Şeffaflık Toplumu

Künye: Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, Çev: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, İstanbul 2018.

***

Şeyler, tekilliklerini terk edip sadece fiyatlarıyla ifade edildiklerinde şeffaflaşır. Her şeyi her şeyle karşılaştırılabilir kılan para, şeylerin birbiriyle eş bir ölçüye vurulamazlığının, tekilliğinin her türünü ortadan kaldırır. Şeffaflık toplumu aynının cehennemidir. (s.16)

Şeffaflık ötekiyi, yabancıyı devre dışı bırakarak sisteme istikrar ve hız kazandırır. Bu sistemik zorlama şeffaflık toplumunu hizaya getirilmiş bir toplum haline getirir. Totaliter yanı da buradadır: “Hizaya getirmenin yeni adı: şeffaflık.” (s.16)

Şeffaflık zorlaması bizzat insanı sistemin işlevsel bir öğesi düzeyine indirir. Şeffaflığın şiddeti buradadır. (s.17)

İnsan ruhu, görüldüğü kadarıyla, ötekinin bakışından uzak, kendi başına kalabileceği alanlara ihtiyaç duyar. Geçirgenlikten yoksun olma gibi bir özelliği vardır. Bütünüyle ışıklandırılması yanmasına ve bir tür ruhsal tükenişe yol açacaktır. Sadece makineler şeffaftır. (s.17)

Günümüz toplumunu sarmış olan şeffaflık tutkusu karşısında mesafe tutkusunu hayata geçirmeyi öğrenmemiz elzemdir. Mesafe ve utanç sermayenin, enformasyonun ve iletişimin hızlandırılmış dolaşımına dâhil edilemez. Bu dolaşım insanın çekilebileceği mahrem alanların şeffaflık adına ortadan kaldırılmasına yol açar. Işıklandırılır ve tüketilir bu alanlar. Böylelikle dünya daha utanmasız, daha çıplak bir hal alır. (s.18)

Şeffaf bir ilişki her tür çekicilikten, canlılıktan yoksun ölü bir ilişkidir. Tamamen şeffaf olan yalnızca ölü olandır. İnsanın varoluşunda ve biraradalığında -şeffaflık zorlaması tarafından kelimenin tam anlamıyla yerle bir edilen- olumlu, üretken alanların mevcut olduğunun kabulü bir yeni Aydınlanma olacaktır. (sf.18-19)

Olumluluk toplumu insan ruhunu yeniden organize etmekle meşguldür. Olumlulaştırma girişimlerinin sonucu olarak aşk da sığlaşarak, hoş duygularla karmaşıklıktan ve sonuçtan yoksun uyarıların düzenlenişi haline gelir. Bu bağlamda Alan Badiou Aşka Övgü adlı eserinde eş bulma hizmeti veren Meetic adlı şirketin sloganlarına dikkat çeker: “Birine vurulmadan da âşık olabilirsiniz!” Ya da: “Acı çekmeden âşık olmak çok kolay!” Aşk, tüketim ve rahatlık formülü haline gelecek şekilde evcilleştirilip olumlulaştırılmıştır. Her tür yara kaçınılması gereken bir şey olarak görülür. Eziyet ve tutku olumsuzluğun temsilcileridir. Bir yanda bunlar yerlerini olumsuzluktan arınmış keyfe bırakırken öte yanda aşırı olumluluktan kaynaklanan bitkinlik, yorgunluk, depresyon gibi psişik bozukluklar ortaya çıkar. (s.20)

Olumluluk toplumunun genel yargısı like/beğendim’dir. Facebook’un dislike/beğenmedim seçeneği sunmamaktaki kararlılığı anlamlıdır. Olumluluk toplumu, iletişimi sekteye uğratacağı için olumsuzluğun her türünden kaçınır. İletişimin değerinin tek ölçütü de enformasyon değiş-tokuşunun hacmi ve hızıdır. Hacminin büyümesi iletişimin ekonomik değerini de artırır. Olumsuz yargılar iletişimi olumsuz yönde etkiler. İletişim “Beğendim”in ardından “Beğenmedim”e kıyasla daha çabuk kurulacaktır. Reddetmenin taşıdığı olumsuzluk her şeyden önce ekonomik olarak değerlendirilemez. (sf.23)

Şeffaflık ile hakikat özdeş değildir. Hakikat, diğer her şeyi yanlış ilan ederek kendini ortaya koyar ve kabul ettirir. Daha fazla enformasyondan ya da enformasyon yığınından ortaya hakikat çıkmaz. Bunlarda yön, yani anlam eksiktir. Tam da hakiki olanın barındırdığı olumsuzluğun eksikliğinden ötürü olumlunun urlaşması, yığınlaşması söz konusudur. Aşırı-enformasyon ve aşırı-iletişim hakikat eksikliğinin, dahası varlık eksikliğinin belirtisidir. (s.23)

Kapitalist ekonomi her şeyi sergilenme mecburiyetine tâbi kılar. Sadece sergilemeye yarayan sahnelemedir değer yaratan, şeylerin her türlü kendine özgülüğü feda edilmiştir. Şeyler karanlığın içinde değil aşırı ışık altında ortadan kaybolmaktadır: “Daha genel olarak bakıldığında görünür şeyler karanlık ya da sessizlik içinde kaybolmaz, görünürden daha görünür olanda yitip giderler: müstehcenlik.” (s.28)

Beden optimize edilmesi gereken bir sergi nesnesi şeklinde şeyleşir. Bu bedeninin içinde ikamet etmek mümkün değildir. Onu sergilemek, böylece de sömürmek gerekir. Sergileme sömürmedir. (s.28)

Face sergi değerini en yüksek düzeye getirmeye çabalayan şeffaflaşmış yüzdür. Sergileme zorlaması sonuçta bizi yüzümüzden eder. Kendi yüzümüz olmak mümkün değildir artık. Sergi değerinin mutlaklaştırılması kendini görünürlüğün zorbalığı olarak dışa vurur. Sorun kendi başına resimlerin sayısındaki artış değil, resim olmak yönündeki ikonik zorlamadır. Her şey görünür olmak zorundadır. Şeffaflık mecburiyeti görünürlüğe tâbi olmayan her şeyi şüpheli bulur. Şiddeti buradadır. (s.29)

Her mesafe şeffaflık toplumuna ortadan kaldırılması gereken bir olumsuzluk olarak görünür. Mesafe iletişim ve sermaye dolaşımlarının hızlanmasına engel oluşturur. Şeffaflık toplumu kendi iç mantığı gereği her tür mesafeyi yok eder. Sonuçta şeffaflık bakışın, gördüğü her şeyle rasgele ilişkiye girmesi yani “fahişelik”tir. (s.30)

Alet hedefine doğrudan yönelir ve işe koyulur. Zarafette ise dolambaçlı ya da dolaylı bir şeyler vardır. Davranışların ve biçimlerin, eylemin çevresinde adeta oynayarak dolanan ve hedefe yönelik ekonomiyle ilgisi olmayan serbest oyununu şart koşar zarafet. Yani zarafet hedefe yönelik eylem ile müstehcen çıplaklık arasında yer alır. (s. 39)

Sırdan yoksun, şeffaflaşmış, sadece teşhir edilmişliğine indirgenmiş çıplak yüz müstehcendir. Sergi değeriyle patlayacak kadar dolmuş face pornografiktir. (s.40)

Güzel olan gösterinin anlık parıltısı, dolaysız uyarısı değil, zamanın sessiz ardıl ışıması, fosforışısıdır. Güzelliğin zamansallığı olay ya da uyarıların birbirini hızla izlemesinde değildir. Güzellik bir çömezdir, gecikmeli gelir. Şeyler, rayihalar yayan güzel özlerini ancak zaman geçtikten sonra açığa vurur. Bu öz, fosforışıyan zamansal katman ve tortulardan oluşur. Şeffaflık, fosforışısı saçmaz. (s.51)

Tiyatro dışavurum alanıdır. Ama burada dışavurulan, ruhsal iç dünyanın görünümleri değil nesnel duygulardır. Bu nedenle de sergilenemez, temsil edilirler. Günümüz dünyası eylem ve duyguların temsil edildiği ve yorumlandığı bir tiyatro değil, mahremiyetlerin sergilendiği, satıldığı ve tüketildiği bir pazardır. (s. 53)

Tecrübe başkasıyla karşılaşmaktır. Yaşantıdaysa insan her yerde kendisiyle karşılaşır. Narsistik özne kendini sınırlayamaz. Varlığının sınırları bulanıklaşır. Bu yüzden de kalıcı bir kendilik imgesi oluşamaz. Narsistik özne kendisiyle o denli kaynaşmıştır ki kendisiyle oynaması mümkün değildir. Depresyona düşen narsisist sınırsız kendine-teklifsizliğinde boğulur. Narsisisti kendinden uzaklaştıran bir boşluk, bir namevcudiyet yoktur. (s.56)

Şeffaflık toplumu ışık olmaksızın içini gösterir. Aşkın bir kaynaktan çıkan o ışıkla aydınlanmaz. Aydınlatan bir ışık kaynağı değildir şeffaflığı sağlayan. Şeffaflığın ortamı ışık değil, aydınlatmak yerine her şeyin içinden geçen ve her şeyi içi görünebilir kılan ışıksız bir ışınımdır. Bu ışınım, ışığın aksine müdahaleci ve delicidir. Ayrıca metafizik ışık hiyerarşiler ve farklılıklar yaratarak düzeni ve yön bulmayı sağlarken bu ışınım homojenleştirici ve düzleştirici bir etki gösterir. (s.59)

Güven ancak bilmek ve bilmemek arasındaki bir durumda mümkündür. Güven, hakkındaki bilgisizliğime rağmen öteki ile olumlu bir ilişki kurmak demektir. Bu da bilginin mevcut olmadığı durumda eylemi mümkün hale getirir. Her şeyi önceden bilmem durumunda güven gereksizdir. Şeffaflık her tür bilgisizliğin ortadan kaldırılmış olduğu bir durumdur. Şeffaflığın hâkim olduğu yerde güvene yer yoktur. “Şeffaflık güven yaratır” yerine “şeffaflık güveni ortadan kaldırır” demek gerekir. Şeffaflık talebi, güven kalmadığında yüksek sesle dile getirilmeye başlar. (s. 70)

Aktaran: Ömer Ertürk

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Facesiz , 04/09/2019

    Teşekkürler…

    Byung Chul Han’ı tanımış oldum. Tespitleri çok iyi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir