişletmeye gelmiştir(!). (Sf. 36)
Asla tesadüfe tesadüf edilmemiştir. (Sf. 52)
Bilgi yalnızca biz olan ne varsa onu izhar ettiğinde kurtarır; yalnızca bir pulluğun toprağı yarması gibi tabiatımızı yarıp sürerken ve dönüştürürken bir yoldur o… (Sf. 58)
Nelson dağının tepesinde çalılıklar arasında yaptığım o bir başına yürüyüşler, elimde bir Katolik tespihiyle tekrar be tekrar “lâ ilâle illallah Muhammedun Rasûlullah” derken ne değerli demlerdi. Ne olduğunu bilmiyordum ama Allah’ı zikrediyordum! Bu zikir anlarında kalbim içinde bulunduğu karışıklıkta engin bir huzur bulmuştu. (Sf. 64)
Hakiki iman insanın tüm hissiyatına ve bilincine nüfuz edendir. İman bazan sadece aklî bazan da sadece hissî olur. Bazan bir insanın kalpten olmaksızın kimi belirlenmiş hareketleri töresel bir şekilde icra edişi gibi yalnızca eylemle sınırlıdır. Hakiki anlamda iman her melekemize erişmeyi ifade eder, öyle ki akıl, hisler, arzular ve sonuçta davranış ve fiiller onunla yönetilip onunla aydınlanır. (Sf. 120)
Her müridin yolculuğu farklıdır çünkü her biri nefislerinin hastalığını nefislerinin hastalığını tedavi etmek için farklı ilaçlara ihtiyaç duyan bir bireydir. Dolayısıyla mürid idaresini ruhların doktoru olan mürşide teslim eder. Mürid bir kez manevi yolculuğa başladı mı, arayışında olduğu bu bilginin gerçekte kitaplarda bulunmadığını fark eder. Kişi bin yıl, bin kitap okusa da mürşidi yoksa hakikatte hiçbir şeye ulaşamaz. (Sf. 127)
Tasavvuf hayat içindir. Tasavvuf, tamamen samimiyettir. Tasavvuf, tam ve hiç bitmeyen bir Allah’ı anma şeklidir. Tasavvuf tevhiddir. Tevhid çokluğa dalarak oturduğunuzda idrak edebileceğiniz bir şey değildir. (Sf. 139)
Mürid sabırla kendisini özel evradını tatbike adamalıdır. Zihninden ve kalbinden tüm mükâfat kavramlarını çıkarmaya çabalamalıdır. Onu mükâfatı düşünmeye bile sevkedecek bir tavra sahip olmamalıdır. Gerçekte mükâfat zaten mevcuttur, çünkü Allah, “Ben beni ananla birlikte otururum.” buyurmuştur. İnsan başka ne arzu eder ki? (Sf. 165)
Tam teslimiyet aşkın özü olmalıdır. Teslim olan şöyle der: “Seninim. Bana ne dilersen onu yap.” Allah dostu da şöyle der: “Seninim Allahım, bana dilediğini yap.” İslâm, yani teslimiyet. (Sf. 172)
2 Yorum