Sarı şapkalı dolmuş, yokuşu uçarak çıkıyor, öksürüp, tıkanarak iniyordu tavşan misali. Trafik ışıklarından muaf tutulmuş olacak ki, hiçbirinde durmuyor, son sürat gazlıyordu. Yarı açık camdan serin poyraz vuruyor yüzüme. Birkaç boş yer olmasına rağmen ayaktayım. Nedenini bilmiyorum. Çocukluğumdan kalma bir çekingenlik belki de. Ayakta olmayı, kalbin teyakkuzda olma haline benzetiyorum. Sır, hazır olmakta saklı. Uyanık olmalı insan, beklenmeyecek olanı bile dizinin dibinde hissetmeli. Olacaksa yarına bırakılmaz. Her olanda bir bildiği vardır Allah’ın. Sol elim askıda, diğer elimde; tıp fakültesine başlayacak olan kızımın, dönem kitaplarının yazılı olduğu bir liste. Lippincott Biyokimya, Guyton Fizyoloji ve dahası… Okuması bile zor, bu çocuk on sene nasıl okuyacak bunları. Yaşlandık. Elli yedi yıldır kuru havadan semirdiklerim ile büyüyorum, ne garip. Şimdiye dek babamdan on yıl daha fazla hayat sürmüşüm. Farkımız ne? Son sözü yalan dünya olmuştu rahmetlinin. Ondan ne kadar fazla yaşasam da, tam otuz beş yıldır, ben de hep aynını söylüyorum; yalan dünya. Fâni olanı fark etmek, samimi bir tefekkürün armağanı olsa gerek.
Dolmuşa binmeden yayıncıyı arayıp, hele bir bakıverin, şu kitaplar kaç para tutuyor demiştim. Ölçtü, biçti telefondaki delikanlı. Yedi yüz otuz lira beyefendi deyip çekildi. Cebimi yokladım. Tam takır. Son paramı sabahleyin faturalara yatırmışım. Bozuklukların kendine hayrı yok. Olsun, mühim değil. Derslerin başlamasına daha on altı gün var. Allah büyük, ayın on beşine şunun şurasında ne kaldı? Son güne bırakmamalı ama. Üzülür yavrucak. Hem bir hediyede alamadık okulu kazandı diye. Yarın sipariş vereyim de sevinsin. Çok emek verdi. Kurban olduğum Mevlam da emeğini zayii etmedi. Emeklilik zor. Bir yerden para bulmalı ama nereden? Dur bakayım, evet, Lütfi Bey’e gidebilirim. Aybaşına kadar bin lira ödünç istesem yok demez herhalde. Hem o değil miydi, ustacığım çok emeğin var. Yaptığın böreklerin, yetiştirdiğin ustaların ünü tüm memleketi sardı. Ne zaman dara düşersen uğra diyen? Hey gidi Ayşe Hanım! Hallolur bey kederlenme der bir çay daha çekerdin bardağıma, yanımda olsaydın. Kınalım. Kızının doktor olacağını görse ne çok mutlu olurdu. Rabbim dünya ayrılığı verdi amma ahiret ayrılığından korusun.
Kafam kazan gibi oldu motorun sesinden. Namı diğer Magirus. Derken, sırık gibi uzun, yapılı bir genç… Dikildi durdu önümde. Evladım az öte git dedimse de kulak asmadı lafıma. Garip garip bakmaya devam etti. Sonra bir çırpıda yakamı topladı. Ya hu kazık kadar adamsın utanmıyor musun el âlemin karısına kızına bakmaya deyiverdi. Yok, bey evladım bir yanlışlık olmalı. Pek dalgındım. Hanım kızımın yaşında evladım var benim dedimse de dinletemedim. Tek söz daha etmeden koca kafasını burnuma bir yapıştırdı ki sormayın, gözümde şimşekler çaktı. Her yer karardı birden.
***
Ulan adama bak hiç utanma arlanma kalmamış. Bir eli çenesinde, gözünü ayırmadan bakıyor kadına. Vazgeçer diye mühlet verdim. Ben diyeyim on dakika, sen de on beş. Cık. Yok bilader. Adamın ar damarı çatlamış. Mıyıl mıyıl bakıyor. Dudaklarıyla da bir şeyler homurdanıyor ki iyice sinir oldum. Sanki gel beni döv diyor. Baktım ayarlanacağı yok. Memleketin namusunu sahipsiz sanıyor demek ki. Palamut ağacı gibi bittim önünde. Beni fark edince ayıktı tabiî. Şaşkın, yaşlı amca numarasına yatıp, bilmeze vurdu işi. Yok, evladım, ben şey, şöyle de böyle de falan filan. Yutacak göz var mı bizde? Yok tabiî. İzin vermedim daha fazla konuşmasına. Çaktım kafayı. Dolmuşun içinde bağırışlar çağırışlar. Hak etti, vur be diyenini mi ararsın, aman yaşlıdır kardeş affet bu kez diyenini mi. Birkaç yumruk daha sallamama fırsat kalmadı. Zaten bir deri bir kemik, yığıldı olduğu yere. Elimde kalır diye de fazla ısrar etmedim ikinci tekmeden sonra. Ölür de başıma kalır. İş almayayım şimdi. Zaten amirle aramız limonlu. Bu arada şoför dolmuşu çoktan çekmişti sağa. Aman abi dertsiz başıma dert açacaksınız diyerek aşağı atladı. Açtı kapıyı, röntgenciyi kucaklayıp kaldırıma attı.
Ya hu yaşlıdır hiç acımadın mı arkadaş?
Aldırmam ben yaşa başa. Ne hali varsa görsün. Herkes akıllı olacak. Mahallenin namusuna göz dikmenin diyeti neymiş öğrensinler.
O da doğru.
***
Sultan Hamamı’nın önünden caddeye inerken gözüme ilişti yaşlı adam. Kıyafetleri üzerinde paralanmış, her bir yanı kan içinde kalmıştı. Gelip geçenler ona uzaktan bakıp yollarına devam ediyordu. Çekinerek de olsa yanına gittim. Neler olduğunu, bunu ona kimin yaptığını sordumsa da yaralarıyla uğraşmaktan bana cevap veremedi. Yardım etmeliydim. Sarıp sarmalayıp kaldırmaya çalıştım ama güç yetiremedim. Az ilerideki simitçiden yardım istedim. Duymazdan geldi sırıtarak. Ne vicdansızlar var Allah’ım. Yanımdan geçen birkaç liselinin yardımıyla az ilerideki banka kadar taşıdık onu. Çantamdaki suyu çıkarıp yüzünü yıkadım, ensesini ıslattım. Biraz olsun rahatlamış, nefes alışı normale dönmüştü az sonra. Bunu size kim yaptı diye sordum. Ben de bilmiyorum ki evladım derken ağzının kenarından hâlâ kan sızıyordu. Bu arada okul zili çaldı. Birinci sınıfa henüz başlayan kızımı almalıydım. Sınıftan çıktığında beni göremezse çıldırırdı. Ambulans çağırdım. Adresi verip yaşlı ve yaralı birisinin acilen müdahaleye ihtiyacı olduğunu söyleyerek telefonu kapadım. Yapabileceğim bu kadardı. Şimdi düşünüyorum da, belki de olur olmadık bir işe karışmıştı ve onu sağlamından dövmüşlerdi. Neyse, kötü düşünmemeli. Geldi, geçti işte. Ben şu yemekleri servis edeyim.
***
O gün beş çayı için Mervelerde buluşmuştuk. Börekler geldi, çörekler gitti. Son dakika dedikoduları dinlenildi Aydan’dan. Muhabbete o kadar dalmışız ki az kaldı eve geç kalıyordum. Eee, efendi beyler işten dönecek. Yemekleri hazır olmalı. Neyse, dolmuş durağının önünden geçerken ne gördüm zannedersin?
– Ne gördün kız?
Adamcağızın biri tepetaklak olmuş yatıyor. Dikildim kaldım. Şaşkınlıktan parmağımı ısırmışım. Eli yüzü kan kasap bir görsen. Yanında birisi sürekli telefonla konuşuyor. Doktor çağırıyormuş. Sonradan, ambulans seslerini duyunca anladım. Neyse o da gitti kayboldu. Ben hâlâ gözlerimi belertmiş bakıyorum adama. Dövmüşlerdi galiba. Kız görsen bir de gariban bir de gariban sorma. Büzük büzük bakınıyor etrafına. Kimseler de yardım etmiyor.
– Ee Sonra?
Simitçiye gittim. Sordum, ne olmuş kardeşim bu adamcağıza diye. Simitçi de laf anlatmaya yer arıyor gibi bir başladı konuşmaya ki susmak bilmedi.
– Ne olmuş kız anlatsana.
Anacım, adamı dolmuşun içinde pataklayıp aşağı atmışlar. Dolmuş giderken içindekiler hâlâ bağırıyormuş; yazıklar olsun, yaşından başından utan. Mahallenin namusunu kimseye iki paralık ettirmeyiz falan diye.
– Desene adam sapıkmış?
Valla ben bilmem anam, simitçinin yalancısıyım. Durduk yere kimsenin günahını almam. Ama pek de tekin görünmüyordu herif ne yalan söyleyeyim. Boş yere o yaşta ki adam da dövülmez hani.
– Peki, sen yardım etseydin ama yazık.
Yok bacım. Saate baktım, tam yarım saat orada oyalanmışım. Bir taksiye el ettim. İlk durana atladım. Aman dedim ağabey, beni şu adrese çarçabuk yetiştir.
– Enişte gelmeden varabildin mi bari eve?
He ya, vardım, varmam mı? Sonra herifin çenesini kim çekecek!
***
Ne demek simitleri neden aldın baba? Torunum istedi de aldım ya hu! Siz de bir dede torun gezelim, eğlenelim izin vermiyorsunuz vallahi diyerek çıkıştım geline. Neymiş efendim, biz de istiyoruz ki dışarıda yapılanları yemesin. Nerede nasıl yapıldıkları bile belli değilmiş. Temiz mi pis mi bilmiyormuşuz. Lafa bak! Gençlerde hürmet kalmadı canım. Biz de dışarıda yer içerdik ama bak yetmişe merdiven dayadık çok şükür. Azıcık da mikrop kapacak çocuk. Bağışıklığı güçlensin. Yoksa on sekizine geldi mi üşütür düşer yatağa hafazanallah! Hem simitçinin verdiği para üstü de dilenciye gitti. Çocuk bir taşla iki kuş vurdu. Dedesinden simit isterken bankta oturan adamın da rızkına vesile oldu. Siz gençler ne bilirsiniz ki hayatı. İnsanlar aç be kızım aç. Yoksa elli yaşında adam oturup da niye dilensin. Derdi ne ki?
***
Acil serviste gerekli tetkikleri yaptıktan sonra, korkulacak bir şeyim olmadığını, her ihtimali göz önünde bulundurarak beni bir süre müşahede altında tutacaklarını söyledi doktor. Allah razı olsun tertemiz çocuk. Elinden yüzünden nur akıyor. Anası babası ne kadar gurur duysa az vallahi. Aaah, yavrum, Eminem. Senin doktor olduğun günleri görmek de nasip olur inşallah. Sahi, ben çocukları arayıp başıma gelenleri söylemedim daha. Çok da bir şey olmadı bereket. Merak etmişlerdir. Lütfü Bey’e de gidemedim. Hayırlısı. Yarın ola hayır ola. Her şey de vardır bir hayır. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
Kerim Kolat
2 Yorum