Gözlerimi pamuktan bir kumaş parçasıyla, ellerimi de bir urganla bağladılar. Başımdan aşağı bir kova su döktükten sonra beni dövmeye başladılar. Sürekli “Neden?” diye soruyorlardı. Bir şey yapmadığımı söyledikçe dövmeye devam ediyorlardı. Sustum, gene vurdular. Dizlerimin üzerine yığıldım. Ellerim arkada birbirine bağlı olduğu halde neredeyse secdeye vardım. Ağzımdan akan kanın başımdan akan sudan daha fazla olduğunu hissettim. Bitkin düşmüştüm. Onlar, benden de bitkindi. Kapı çalındı. Biri kapıya bakarken diğeri bana küfürler yağdırmaya devam etti. İçeri girenin gölgesinin soğukluğunu üzerimde hissettim. Gelenle bir şeyler konuştular. Daha sonra o soğuk gölge odadan ayrıldı. Kendi aralarında da bir şeyler konuştular. Ne konuştuklarını duyamadım ama yolunda gitmeyen bir şey vardı. Biri koluma girdi ve beni ayağa kaldırdı. Ayakta duracak halim olmadığını görünce diğeri de diğer koluma girdi. Beni başka bir odaya götürdüler. Gözümü açtılar. Odada bir lavabo bir de yemeklerle donatılmış bir masa vardı. Biri, “Yemeğini ye. Karnını iyice doyur. Sonra da ortalıktan kaybol.” dedi ve beni öylece bırakıp yan odaya geçtiler. Ben elimi yüzümü iyice yıkadıktan sonra sofraya oturdum. Birkaç kez “Yemeğini ye. Karnını iyice doyur. Sonra da ortalıktan kaybol” sözü odanın içinde yankılanır gibi oldu. Bu yemekleri yiyip nasıl kaybolabilirdim? İşkillendim ve korktum. Hemen sofradan kalktım. Odanın kapısı açıktı. Başımı kapıdan dışarı çıkardım. Önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa baktım. Kimsecikler yoktu. Çıkış kapısı da hemen sağımdaydı. Koşarak çıkış kapısına vardım. Kapıyı açıp bir adımımı dışarı atar atmaz, özgürlüğümün ilk nefesini alamadan suratımın ortasına sağlam bir yumruk yedim. Yaklaşık on dakika önce onlarcasını yemiştim ama bu hepsine bedeldi. Sırt üstü yere yığıldım. Suratıma yumruğu vuran siyah takım elbiseli adamın üzerimden atlayıp içeri girdiğini gördüm. Gözlerim kararırken de birkaç silah sesi duydum.
Uyandığımda soğuk bir odadaydım. Ellerim ve gözlerim bağlıydı. Tepemde odanın tek ısı kaynağı olan bir ampulün sallandığını hissediyordum. Burnum sızlıyordu. Bana doğru yaklaşan birileri vardı. Yumurta topukların mermerle buluştuğunda çıkan sesler, buradan kurtulamayacağımın garantisi gibiydi. Buradan çıksam da çıkamasam da böyle devam edecekti bu film, böyle dönecekti bu dünya, sürprizlere kapı aralamadan…
Muhammet Emin Oyar
1 Yorum