Feyyaz Kandemir’e
Vaktinden evvel olgunlaşanlar, vaktinden önce ölürler mi? Bu soru bir tanrı misafiri gibi zihnime otağını kurmuştu. Konargöçer değil de yerleşik bir düzene geçmiş, bütün hücrelerimi işgal etmişti. Bu işgalden bir nebze kurtulmak ve hava almak için balkona çıktım. Rambo Ramazan peşinde yirmiye yakın köpekle sokağın başında göründü. Gece gündüz başından çıkarmadığı fötr şapkasını çıkarıp hafiften eğilerek selâm verdi “Bu kış çok çetin geçecek hocam. İnsan bir ses duymayınca, daha çok üşüyor” dedi ve iyi geceler dileyerek yoluna devam etti. Ardında zayıf, hastalıklı yirmi sokak köpeği değil de iki manga asker olan muzaffer bir komutan edasıyla mağrur mağrur yürüyordu. Bu tuhaf manzara dikkatimi çekti. Bir hikâye avcısı olarak peşlerine düştüm.
Rambo Ramazan’la tanışalı yirmi yıl olmuştu. İlk tanıştığımız günlerde adı Deli Ramazan’dı. Rambo Ramazan’a dönüşmesi de ayrı bir hikâye.
Bir trafik kazası sonucu iki yıl komada kalan Ramazan’dan umudunu kesen karısı, çocuklarını da yanına alarak baba evine dönmüş ve bir daha karısından ve çocuklarından haber alınamamıştı. Ramazan gözlerini açtığında, aynaya bakıp hasar tespiti yaparken, tanınmaz hâle gelen yüzünden, şakağında açılan ve ömür boyu birlikte yaşamak zorunda kaldığı yumruğum kadar delikten ziyade, yalnızlık canını yakmıştı.
Taburcu olup eve geldikten sonra tuhaf davranışlar sergilemeye başladı. Gecenin ilk saatlerinde evden çıkar, çöp konteynerlerini gezer işine yaramayan ne varsa bahçesine yığardı. Daha önceleri hayvan çiftliği olarak kullanılan evi şimdi bir çöp çiftliğine dönüşmüştü. Bütün bu yaptıkları adını Deli Ramazan’a çıkardı. Anne ve babasının peş peşe ölümünden sonra, iyice sefilleşti. Zamana ve yalnızlığa iyice yenildi. Yağmurdan kaçarken bütün kapıların kapandığı bir kedinin ürkekliği, huzursuzluğu ve çaresizliğiyle iyice sessizleşti.
Geceleri çöp toplayan Ramazan, gündüzleri komşularının işlerini yapmaya başladı.
Bahçe kapısı mı yapılacak? Deli Ramazan.
Kaynak işi mi var? Deli Ramazan.
Elektrik, su tesisatı mı bozuldu? Deli Ramazan.
Kuyu mu eşilecek, bahçe mi kazılıp bellenecek? Deli Ramazan.
Anlayacağınız bütün angarya işleri yapar karşılığında ise bir paket sigaraya bile razı gelirdi. Bunca işi yaparken kimseyi yardıma çağırmaz, en ağır işleri bile deli gücüyle tek başına yapardı. Bundan sebep Deli Ramazan, Rambo Ramazan’a dönüştü.
Rambo Ramazan, ardındaki köpeklerle kapısının önüne geldi. Bahçede bir tenekenin içine biraz odun, biraz da karton doldurarak ortalığı aydınlatmak ve biraz da ısınmak için ateş yaktı. Altına bir sandalye alıp ateşin başına oturdu. Yirmi köpek de karşısına oturmuş, ne göz kapaklarını kıpırdatıyorlar ne kulaklarını oynatıyorlar ne de kuyruklarını sallıyorlardı. Sadece Rambo Ramazan’ı seyrediyorlardı.
Rambo Ramazan ise, gözlerini ateşe raptetmişti. Ateşin kâşifi kendisiydi sanki. Yeni keşfini inceler gibi gözlerini ateşten hiç ayırmıyordu. Başını gökyüzüne kaldırdı. Yıldızlar ve ay kendisine küsmüş, bulutların ardına saklanmıştı. Rambo Ramazan başını doğu tarafına çevirdi. Güneşin doğuşunu iştiyakla bekler gibiydi. Sonra gözlerini tekrar ateşe dikti. Ateşin yalımları yüzünde dolaşıyordu. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Birisi sakallarının arasında kaybolurken, diğeri önünde yanan ateşe damladı. Gözyaşı ateşle buluşunca, ortalık bir anda aydınlandı. Gözlerimi kamaştıran bu ışığın beni kör ettiği endişesine kapıldım. Göz kapaklarımı korku içinde açtım. Başka bir âleme uyanmıştım. Bahçedeki bütün çöpler çiçek bahçesine dönüşmüştü. Bahçede gülden laleye, begonyadan fesleğene, orkideden şebboya, zambaktan sümbüle envâî çeşit çiçek vardı. Burnuma gelen hanımeli kokusu ve kulaklarımı mest eden kuş sesleri ile bahçe, cennetten yeryüzüne fırlatılmış bir mekândı artık. Rambo Ramazan’ı gördüğümde şaşkınlığım iki kat arttı. 20 yaş gençleşmiş, yüzündeki şarapnel yaraları iyileşmiş, saçı sakalı tıraş edilmiş, üzerine şık bir elbise giymiş, otuzlu yaşlarda taze bir damat gibiydi. Gözlerim köpekleri aradı. Yirmi köpek birden ayağa kalktı. Sağ baştan başlayarak hepsi bir eşyaya dönüşüyordu. Birisi koltuk takımına, diğeri yatak odasına, öbürü çamaşır makinesi ve bulaşık makinesine dönüşmüştü. Şaşkın bakışlarım arasında Rambo Ramazan için lüks sayılabilecek bir ev kurulmuştu. Beş köpek kalmıştı. Bunlardan birisi babasına, birisi annesine, birisi çocuklarına, birisi de karısına dönüştü. En son kalan köpek ise besili bir koç olmuştu. Rambo Ramazan, babasının yardımıyla koçu boğazlarken, annesi ve karısı da mükellef bir sofra kurdular. Yemekler yenildi, sohbetler edildi, gönle hoş gelen latifeler art arda geldi. Çocukların sesleri kuş seslerine karıştı. Rambo Ramazan’ın yirmi yıl sonra ilk defa karnıyla birlikte ruhu da doyuyordu. Annesi ve babası odasına çekildi. Çocuklar yatırıldı. Rambo Ramazan usulca karısının dizine yattı. Karısı saçlarını okşamaya başladı. Rambo Ramazan,
– Yirmi yıldır yokluğuna sarılıp uyudum. Senden başkasının tenine değmeyen tenimi ne soğuk ne yağmur ne de kar üşüttü. Beni üşüten şey senin sessizliğindi. Sessizliğinin soğukluğunu hiçbir güneş, hiçbir ateş, hiçbir yorgan ısıtmadı. İnsan bir ses duymayınca daha çok üşüyor. Şu bahçedeki hanımeli gibi kokan, içimi ısıtan sesini nasıl özledim, bir bilsen. Bir daha hiç üşümeyeceğim, değil mi?
– Hayır, bir daha hiç üşümeyeceksin!
Karısının sesini duyan Rambo Ramazan uykuya dalar gibi, büyük bir huzurla gözlerini kapattı. Dizinde gittikçe soğuyan bir cesedin olduğunu fark eden karısının yüzünde ufacık bir telaş yoktu. Rambo Ramazan’ın anne ve babasını çağırdı. Birlikte yıkayıp kefenlediler. Babası mezarını kazdı, ardından namazını kıldırdı. Usulüne göre defnedip mezarın başında ellerini kaldırıp dua etmeye başlamışlardı ki sabah ezanı okunmaya başladı. Ezanı duyan her şey bir bir eski haline dönüşmeye başladı. Çöp yığını ve yirmi köpek tekrar karşımdaydı ama Rambo Ramazan yoktu. Onun yerinde ise bir mezar vardı. Yirmi köpek mezarının etrafına bir halka kurdu ve ezanın bitmesiyle birlikte ulumaya başladılar. Ben endişe içerisinde gerisin geri evime döndüm. Köpekler güneş doğana kadar uludular.
Celal Kuru
2 Yorum