Üsküdar’da Bir Bekleyen

Kerim Kolat derin bir acıya ses verdi.

***

Telefonun ahizesini eline alarak tedirgin dokunuşlarla numarayı çevirdi. Onunla ilgili aklında kalan tek şey bu telefon numarası idi. Nerededir, ne iş yapar, hatta hayatta mıdır bunu bile bilmiyordu. Karşıdan gelen arama sesi heyecanını gitgide artırıyor, 10 yıl öncesinde yaşadıkları, hatıraları şerit gibi zihninden akıyordu. Bunca yılın özlemi, sırrı onu bu kadar üzmese, belki de onu yeniden arama cesaretini gösteremeyecekti. Nasıl bir tepki alacak olması onu hiç ilgilendirmiyordu. Bunca yılda kendisine yeni bir hayat kurmuştur diye düşündü. Çocukları olmuş, okulu bitirip iyi bir iş bulmuştur kendisine… Daha okurken hocaların gözdesi bir öğrenci değimliydi zaten. Keşke dedi, keşke hiç vazgeçmeseydim, dönmeseydim bu yoldan. Benim gibi sevenini bulamazsın demişti ayrılırken, bulamamıştı da doğru. İpsiz sapmış bir adama tutulup hayatını zindan etmişti kendisine.

Karşıdan gelen alo sesiyle irkildi. Tanıdı, bu onun sesiydi. Kelimeler boğazında düğümlendi. Korku ve hasret arasında gidip geldi.

Alo diye tekrar etti karşıdaki ses. Aloo!

Abdullah! Diyebildi titreyen dudaklarının arasından.

Bu kelime ile derin bir nefes aldı. Kilometrelerce yürüyüp de yükünü yerine bırakan bir hamal rahatlığıyla, elinde telefon olduğu halde koltuğa bıraktı zayıf bedenini.

Abdullah neye uğradığını şaşırmıştı. Bu sesi hiç unutmamıştı. Kalbi hızla çarptı, avuç içleri terledi. Arabanın camındaki 50 kuruş levhasına gözü takılı kaldı.

Sen dedi, sensin.

Evet dedi sigarasından bir yudum alan kadın.

Neden… Bunca yıl sonra, böyle aramak da neden?

Sadece vicdanımı rahatlatmak diyebilirim Abdullah. Seni hâlâ sevip, hâlâ özlediğimi bilmen için. Tek arzum budur inan. Sadece sesini bir kez duyup, seni hâlâ düşündüğümü bilmendi amacım. Bana bağırıp çağırabilirsin. Sonuna kadar haklısın.

Abdullah dişlerini sıktı. Avuç içlerindeki teri pantolonuna sildi.

Neredesin sen, beni nereden arıyorsun?

Viyana’dayım. Evlendikten sonra buraya gelip yerleşmek zorunda kaldım. Bir yuva kurdum kendime. Evlendiğim insanla düşündüğümüz gibi olmadı, ayrıldık. Ayrılırken yüklüce para verdi. Als nehri kenarında üzüm tarlalarımız var. Anlayacağın rahatım işte. Peki, sen, sen nerdesin.

Abdullah küçük gazete kâğıdına koyduğu simidi müşterisine uzatarak konuştu;

Ben mi, ben hâlâ bıraktığın yerdeyim.

Mihrimah Sultan Camii’nin önündeki simitçide… Simitçi öldü, fakat ben o günleri hiç öldüremedim.

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Ağaçkakan Vudi , 28/04/2014

    Omuzdan tutun beni,
    Halaya katın beni,
    Düşersem bu kavgadan oyy,
    Dosta anlatın beni….

  • reklamcumhuriyeti , 16/11/2013

    Kalemine sağlık reis, eskilere götürdün beni. Allaha emanet.

  • bana kimse öyle bir şey demedi! , 30/04/2013

    İçime oturdu, gözlerimden taşacak fazlalıklar

  • edebiyatbakanı , 22/04/2013

    Gerçekten çok beğendim. Kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir