Tıraş

Berber

 

– Hoş geldin abicim. Buyur otur şöyle. Şansına sıra da yok bugün. Yalnız, seni ilk defa görüyorum bu mahallede. Yeni mi taşındın?

– Evet, yeni taşı…

– O zaman hoş geldin, sefa getirdin mahallemize. Bizim mahalle diye söylemiyorum. İnsanı insandır. Hırsızı, uğursuzu bulamazsın. Herkes birbirini tanır, öyle kötüyü gördük mü alaşağı eder, bir daha sokmayız mahalleye. İsim neydi abicim?

– Ömer.

– Yakışır abime. Saç mı sakal mı abi?

– Saç-sakal. Saçları keselim şöyle yanlardan kısalta…

– Oğlum gel bağla bakalım örtüyü abimin boynuna. Ha şöyle. Şimdi öyle bir tıraş olacak ki abim. Bakan bir daha bakacak. Yanan bir daha yanacak. Yirmi yıllık esnafım daha kimseyi biçimsiz göndermedim bu dükkândan. Müşteri önemli abicim, sen de bilirisin. İsim Fatih’ti değil mi abim?

– Yok, Ömer…

– Heh Ömer Abim, müşteri önemli diyorum ya, ben öyle diğer berberler gibi ortalıkta kıl tüy sevmem. Görüyorsun benim çırağı, yerinde durmaz. Durdurmam. Ben keseceğim o süpürecek. Öyle tıraş bitsin, sonra temizlerim, yok! Fayanslar parlayacak o derece. Yoksa müşteri nasıl girsin içeri! Her yerde kıl tüy. Her yer temiz her şey mis kokacak. Kokla abi önündeki örtüyü. Kokla kokla… Abim burnun kıl oldu, bir saniye… Nasıl, mis gibi değil mi? Benim yaptığım temizlik,  Hayriye ablanınkine bin basar da onun adı çıkmış işte. Başı öne alayım abim biraz. Öyle dur abicim. Ne diyorduk. Bizim mahallede bir temizlik hastası var. Sen yeni geldin bilmezsin, anlatayım. İsim Fatih’di değil mi abim?

– Abi, Ömer ismim.

– Ömer Abim. Hayriye ablayı diyorum. Abla bu mahallenin temizlik hastası. Halıya düşecek bir toz tanesini görse havada kapar. İnsan hakaret kaldıramaz değil mi abim. Bu kadın kendisine hakaret edilse kızar ama biri “pislik, mikrop” diyecek olsun suratına, süpürgeyle kovalamazsa adam değilim. Kin tutar kin. Pırıl pırıl olana kadar ovuşturur her yanı, o da yetmez her gün kesin halılar silkelenir. Kendine de acımaz, ağır yük. Abi yana alayım kafanı biraz, oynatma. Her yerden bal damlıyor olsa ballar az damlıyor diye bir daha temizliyor. Küçükken çamaşır suyu içmiş, zor yetiştirmişler hastaneye. O günlerden miras derler bu temizlik merakı, ama ben mahallenin yalancısıyım. Görücü geldiğinde, bizim kız biraz titizdir evi çekip çevirir, demişler kocasına. O da almış, nerden bilsin! Abim yanlar iyi değil mi?

– Biraz daha ke…

– Neyse… Adam, eve geleceğim, mis kokacak evim, güzel yemekler pişecek, ayaklarımı uzatıp oturacağım, diye hayaller kurarken ayaklarını uzattığında koyacağı bir halı yok. Nerde halı Hayriye, diye soruyor, yıkadım, diyor karısı. Perdeler nerede? Kokuyordu. Aman kanepeye oturma, sabunlu suyla sildim, derken adam sandalyeye oturur her akşam. Allah var, evi misler gibi kokuyor ama bir süre sonra aşırı kokudan başı dönüyormuş insanın. Abicim inanmazsın eşini kapılarda karşılar. Yok, öyle edepten değil be. Pis elbiselerle girmesin, etrafı kirletmesin diye. Laf aramızda, kapıda soyundururmuş adamı. İşin ilginç yanı ne biliyor musun abicim? Hayriye ablanın kocası deterjan fabrikasında işçi. Senin anlayacağın, evde deterjan, işte deterjan. Abi üstlerden çok almıyorum. Eee, ne demiş atalarımıııızz… Ne demiş güzel abim? Abi kaldır boynunu temizleyelim, rahatla.

– Ne demiş abi?

– Valla atalar yalan söylemez. Biz de atadan gördük yalan söylemeyiz. Ne diyordum. Mahallemiz dürüst mahalledir. Zaten yalan oldu mu bir yerde kavga gürültü eksik olmaz. Bizim mahalle sakindir o yüzden. Sahi, sen nereye taşınmıştın abi?

– Şenlik Apartmanı var ya abi şu ilerd…

– Heee…. Deme be! Abi sen Aysel ablaların apartmana taşınmışsın. Şimdiden geçmiş olsun abicim. Kavga gürültü olmaz dedik de o kadar demedik. Aysel ablaların diyorum da aslında apartman komple kayınvalidenin. İsim Fatih’di değil mi abim?

– Abi Ömer…

– Çok şenlikli bir apartmandır Ömer Abim. Adı üstünde Şenlik Apartmanı. Nasıl denk geliyor bilmem ki abicim. Ama eskiden böyle değildi. Son birkaç senedir huyu değişti Aysel ablanın. Allah’ın imtihanı işte, hikmetinden sual olunmaz. Azize Şenlik, Aysel ablanın kayınvalidesi. Garibim evin tek oğluna gelin gitmiş. Kızı alırken, apartman beş katlı, istediği katta istediği dairede otursun, diyen Azize teyze, kız eve geldikten sonra, beni yalnız bırakmayın, iyicene yaşlandım, ölür kalırım haberiniz olmaz, Aysel kızım da bana yarenlik etsin, diyerek kandırmış oğlunu. Oğlan sabah işe gider. Azize teyze başlar söylenmeye. Akşama kadar. Şimdiki gelin kızlar sabırsızdır “su getir” dedin mi kapı önünde bavulu hazırdır ama Aysel ablanın da eli öpülür hani. Gık dememiş, ses etmemiş. Yaşlıdır hürmet etmeli diye diye içinde atmış ne var ne yoksa. Ama lokmalar gittikçe büyümüş abicim. Yenilmez yutulmaz olmuş. Oğlum aynayı getirin. Ense tamam mı abicim?

– Yalnız ben gözlüğü çıkarınca malum göremiyorum bana gözlü…

– Misss…miss…. Al oğlum aynayı. Ne diyorduk? Bir akşam dükkânı kapatıyoruz çırakla, bir gürültü koptu, çığlıklar falan. İnanamadık, Aysel abla çıldırmış gibi çıkmış balkona. Bağırıyor: Yok mu bir bomba atın şu apartmana, patlasın, yıkılsın. Yıkılsın da kurtulayım bu kadından komşulaaaar, diye balkondan atacak kendini. Evin oğlu zor yetişmiş, tutmuş kolundan içeri almış. Kolonyalar sürmüş, bileklerini ovmuş, ilaç falan. Sakinlemiş ama kayış kopmuş bir kere abicim. Kafayı hafif kaldır köpüğü tam süreyim. O gün bugündür didişiyorlar. Kayınvalide geri adım atmıyor. Gelin de lafını esirgemiyor. Oğlan da eve nasıl geç gelirim diye günlük bahane düşünüyor. Aman abi, jilet keskin, ani hareket yapmayalım. Daha geçen gün yine kavga ettiler, gelin inadına eve sert meyvelerden alıyormuş. Azize teyzenin dişler dökülmüş, olan da çok kesmiyor abim. Yumuşak meyve istiyor o da. Üzüm istiyor, yeşil yeşil elmalar geliyor eve. Sen bana inat yapıyorsun diye mahalleyi birbirine kattılar. Ama mesele öyle değil ki abicim. Bilmiyorlar ki Aysel ablanın suçu yok. Bütün suç manavın çırağı Sait’in. İnsan âşık olmayagörsün. Ne acayip oluyor akıl baştan gidince. Sait de vurulmuş birine ki sorma gitsin. İsim Fatih’di değil mi Abim?

– Ömer.

– Âşık oldun mu Ömer Abim?

– Eee..

– Neyse neyse, çok özele girmeyelim, sonra bu berber de nerelere getirdi mevzuyu deme. Bizim Sait, çırağı olduğu manavın karşı apartmanında oturan Ayfer’e tutulmuş. Ayfer ne zaman balkona çıkıyor, bizim Sait’in gözü gönlü kilitleniyor. İçerdeki kanunsuza laf dinletmek kolay mı abicim? Hafif şişir yanağını abi rahat alalım, jilet kesmesin. Manav Rasim abi tek tek söylüyor adresleri, veriyor torbaları. Sait “hı, hı” diye geçiştiriyor manavı. Siparişler karışınca yiyor paparayı Rasim Abi’den. Sesi de çıkmıyor garibin. Rasim abi, oğlum neyin var, diyor. Ses yok Sait’te. Diyemiyor ki Ayfer’i ne zaman görsem kalbim kafesine tutunup “Çıkarın beni buradan!” diye bağırıyor. Gençlik işte. Abi yıkayalım mı?

– Yıkaya…

– Oğlum, koş havluyu getir. Eğil abicim biraz.

– Kolay gelsin Berber evladım.

– Hoş geldin Kazım amca. Hayrola?

– Bizim oğlandan haber var mı diye soracaktım.

– Yok Kazım amca, hem sen yorma kendini. Kaç defa söyledim. Bir haber gelirse ben sana gelirim diye.

– Dedin, dedin de, insan merak ediyor. Ne de olsa evlat. Hayırlı işler evladım.

– Hah dünyanın her yanı eğlence olsa ne olacak sanki değil mi abim? Bir yerden boğazımızı düğümleyen bulunur. Bu mahallede de Kazım amcadır hüznün mekanı. Mahallenin en yaşlısıdır Kazım amcadır. Aman saygıda kusur etme. Şampuanı getir oğlum. Eşi öldükten sonra bir oğlu kaldı geriye. Bir müddet yanındaydı ama derler ya, âlimden zalim doğar, diye. Babasına bakmaktan usanmış, bırakıp gitmiş. Böylelerine çok laf söylenir ama neyse ağzımızı bozmayalım. İki üç gün sokaklarda dolandı oğlunu sordu durdu. Sonradan anladık durumu biz de. Gitti gelmez oğlan. Mahallece toplandık, oğlun kaçtı gitti, desek dayanamaz gider eşinin arkasından öbür tarafa. Oğlun çalışmaya gitmiş başka şehre, bize haber gönderdi, babama söyleyin beni merak etmesin, diye haber gönderdi, dedik. Ayıptır söylemesi biraz da para verdik, oğlun gönderdi, diyerek. Hâlâ da ara sıra ihtiyaçlarını görmesi için para toplayıp “oğlun gönderdi” demeye devam ediyoruz. Abi geriye alayım seni, kurulayalım saçları. Kazım amca şimdi bu mahallenin amcası, dedesi, her şeyidir. Kimsenin kırmasına, üzmesine izin vermiyoruz. Hayat garip işte, hâlâ onu bu halde bırakıp giden oğluna dualar ediyor Kazım amca. Haber bekliyor. Belki gelecektir de bizimle haber göndermiştir diye günde on defa buraya uğruyor. Aman be, neyse ne! Bak sinirlendim gene. İnsan dayanamıyor böyle şeylere. Saatler olsun abim. Biz de tanışmış olduk. Mahallemize tekrar hoş geldin. Bir şey içer misin abi?

– Yok ben…

– Hayatta bırakmam. Hem muhabbetin de güzel. Ben muhabbetli adamdan anlarım. Aynı senin gibi muhabbet ehli bir arkadaş var caminin orda oturur. Biraz da benziyor musunuz ne? Bahtınız benzemesin be abim onun başına gelenler düşmanımın başına gelmesin. Otur bir çayımızı iç, iki çift laf daha edelim hazır müşteri de yok. İsim Fatih’di değil mi abim?

– …

 

Ömer Can Coşkun

 

 

 

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Niki , 19/09/2016

    “Allah böyle çok konuşan insanların çenesinden korusun” 😶😳

  • Miki , 19/09/2016

    Monoloğunuza bayıldım.👏👌

  • Ebu MübeyyenBetül , 02/09/2016

    Ne edersin, berber işte!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir