Künye: Rasim Özdenören, Çok Sesli Bir Ölüm, Edebiyat Dergisi Yayınları, 1974.
***
O anda da, yüreğinde duyduğu çeliksi bir gerilimin ağrısıyla yere yıkıldı. (Sf. 9)
Köprünün ordan, çok uzakta, Ç… köyü, güneş altında, bir yangın yeri gibi mavi, titrek dumanlar içinde ipil ipil belirdi. (Sf. 19)
Hırslı biri değilim ben. Ama tanrının varlığına aldırmayan insanların yaşadığı yerde, eninde sonunda seni de hırs bürüyor, gittikçe daha çok edineyim diyorsun, gittikçe daha çok.. sonunda, kendi etini, kendi kanını da yiyip tüketiyorsun.. bunu anlarsan eğer, böyle oluyor. Kendi çocukların sana karşı çıkıyor. Seni korumakla görevli olanlar sana kurşun sıkıyor. (Sf. 42-43)
Gözleri karanlığın yumuşak ve sert çeperlerini emerek birbirlerine bakmadan, birbirlerine bakma gereği duymadan, ama birbirlerinin bakıyor olduklarından daha çok görerek yan yana kaldılar. (Sf. 45)
Ak gölgeler eğiliyordu üstüne özenle, ağır, özenli kımıltılarla, ayrı bir dünyadan yayınlanan kesik konuşma sesleriyle. (Sf. 81)
<<Başka türlü vakit geçmiyor ki.>> dedi kız. <<Öyle>> diye onayladı kızı << vakit.. insan ne yapacağını şaşırıyor. Yani sıkıntı büyüdü mü insanın içinde diyorum.. yalnızlık.. bir çeşit intihar gibi.. çünkü kendini yitiriyorsun, çoğu kez bunun farkında da değilsin, asıl o zaman ölmüş gibi oluyorsun.>> (Sf. 87)
Tuhafı, o değil kendisi konuşmuştu, baştan beri konuşmayı isteyen kendisiymiş gibi, böyle yapmaması gerekiyordu, böyle yapmaması gerektiğini belki o da biliyordu ve gülüyordu kendisine, zamanla -zaman buna izin verecek değin hoşgörülü olursa- anlaşılacaktı her şey, arkadaşlarının ve kendisinin küçük bir deneyinin ortaya koyduğu şuydu ki zaman bazen her şeyi aydınlatma olanağı vermiyordu, aralanan küçük umut kapıları daha ardına değin açılmadan ve hiçbir neden olmadan takır takır kapanıyordu, o ilk küçük deneyinde böyle olmuştu, aldatılmış olmanın başkalarına karşı yüz kızartıcı gibi gelen utancını yaşamıştı, o utanç çöküntüsüne bir daha düşmek istemiyordu: bırakılmış kişi sanıyor ki, bırakılmak başkalarının gözünde yalnız bırakılan yüz kızartıcı yanlışından ileri gelmektedir, başkaları bunun böyle olmadığını bilseler bile bunu düşünmek korkunç bir şeydi. (Sf. 90)
Sırtını döşeğe yapıştırdı: gecenin de bir sesi vardı, yıllar sonra belki ilk kez bu anda duyuyordu bu sesi dinlemek istiyordu, kendi haklılığını duyuyordu bu seste, bu haklılığa şimdilik yaşama olasılığı tanınmasa bile. (Sf. 117)
Kendisi yol açmıştı bütün bu gizli kapaklı, perde arkalarında, kapı aralıklarında, gizli köşelerde olup bitenlere.. tam bilemiyordu, tam kuşku içinde de değildi: görse, bu denli inanmazdı ama görmeden inandığı için görmesinden daha kesin inanıyordu. (Sf. 128)
Aktaran: Muhammet Emin Oyar