Öğretmeninin komutuyla, ellerini yanaklarından çekti, kafası boşluğa düşüverince utanıp zaten yapacağı şeyleri hızlı hızlı yapmaya başladı. Babasının en sevdiği marka ve annesinin en sevdiği modeldeki çantasının fermuarını aceleyle açtı. Tezgâhtarın tavsiyesi üzerine aldığı resim defterini çıkarttı. Defterin desensiz kapağına bakarken kırtasiyedeki, üzerinde kocaman gülümseyen kaplumbağalar olan defteri hatırladı, karton kapaklı olduğu için almasına müsaade etmemişti ablası, çabucak yırtılırmış çünkü. Defteri açtı, bu arada yanaklarındaki kırmızı, yerini pembeye bırakmıştı, boya kalemlerini sıranın üzerine serdi. Kahverengi kalemi alacakken karar değiştirip diğerlerine nazaran hayli küçülmüş siyahı eline aldı.
Sayfanın en ortasına büyük ve dikey bir dikdörtgen çizdi. Büyük dikdörtgenin altına iki tane ince-uzun dikdörtgen daha çizdi, biri büyük dikdörtgenin soluna, diğeri de sağına hizalı. Biraz bekleyip arkadaşlarını ve resimlerini izledikten sonra büyük dikdörtgenin sağına ve soluna uzun-ince ve kıvrımlı sayılabilecek iki silindir, üzerine de büyük denebilecek bir kare ve karenin üzerine, telefon kablolarını ya da burgu makarnaları andıran iki spiral çizdi. Dikdörtgeni ve kareyi içine iliştirdiği daha küçük boyutlarda başka çokgenlerle detaylandırıyordu ki öğretmeninin sesiyle irkildi, “Aa bir robot mu çiziyorsun Sadıkçığım?” Yanaklarındaki koyulaşan pembeyi ve alnındaki minik ter damlalarını yok saymaya çalışarak cevap verdi, “Hayır öğretmenim. O, benim.”
Şadiye Sare Kaplan
5 Yorum