Bazen ciğerlerinin son noktasına kadar nefes aldığı halde, bir yerlerde eksik kalan oksijensiz bir bölge olduğunu düşünüyor. Biraz geriye doğru esneyip kaldığı yerden nefes almaya devam etmek için uğraşıyor, olmuyor. Bu düşünce nereden gelir nereye gider, neyi sorar, neyi aratır, neyi hatırlatır, neyi cevaplatır henüz bilmiyor. Bulamıyor mu demeli? Bulacak gücü de bulamıyor zaten. Ellerini cebine sokuyor, evine doğru yürüyor her zaman yaptığı gibi. Eve uzaklık: 532 metre. Uzak mı, değil, yürünür.
Başını kaldırıp pek etrafa bakmıyor. Yanından geçenlerin sesleri bir uğultu gibi geliyor kulağına. Bulutlar insanların omuzlarına yük oluyor birkaç saattir. Bunaltıcı bir hava, nefes aldırmıyor. Sokaktan geçenlerden biri üzerindeki giysiyi çekiştirirken “Bir bıraksa kendini rahatlayacak.” diyor gökyüzüne bakıp. Gökyüzü ile yeryüzü arasındaki mesafe 960 kilometre. Uzak mı, değil, gözlerimizle görüyoruz maviliğini, griliğini, karanlığını, kızıllığını… Bir an duraksıyor, evde gün içinde yapmayı unuttuğu şeyler aklına geliyor. Çok basit meseleler olmasına rağmen bu rutinin içinde bir türlü yerini alamamasına şaşırıyor ve kızıyor kendine. Nasıl unutur insan? Her seferinde nasıl başarır unutmayı? Küçük bir akvaryumun içinde günde bir defa yem atması gereken balığı nasıl unutuyor? Sessiz olduğu için mi? Küçük olduğu için mi? Yeme ihtiyacı olsa da yem vermeyince de nasılsa birkaç gün dayanıyor diye mi?
Birkaç gün uğrayamamıştı eve. Hatta eve gelip koltuğa oturup; yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketlerinin kulağından yol bularak ruhunun derinliklerinde bıraktığı izlerin silinmesi için evinin sessizliği içinde sakinleşmeye çalıştığı bir vakit, akvaryumdaki suyun yüzeyinde patlayan bir su kabarcığının sesini duyduğunda hatırlamıştı balığı unuttuğunu. Balık o kabarcığı patlatarak kendini hatırlatmıştı diyelim. Yem vermesi için suyun yüzeyine doğru hareketleniyordu sanki. Ölmemişti. Demek ki yaşayacak. En azından bir süre daha. Akvaryumla koltuk arası en fazla 2 metre. Koltuktan kalkıp akvaryuma gitmek 7 saniye. Yemin suyla, balığın yemle buluşması saniyelere dâhil. Uzak değil. Unutmazsa.
Balığın hemen yanında el kadar saksılarda bitkiler yetiştiriyordu. Üç tane. Bir saksının diğerine uzaklığı 5 santimetre. Yetiştiriyordu denemez. Hayatta kalmalarını sağlıyordu. Güneş gören yerde, her gün bir kez sulayın, demişti satıcı. Güneş gören yerdeydi bitkiler. Dünyanın güneşe uzaklığı 149,597 milyon kilometre. Uzak mı, değil. Güneş ışığının bize ulaşması 8,3 dakika.
Her gün su vermeyi unutuyordu bitkilere. Balığa yem vermeyi unuttuğu gibi. Büyümüyorlardı. Her biri ortalama 12’şer santimetre. Aldığı günkü gibiydi hepsi. Annesi olsa, yerini sevmemiş bunlar, derdi. Alır saksıları koca evde onların seveceği yeri bulurdu. Ev 130 metrekare. 130 tane metrekare içinde sevgi dolu bir metrekare bulunabilir. Bir de sularını ihmal etmezdi. Bir hafta sonra bitkiler büyümeye yeşermeye başlardı. Sevecekleri yeri aramayı düşündü ilk önce. Elinde saksılarla döndü durdu evde. Sevgi dolu bir metrekare bulamadı. Annesi olsaydı. Annesine olan uzaklık 387 km. Uzak mı? Tartışılır. Tartışılmaması gerekir. Tartışılmaz.
Evin içinde dönüp durduktan sonra -biri yarım kalan 4 tur- aynı yerlerine koydu bitkileri. Güneş gören yer yeterliydi, bir de su vermeyi unutmazsa… Unutmamak için bitkilerin yanına akvaryumu da koymuştu. Nasılsa balığa yem atacaktı -unutmazsa- o sırada bitkilerin suyunu da veririm -unutmazsa- diye düşünmüştü. Bir süre ikisine de iyi baktı aslında. İyi baktığı gün sayısı: 6 gün kadar. Hatta bir gece tam unutmuştu ki kâbus dozu yüksek bir uykudan ter içinde kalkıp vermişti balığın yemini. Bitkilerin suyuna biraz teri karışmıştı, olsun o kadar.
Ama bunu günlük bir eylem haline getiremedi. İşin kötü tarafı balığa yem ve bitkilere su vermeyi unuttuğu, evin dışındayken aklına geliyordu her seferinde. Şimdiye kadar evin dışında olup da evin içinde ilgilenilmesi gereken canlıların olduğunun aklına gelme sayısı: 4. Eve kadar tekrar ediyordu hatırladığı andan itibaren tekrar unutmamak için. Tüm unutmalarda toplam tekrar etme sayısı: 5576. Anahtarı çevirip kapıyı kilidinden kurtarırken aynı anda sebebi bilinmedik kısa süreli bir hafıza kaybı yaşıyordu. Bir de üstüne “Ne yapacaktım ben ya?” gibi saçma, sinir bozucu, insanı salak gibi hissettiren sorular silsilesi etrafında dönüp durunca yumruklarını sıkmaya başlıyordu. İnsanın kendini salak gibi hissetme, salak olduğuna kesinlikle inanma ve kibrinden ötürü, salak olduğunu hatırlatan her şeyi bilinçaltına itmeye kalkışma süresi: Kibrin derecesine göre değişmekle beraber ortalama 1 saniye! (Not: Salak kelimesi değişken kabul edilebilir. Yerine insani kusurlardan herhangi bir kavram getirilebilir ama değişken, değişken olduğu kadar etkisizdir de. Kibir yutan elemandır, sonuç değişmez.)
Eve uzaklık 300 metrenin altında. Elleri hâlâ cebinde. Cebinde iken yumruklarını sıkıyor. Beşinci kez, unutmaması gerekenleri unuttuğu için. Birazdan geçecek. Ya yorulacak ya da bilinçaltı, çöpü almaya gelecek. Zihin kapısından hop aşağı… Yağmur sıcağı yerini gök gürültülerine bırakıyor. Henüz ilk damla yeryüzüne ulaşmadı. Sokağın köşesini dönerken tekrar etmeye başlıyor evde yapması gerekenleri.
Yemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutma
yemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutma
yemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutma
yemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutmayemsuvermeyiunutma…
Söyledikleri bir süre sonra ağzının içinde yuvarlanmaya, anlamsızlaşmaya başlıyor. Altı katlı apartmanın yanından geçerken zemin kattan bir televizyon sesi çalınıyor kulağına. Pencere açık, perde arada bir havalanıyor. Perdenin üçüncü havalanmasından sonra “pat” sesi duyuluyor. Perdenin dördüncü havalanmasından sonra uzun süredir aynı yerde aynı şekilde oturduğu belli olan bir çocuk görünüyor. Yere doğru bakıyor çocuk. Sonra diğer odalara sesiyle ulaşmaya çalışıyor.
Kumandayı düşürdüm anne, gelip bana verebilir misin?
İçerden gür ama sevecen bir “Geldim.” cümlesi geliyor odanın içine. Yavaş adımlarıyla bir anne, her bir metrekareden topladığı sevgisi ile oğlunun yanına gelecek birazdan. Asfaltın üzerine yağmur damlaları patlamaya başlıyor. Bitkileri pencerenin önüne çıkarırsa sulamaktan kurtulur, bugünlük. Balığa mecbur yem verilecek. Bazen ciğerlerinin son noktasına kadar nefes aldığı halde bir yerlerde eksik kalan oksijensiz bir bölge olduğunu düşünüyor. Biraz geriye doğru esneyip kaldığı yerden nefes almaya devam etmek için uğraşıyor, olmuyor. Bu düşünce nereden gelir nereye gider, neyi sorar, neyi aratır, neyi hatırlatır, neyi cevaplatır henüz bilmiyor. Bulamıyor mu demeli. Bulacak gücü de bulamıyor zaten. Kumanda ile çocuk arasındaki mesafe 56 santimetre.
Uzak mı?
Ömer Can Coşkun