Abdussamed Geçer, hayatı öyküleştirmeye devam ediyor.
***
Soğuk ve yağmurlu bir gündü. Caddelerde, sokaklarda insanlar telaş içinde bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. Hışımla, buhar ve küfür savruluyordu ağızlardan. Su birikintilerinin üzerinden atlayışlar yapılıyordu. Yağmurdan kaçmak için durağa sığınan insanlar, büyük bir canavardan saklanıyormuşçasına bekleşiyorlardı.
Otobüs tıslayarak durağa yanaştı. Bir yığın insan telaşla otobüsün ön kapısına yöneldi. Şoför düğmeye bastı ve ön kapı açıldı. Yolcular tam binmek için adımlarını atacakken bir kadın, uzaktan topallayarak ve garip sesler çıkartarak kalabalığı yardıktan sonra otobüse bindi. Şoföre aldırmadan, garip sesler çıkarmaya devam ederek en arka koltuğa doğru ilerledi. Sol kolunda siyah bir çanta, sağ elinde yarısı yenmiş bir muz vardı. Otobüsteki herkes bu garip kadının şişkin yüzüne, kırık ön dişlerine, tükürük birikmiş dudaklarına, kimi acıma duygusuyla, kimi de tiksintiyle bakıyordu. Kadın tüm bu bakışların ve duyguların arasından geçerek genç bir kızın yanına oturdu. Genç kızın suratı korkudan birden küçüldü. Kalkmak ister gibi olduysa da bundan hemen vazgeçti ve garip kadına sezdirmeden, yan yan bakarak hafif sağa doğru kaydı. Kendince, az da olsa bu garip kadının tehlikesinden uzaklaşmıştı.
Bir müddet sonra garip kadın, elindeki muzu yeni fark etmiş gibi muza bakarak gülümsedi. Mırıldanarak muzdan bir ısırık aldı ve muzu yanındaki genç kızın burnuna dayadı: “Hebe vehe?”
Burnunun ucunda bir anda beliren muzu gören genç kızın göz bebekleri büyüdü. Tam çığlık atacakken yutkundu; korkarak “Yok yok sağ ol” deyiverdi. Bu olumsuz cevapla garip kadın önüne döndü ve yolu seyre koyuldu.
Otobüsteki herkes, bu garip davranışlı kadın hakkında çoktan fikir üretmeye başlamıştı. Kimine göre bir deliydi bu kadın. Fakat düzgün giyinmiş, elindeki çantayı ayakkabısına uydurabilmiş bu kadının tastamam bir deli olma ihtimali ne olabilirdi ki? Kimi de bu kadının sadece sağır biri olduğunu, bu kadar da korkmamak gerektiğini düşünüyordu. Peki, o kalabalığı yarışına, garip hareketlerine, elinde kalakalmış yarım muzuna ne demeliydi? Kimse düşüncelerinden emin olamıyordu. Bu yüzden, kadının birkaç davranışını daha beklediler tam bir karara varabilmek için. Çünkü hakikat, bekledikten sonra ortaya çıkan bir şeydi. Özellikle bu topraklarda.
Çok geçmeden, garip kadın genç kızın omzunu dürttü muzun dip tarafıyla. Genç kız teslim olmuş bir ifadeyle döndü. Kısık ve titrek bir sesle, “Efendim?” dedi. Garip kadın gülümsedi karşılık bulunca. Sağ işaret parmağını havaya kaldırdı, parmağı yukarıdayken elini pençe gibi yaptı ve sol avucunun içine parmaklarının beşini birden hızlı hızlı dokundurdu. Genç kız bu harekete anlam vermeye çalıştı fakat başaramadı. Acıklı ve korkulu bir ifadeyle, “Anlayamıyorum ki seni ama” dedi. Garip kadın aceleyle çantasını açtı, diplerini karıştırdı. Bir kâğıt ve kalem çıkarıp şunları yazarak genç kıza gösterdi: “Bu Perşembe kar yağdık.”
Genç kızdaki korkunun yerini, bu sevimli cümlenin tesiri ile birden şefkat duygusu aldı ve gülümsedi. “Evet, yağacakmış ben de dinledim haberlerde.” Garip kadın heyecanla kâğıda yeniden bir şeyler yazdı: “Soğuk olduk. Perşembe. Üşüdük.” Genç kız tekrar gülümsedi, “Doğru diyorsun çok üşüyeceğiz. Peki nereye gidiyorsun, gittiğin yeri biliyor musun?” Kadın kalemi tekrar aldı:
“Güzeltepe 15B park.”
“Nerede ineceğini biliyor musun peki?”
“Çengelköy 15B bindi.”
“Orada mı oturuyorsun?”
“Evet. Güzeltepe oturdu ben.”
“İyi bakalım.”
Garip kadın, sohbetten memnun kaldığını belli edercesine bir süre kırık dişlerini göstererek güldükten sonra gözlerini tekrar yola çevirdi. Eğik kafasıyla kendince hayallere dalmışken aniden tekrar çantasını açarak içinden bir deste fotoğraf çıkarttı ve genç kıza uzattı.
“Bunlar senin çocukların mı yoksa?”
“Hede.”
“Ne güzel, Allah bağışlasın. İkiz mi yoksa bunlar?”
Garip kadın, mutlulukla gözlerini kırpıştırdı.
“Hede beeede vefte hegh.” Genç kızın anlamadığını görünce kâğıdı tekrar eline aldı:
“Ben ikiz vardı. Ben koca vardı. Çocukları aldı Romanya kaçtı. Ben kaldı. Polis gitti ben polis bana ne dedi.”
Bazı anlar olur ki merhamet duygusu canınızı yakar. Yüzünüzdeki tebessümün birden acıklı bir hâle dönüşmesi ne şiddetli bir trajedidir. Gözleriniz önünüze kayar, bakışlarınız donuklaşır ve paslı bir testere göğsünüzü ortadan ikiye yarar. İşte genç kız tam da bunları yaşıyordu. Kadının gösterdiği fotoğraflar önünden geçtikçe gözleri nemleniyordu. Ufak bir nefret de doluyordu içine. Mantıklı bir izah veremiyordu bu duyduklarına. Yutkunarak, titrek sesle:
“Nasıl geçiniyorsun peki?” diye sordu. Kadın yine yazmaya başladı:
“16 Ocak hastane temizlik başladı.”
“Gerçekten mi çok sevindim ne güzel.”
“Evet. Yemek sigorta servis.”
Birbirlerine bakıp gülüştüler.
Garip kadın ayağa kalkarak ineceğini anlatmaya çalıştı. Genç kız, kadının omzunu okşayarak: “Güle güle, dikkat et kendine” dedi. Garip kadın, elindeki yarım muzu genç kıza tekrar uzattı. Genç kız, kadının gözlerine baktı, gülümsedi ve muzu alarak, “Teşekkür ederim” dedi.
Kadın otobüsten indikten sonra yağmur birikintilerinin üzerinden sıçrayarak karşıya kaldırıma geçti ve o insan telaşının arasında kaybolup gitti. Sonra genç kız elindeki muza baktı, muzdan bir ısırık aldı, boğazı düğümlendi. Kafasını cama yaslayarak gözünün önünde duran yağmur damlalarına bakıp acıklı hayallere daldı.
2 Yorum