Bahar Dalı

Adam elinde bir bahar dalı tutuyordu.

Arabaların arasından geçip, kalabalığın arasına karışmıştı. Kalabalık işe, alış-verişe, maça, mitinge gidiyordu. Gökte kuşlar uçuyor, bulutlar yüzüyordu. Güneş ne güzel açıvermişti, bir beyaz zambağın maviler arasından çıkması gibi. Rüzgâr denizi hafifçe okşuyor, birkaç dalga, birkaç köpük kendi aralarında oynaşıyordu. İriyarı bir görevli kalabalık arasında yürüyen adamı seçti, durdurup karşısına geçti:

-Niye kırdın lan bu dalı?

-O dal değil, el, dedi adam.

Görevli dala baktı, dal yoktu. Bu defa adamı tepeden tırnağa süzmeye başladı. O kadar süzdü ki, gözlerinde adamın tuzlu tortusu kaldı. Bayağı gözleri yaşardı görevlinin. Tedirgin olmuştu, kimse görmüş müydü acaba gözlerini. Koca adam ağlıyordu. Bahar dalı bu, ne yapacağı belli olmaz. Adam görevlinin elini sıktı.

-Hoşça kal, dedi ona. Bir dahaki sefere beni de al yanına.

Görevlinin yüzünde acı bir tebessüm. Bir akasya dikmeyi kurdu avlusuna. Adam, elinde bahar dalı, bir kavşakta ayrıldı kalabalıktan. Köşeyi dönerken kadına az daha çarpışayazdı. Kadının elindeki paket sayısı azdı, ama yine de usulünce serpiliverdiler yere. Tıpkı filmlerdeki gibi. Birlikte, zarifçe eğilip toplarken paketleri, adam:

-Reklam oldu galiba, dedi. Kadın:

-Zararı yok, alışkınım, böyle bir sahnede tanışmıştık eşimle, diye verdi cevabını. Bahar dalı ikisinin arasında duruyor, seyirci “Ne olacak şimdi?” diye soruyordu.

Yönetmen:

-Kaldırın şu dalı aradan, diye kükredi.

Adam ağır ağır uzaklaştı oradan. Geride solgun bir imaj kalmıştı sadece. O gece rüyasında adamı gördü yönetmen. Ter içinde uyanırken esefle “Tüh, kaçırdık…” diye mırıldandı içinden.

Adam yüksek binaların, pahalı mağazaların, tünel ile tramvayın, istek şarkıların arasından geçti. İki fuar, bir sergi dolaştı. İş aradı, işçilerle karşılaştı. Bir öğrenci eylemine katıldı, birkaç slogan attı.

Rehavet çökmüştü üzerine, dala baktı, “Yorduk garibi” dedi kendine. Gelip geçtiği yerler, insanlar etrafında bir hâle, bir büyülü buhur dalgalanıyordu. Cümle mahlûkat gerinerek sanki uyanıyor:

-Allah, Allah… Ne oluyor? diye birbirine soruyordu.

Adam dalı en nihayet bir çocuğa verdi.

Çocuk dalı, dal çocuğu kucakladı.

Ortada ne dal, ne çocuk, ne el kaldı.

Adam, memnun, mesut, dudaklarında bir ıslık, çekip gitti.

-Kim bu adam ya…

Mustafa Kutlu

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir