Düzen ve Kaosun Çarpıcı Karşılaşması

Hayatımın mükemmel şekilde düzene girdiği bir zamanda, düzensizliğin hasretiyle kendimi sokaklara atmıştım. İnsanların uyanmak için çalar saatlerini ayarlayıp sıcacık yataklarına uzandığı bir saatte sokakta serseriler gibi dolanıyordum. Ne aradığımı bir türlü bilemiyordum. Bildiğim tek şey hiçbir heyecanı kalmayan bu monoton hayatın artık ciğerlerimde ağırlık yapıp nefesimi kestiğiydi. Başımı çevirdiğimde gördüğüm dükkânlar hiç değişmiyordu. Binmem için bana korna çalan dolmuş şoförünü bugün üç kez görmüştüm. Çiçeklerini sulayan teyzeyi her akşam görüyordum. Gazeteleri dağıtan çocuk her sabah aynı saatte balkonları hedef tahtası yapıp okunu fırlatıyordu. O çocuğu seviyordum. İşine heyecan katmayı başarmıştı. En azından benim için. Çünkü okun hedefi vurup vuramayacağı her gün değişen bir ihtimaldi. Ama tüm bunlar bana bir türlü yeterli gelmiyordu. Bir şey eksikti, bir şey. Yürüdüğüm yollar bile adım adım ezbere bildiğim yollardı. Mesela şu an yağmur yağdığı için beş adım sonra üzerine basacağım taşın altından üzerime su sıçrayacaktı. İşte tam da öyle oldu. Bunu kendime ispat etmek için hızlıca taşın üzerine basmıştım ki ıslak taş ayağımın altından kaydı. Muz kabuğuna basmış çizgi film kahramanları gibi birden yola savruldum. Benim sırt üstü yere kapaklanmamla hemen hemen aynı anda kulağımda inanılmaz acı bir fren sesi duydum. Gözlerim kendisini açmama izin vermeyecek kadar sıkı bir şekilde kapanmıştı. Vücudum karşılıklı olarak açık bırakılmış iki pencerenin arasında cereyanda kalmış gibi kaskatı kesilmişti. Aklım, başımda sözünü geçirebileceği uygun bir nokta arıyordu ama nafile. Vücudum kocaman bir kaosun içine düşmüştü. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ufacık bir kaymayla bu denli bir acı hissetmem normal değildi. Üstelik kendimi bir türlü yerden kaldıramıyordum. O sırada gözlerim artık panjurlarını açıp içeri ışık almaya başlamıştı ki olanlar oldu. Başucumda elini nereye koyacağını bilemeyecek kadar panik olmuş ve ağlayarak benimle konuşmaya çalışan biri vardı. Sürekli iyi olup olmadığımı soran bu kadına iyi olduğumu söylemek için çok çabalamıştım ama sanırım iyi olduğumu söyleyecek kadar iyi değildim. Gözlerimi açıp ona baktığımı gördüğünde yaşadığım için şükür nidaları atmaya başlamıştı. İlk defa biri hayatta olduğum için bu kadar mutlu olmuştu. Çok da hoş biriydi. Panik olduğunda bile bu kadar nazik olmayı nasıl başarıyordu anlayamamıştım. Onu ilk defa görüyordum. Belki de son defa. Elimden tutuyordu ve iyi olacağımı, ambulansın birazdan geleceğini, onunla konuşmamı söylüyordu. Bu taktiği biliyordum. Eğer onunla konuşursam bilincim kapanmayacaktı ve ölümle aramda bir adımlık mesafe oluşacaktı. İşe yarayıp yaramadığını denemek için güzel bir fırsattı.

– Göky…öhö öhöö… Gökyüzü…öhö öhöö

Elimi bıraktı ve kulağını bana doğru yaklaştırdı.

– Lütfen böyle devam edin. Çok özür diliyorum. Nasıl oldu anlayamadım. Bakın ben buradayım. Lütfen korkmayın.

Çok korkmuştu. Aslında onun hiçbir suçu yoktu. Her şey benim hayatıma biraz daha adrenalin katmak için çıktığım yolculuktan dolayı olmuştu. Zavallı kadın telaştan beni duyamıyordu.

– Gökyüzü…öhö öhöö…çok güzel görünüyor.

– Ne?
– …

Kafasını yukarı doğru kaldırdı. Yüzünden akan yağmur damlalarını eliyle silmek için elini kaldırdığında yüzü kıpkırmızı oldu. Kadıncağız kan ağlamayacağına göre bu kan benim kanım olmalıydı. Acaba neremden nasıl yaralanmıştım?

– Ben yaralı mıyım?

– Korkmayın ambulans şimdi gelecek. İyi olacaksınız.

İnanılmaz derecede acı hissetmeye başlamıştım. Artık konuşmaya hiç halim kalmamıştı. Psikolojik, fizyolojik, sosyolojik, patolojik her türlü jikte yaralı hissetmeye başlamıştım. Kadının yüzündeki korkunun sebebi olduğum için kendimden çok utanıyordum. Ama artık yapabilecek pek bir şeyim yoktu.

– Öhö öhö… özür… dilerim…

– Ne? Beyefendi asıl ben çok özür dilerim. N’olur konuşmaya devam edelim. Bakın gökyüzü gerçekten çok güzelmiş.

– Uykum…

– Hayır hayır uyumak yok. Adınız ne? Ben Asude.

– …

Bayılmıştım sanırım. Ama etrafımda konuşulan her şeyi duyabiliyordum. Gözlerimin kapandığını görünce Asude daha da panik oldu. Sesinden anlaşılıyordu. Ölüp ölmediğimi anlamak için nefesimi yokladığını hissediyordum. O sırada birden boynumun çevresinde bir baskı hissettim ve istemsizce yüzümle acı hissettiğimi belli ettim. Asude yaşadığımı anlamıştı. Ambulansın siren sesini duymaya başladım ama gözlerimi bir türlü açamıyordum. Sedyenin ambulanstan indirilme sesini, Asude’nin yardım isteklerini her şeyi duyuyordum ki birden beni yerden kaldırıp ambulansa götürdüler.

Uyandığımda kolumda serum, taşa bastığım ayağımda alçıyla yatakta uzanıyordum. Kendime geldiğimi doktorlara haber verecek kimse yoktu. Kendime geldiğimi duymak isteyen kimse de yoktu. Asude’ye ne olmuştu acaba? O sırada odanın kapısı açıldı. İçeriye bir doktor girdi.

– Geçmiş olsun Asaf Bey. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

– Bilmiyorum. Sağ ayağımla sol ayağımı nasıl tanıştıracağımı düşünüyorum.

– Endişelenmeyin. Ayağınızdaki kırık geniş çaplı değil. Kısa sürede toparlanırsınız.

– Ben buraya nasıl geldim?

– Sizi buraya getirdiklerinde bir trafik kazası geçirmiştiniz ve ayağınız aracın altında kalmıştı. Size çarpan aracın sahibinin ifadesini alıyor şu an memur beyler. Birazdan sizin yanınıza da gelecekler. Tekrar geçmiş olsun.

– Rica etsem o hanımefendinin de içeri gelmesini sağlayabilir misiniz?

– Denerim.

Dünya için çok kısa sayılabilecek bir süre geçmişti ama benim için sıkıcı bir ders kadar yavaş geçiyordu zaman.

O sırada kapıya tıklatarak içeriye bir memur girdi. Ardından Asude ve bir memur daha. Asude’nin üzerine kanım bulaşmıştı. Üzeri yağmurda ıslanmış ve elbiseleri olduğundan birkaç ton daha koyulaşmıştı.

– Özür dilerim Asude Hanım. Tamamen benim hatam yüzünden bu akşam böyle bir talihsizlik yaşadık. Ben kayıp yola düştüm memur bey. Hanımefendiden şikâyetçi değilim. Hayatta kalmam için elinden gelen her şeyi yaptı.

Polis benim söylediğim hiçbir şeyi duymamış gibi en baştan bana her şeyi anlattırdı. Adım, soyadım, yaşım gibi bana sormadan da öğrenebilecekleri hayatımın en sıradan detaylarını en baştan anlattırdılar. Ardından memur beyler ifademi alıp çıkarken Asude’nin yanımda kalmasını rica ettim onlardan. Çünkü gözleri sürekli ağlamaklı bakan bu kadının hayatındaki kaosun sorumlusu olmak ağırıma gitmişti.

– Asude Hanım, bu akşam defalarca duydunuz muhtemelen ama ben Asaf. Bu kazaya tamamen benim düzenli hayatımdan sıkılıp yeni bir macera isteyişim sebep oldu. Yollarımız bu derece tuhaf bir şekilde kesişmeseydi muhtemelen sizden alçıma imza atmanızı değil benimle bir kahve içmenizi rica ederdim ama sanırım işler artık bu boyuta geri çekilemeyebilir.

Ben bunları anlatırken Asude deli olduğumu düşünecek gibi hissetmiştim çünkü bakışları iyiden iyiye değişmişti.

– Bakın Asaf Bey. Öncelikle bu kaza nasıl oldu, siz o arabanın önüne nasıl düştünüz hiç anlayamadım. Benim hatam. Kafam bu kadar karışıkken araba kullanmamam gerekirdi. Bir an hayatımdaki tüm düzensizliği ortadan kaldırmak için var olan hayatımdan uzaklaşmam gerektiğine inandım ve arabama atladım. Niyetim her şeye yeniden başlayacak gücü bulmaktı ve bunu o yerde yapamazdım. O yüzden gitmek istedim. Yolda planlar yapıyordum. Zaten sonrası ikimiz için de malum…

– Aslında ikimiz için de malum olmayan bir detay var. Arabanızın markası neydi acaba? Ölmek üzere önüne sıçramış olsaydım sanırım kaliteli bir araç seçerdim ama bilirsiniz buna pek fırsatım olmadı.

Gülümsemişti.

– Ah emin olun hayatınızı sonlandırmak için kötü bir tercih olurdu.

– Demek birimiz düzenden birimiz düzensizlikten kaçıyorduk.

– Sanırım öyle. İnsan sabit bir hayat sürmek için fazla karmaşık bir tür bence. Ama yine de belli şeylerin düzenini arıyor gibi hissediyorum. Bunu söylemek biraz tuhaf olacak belki ama alçınız çıktıktan sonra belki sohbetimize devam edebiliriz. Ben şuraya numaramı bırakayım.

Asude bunları söyleyip alçımın üzerine telefon numarasını ve birkaç bir şeyler yazmıştı. Çıkarken arkasını dönüp: “Geçmiş olsun. Bu arada evet haklıydın. Bu gece gökyüzü çok güzeldi” dedi ve kapıyı çekip gitti.

Hayatımın mükemmel bir şekilde düzene girdiği bir zamanda düzensizliğin hasretiyle kendimi sokaklara atmıştım. İnsanların uyanmamak için çalar saatlerini erteleyip sıcacık yataklarına uzanmaya devam ettiği bir saatte hastane yatağında uzanıyordum. Ayağımda alçım ve kalbimde ufak çaplı bir çarpıntıyla pencereden güneşin doğuşunu seyrediyordum ve evet gökyüzü yine çok güzeldi.

Halime Aydın

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Zeynep , 22/09/2019

    Okurken içimde anlamsız bir tedirginlik oldu ama güzeldi çok güzeldi çok beğendim emeğine sağlık başarılarının devamını dilerim :)

    • H* , 23/09/2019

      Çok teşekkür ederim :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir