Künye: Çıkış Yolu I Ülkemizin Geleceği, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, İstanbul, Nisan 2014.
***
Gelecek hakkında kimse kehânette bulunamaz. Gaibi Allah bilir. Ancak bildirdiği kadar kulları da bilir. Peygamberlere verilen mucizeler gibi. Bazı, din yolunda derinleşmiş, kendini tamamen Hakka vermiş kişilere verilen ilhamlarla nisbeten bazı konular bilinebilir. (Sf. 19)
Tanzimat’tan bu yana hürriyet isteği var. Fakat bu “hürriyet”, demin dediğim çerçeveye oturtulmadığı için, yani geçmiş ve gelecek, halihazır, günümüz dengesine oturtulmadığı için, muâllakta kalan bir temenniden ve boş, içi boş bir terimden, bir kavramdan başka bir şey olmuyor. (Sf. 22-23)
Zaten insanoğlu, gençken daha başkaldırıcı, otoritelere başkaldırıcı, isyancı olur, yaşlandıkça ise daha uzlaşıcı… (Sf. 29)
Medeniyet açısından baktığımız zaman, Avrupa, şu anda çok belirgin olmamakla birlikte, içten içe bir kaynaşma halindedir ve istikbalde orda da büyük patlamalar beklenebilir. (Sf. 43-44)
Doğu, bir tefrittir, Batı bir ifrattır. İfrat, aşırılık. Doğuda, tersi olan bir aşırılık, tepki yetersizliği. Biz doğulu değiliz. Hani bazı düşünürlerimiz bizi de doğulu saymışlardır. Biz doğulu değiliz. Biz batılı da değiliz. Biz ortayız, Ortadoğulu’yuz, onların deyişiyle söylersek. Biz müslümanız. Ayrı bir dünyanın insanıyız. Ayrı bir medeniyetin insanıyız. (Sf. 51)
Selâm, barış, kendi medeniyetimizin ismi olan İslâm’ın içinde gizlidir. Bu bakımdan, tüm düşüncelerin sükûnet içinde gelişmesi için gereken düzen, yine, selâmın içinde saklı. (Sf. 63)
Ülkemiz, bugünkü ülkemizden ibaret değildir. Çok daha geniştir. O geniş ülkede yaşayan bir millet vardır. Bu millet, bir medeniyetin, İslâm Medeniyetinin toplumudur. Bu medeniyette, ırk unsuruna, tabii, reel bir gerçeklik olarak bakılır; ancak ırk esasına dayanılmaz. (Sf. 70)
Suriyelilere, öbür Araplara, siz Arap’sınız, Türkler geldi sizi istilâ etti, sizi sömürdü denilmektedir. Bizde de, yüz yılı aşkın süredir, ne Şam’ın şekeri ne arabın yüzü denmektedir. Oralardaki petrolle ilgilenmeyelim diye bu türlü telkinler altında tuttular bizi. (Sf. 83)
Bugünkü değişimler de gösterdi ki, gerçekten, İslâm dünyasının her yanında biriken bir takım duygular, düşünceler, bir gün patlama aşamasına geliyor. Bunun da, kansız bir devrim olması, yani diriliş olması, ruhta diriliş olması için, bizim çok şuurlu olmamız lâzımdır. (Sf. 91)
Biz de düştük; ama bu bir daha ayağa kalkmayacağız anlamına gelmez. Ve çok daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmanın fırsatı doğmuştur. (Sf. 98)
Türk kökenlidirler, Arap kökenlidirler, acem kökenlidirler, diye bir kavga sürüp gidiyor, gereksiz yere. Meselâ: Mevlâna. Biz Türk kökenlidir diyoruz. Bin bir delil var. Ama buna karşılık, İranlılar da acemdir diyor. Halbuki aslında, bunlar, İslâm değerleridir. Yani İslâm milletinin değeri. (Sf. 113)
Geçmişte engin bir tasavvuf tecrübemiz vardır. Bu tecrübeyi, tekrar, bugünkü çağdaş imkânlar, teknolojiler ve anlatımlar çerçevesinde devreye sokmalıyız. Yoksa ruhça fakirleşiriz. Ve fakirleşmişizdir zaten. (Sf. 114)
1 Yorum