Bugün yine bildiğin bir gün. Hava eksi bilmem kaç. Sonbaharda soyunan ağaçlar beyaz gelinliklerini giymiş. Çam ağaçları var bir de. Yeşille beyazın dansı… Gürgen, kayın… Ormana gizlenen patika… Ölümüne beyazlık ve karın derin sessizliği. Penceremiz bu kadarına açık. İçerdeyse birbiriyle ölümüne yarışan iki ses var. Biri zamanın sesi: Tik tak, tik tak… Diğeri hocanın:
– Eksi bir değerlikli iyon içeren bileşikler iyi çözünürler. Halojenlerin 1A grubu metallerle…
‘Acaba Türkiye’de hava nasıldır? İstanbulda, Mardinde…? Taksimi yıkmışlar. Amaan sevmiyordum ki zaten. Yağmur yağınca İstiklal güzel oluyordu ama. Kabataş’ta sırılsıklam olduğumu…’
– Kaleminizi düşürecekseniz çevirmeyin lütfen, dikkatim dağılıyor!
– A, özür dilerim hocam.
– Hidroliz tepkimelerinde suyun iyonlarına ayrışmasıyla…
‘Şaka maka bir ay kaldı gitmemize. Sınavlar bitene kadar geçer zaten. Tarihten geçersek tabi. Ya bana ne adamların tarihinden. Neyse hoca şeker gibi, yapar bi kıyak. Adamlar ne acılar çekmişler tarihte. Kıtlık diye bir şey var bir kere. Ama adam o kadar şeyin ortasında vazgeçmemiş sormaktan “Benim iradem kime ait?” diye. “Kadere inanmak teslimiyet, baştan her şeyi kabullenmekse benim yaptığım ne?” demiş. Ama eksik düşünmüş. Zaten herkes olduğu…’
– Bugünlük bu kadar. Haftaya sınav var. Reaksiyon ısısı ve hidroliz. Görüşmek üzere.
– Hocam! Pardon, bir saniye bakar mısınız? Eksik deneyleri evde yazıp getirsem olur mu?
– Yine yaz ama son hafta eksik deneylerinizi yapmanız lazım. Zaten diğer sınıflardan da birkaç öğrenci…
‘Ya arkadaş niye böyle yapıyorum ki? Hayır yani, gelmedim ne oldu? Neyse bundan sonra ders kaçırmam artık.’ (gülerek)‘Yine aynı masal.’ ‘Ya oğlum öyle deme! Bi kere de kendine inan be!’ ‘E her seferinde öyle olmuyor mu ama?’ ‘ Bu sefer…’
– Ama sen yine de evde yaz, deneyleri yaparken vakit kazanmış olursun.
– Anladım hocam, teşekkür ederim. İyi günler.
– Güle güle!
‘Bi gün daha bitti ya! Oh! Hafta sonu geldi. Gerçi yarın matematik analiz var. Arkadaş, hafta sonuna ders koymak nedir ya? Gelmesem mi ki? Ama geçen hafta da… Tamam ya gelmem lazım. Zaten gider erkenden uyurum. Sabah da kalkar gelirim ne olacak ki? Ama ödevleri yapmak için erken kalkmalıyım…’
– Alooo! Ne düşünüyosun böyle? Derste de aynıydın. Hoca sana bakıp duruyordu.
– Hiiiç. Öyle dalmışım işte.
– Abi bence dikkat et ya. Son zamanla…
‘Ne düşünüyordum cidden ya? Hah, irade diyordu adam. Ne alâka ya kimyanın ortasında irade?’ ‘Bu da mı irade mevzusu acaba? Her şeyi geç, düşüncelerini bile kontrol eden bir güç?’ ‘Ya bırak Allah’ını seversen! Tembelliğine mazeret uydurup duruyorsun!’ ‘Tamam… Tamam, ben de öyle diyorum. Ama bu kadar şeye ben nasıl karar verdim? Hem sadece yapamadıklarım için değil ki bu. Ölmedik be! Güzel şeyler yaptığımız da oluyor. Ama işte… Ya tam anlatamıyorum. İşte burayı çözebilsem…’ ‘Çözebilsen ne olacak?’ ‘Rahatlayacağım.’ ‘Yine aynı hikâye! Geçen sefer de öyle demedin mi?’ ‘O da doğru.’ ‘Kabul et artık: sorumsuzluk yapıyorsun!’ ‘Doğru. Ama ya bunlar gerçekten benim kendi kararımsa…?’
– Abi otobüsü beklemeyip dolmuşla mı gitsek?
– Olur abi, gidelim.