Bir işini halletmesi için dışarı çıkması gerekiyordu. Ne işi olduğuna kanaat getirememişti. “Çıkmasam mı ki?” diye geçirdi içinden. Haftalardır evdeydi ve kitaplığı da boşalmıştı. Mecbur çıkacaktı artık.
Rahat bir şeyler giydi hemen. Güneşe aldanmayıp ince bir de ceket salıverdi omuzlarından. Ayakkabısı biraz sıkardı ayağını. Keratası da yoktu. Sağ elinin işaret parmağının dışı yara olurdu. Ayakkabısının üzerindeki tozu aldırmadan geçiriverdi ayağına. Üşengeç değildi. Sanki o tozun orda kalmasını istiyordu. Kim bilir o ayakkabılar nerede, ne için tozlanmıştı.
Bir işini halletmek için çıkmıştı dışarı. Şimdilik ayağını sıkan ayakkabılarıyla kaldırımı zımparalıyordu. İşi bu değildi muhtemelen. Dışarıda koşuşturan diğer insanları, araçları hatta köpekleri izledi bir müddet. Onlarında mı işi vardı?
Az ilerde belediyenin bir temizlik işçisini gördü. Yanından geçerken ona “Kolay gelsin” dedi. Cevap alamadı ve durup ona baktığında kulaklarındaki kulaklığı gördü. Yanına gitti. Kulaklığın birini çıkardı ve bir daha “Kolay gelsin” dedi. İşçi, kaldırım kenarlarını kazırcasına amansız bir şekilde süpürürken birden durdu. Süpürgesinin sigortası atmıştı. Kendine geldiğinde uzaklaşan eşofmanlı adamı gördü. “Yarabbi! Ne kadar işsiz insan var şu dünyada” diye düşündü ve sallanan kulaklığını kulağına taktı. Elektrikler gelmiş, çalışmaya devam etmişti.
Bir işini halletmek için çıkmıştı dışarı. Başta bu işin ne olduğundan bihaberdi. Ne kadar başarılı gözükmese de işçiye “Kolay gelsin” demekle işini bitirdiğini düşündü. O zaman eve dönme vakti gelmişti.
Muhammet Emin Oyar