Yeni yazarımız Süleyman Mete’nin Edebifikir için kaleme aldığı öyküsünü yayınlıyoruz. Edebiyat âlemi gardını alsın zira Süleyman Mete, sarsıcı öyküleriyle Edebifikir’de.
***
Cengiz, her gün yaptığı gibi evinden çıkarken kapısını hiçbir zaman çalmayan güneşe sitemkâr bir bakış atıp şehrin berbat sokağında yürümeye başladı. Sahile doğru yola koyuldu; peşinde evde unuttuğu cüzdanını, ödemediği kirası ve kedisinin iki gündür eve gelmemesini düşünerek.
Güneş uzun zamandır ilk kez tenine bu kadar yakın olmuştu. Çıkardı deri montunu ve şimdilik bedeninin bir kısmını armağan etti güneşe. Sağa dönüş yaptığında bir kez daha anladı her şeyin gelip geçici olduğunu. Dar, kirli ve binalarla çevrili, güneşin vizeyle dahi girmeyi başaramadığı sokağın soğuğu, adeta bir anne gibi emretti “oğlum üstünü giy, üşütürsün, cırcır olursun!” diye. Annesine karşı gelemediği zamanların acısını sokaktan çıkardı, enterasan ve bir o kadar da küfürlerle.
Elleri cebinde yürürken, Bakkal Hulusi’nin itici gülümsemesine kapılıp içeri girdi.
-Merhaba Hulusi
-Ooo! Cengo. Naber?
-İyiyim, eyvallah. Tütün var mı?
-Fabrika çıkışlı, bol kimyasallı var Cengo.
-Kalsın istemem. Kolay gelsin Hulo.
Bakkal Hulusi’nin gereksiz samimiyetine içinden jargonunun ağır hislerini birleştirerek bir kaç cümle kurdu ve sahile yürümeye devam etti. Saatin yavaşlamasını sağlama düşüncesiyle, adımlarını hızlandırıyordu. O hızlandıkça, akrep ve yelkovan, saniye çubuğunun direktifleriye daha hızlı hareket ediyor, resmen Cengiz’le dalga geçiyordu. En son Eskişehir’e gitmek için evden dışarı çıktığında açmış olduğu şarkı olan “Madrugada – Honey Bee” çalıyordu. O gün treni kaçırmıştı. Belki şimdi Asya’yı.
Saat 15:36. Üsküdar bilindik Üsküdar işte. Saçma sapan martı bağırışları, geçen vapurlar, trafik senfonisinin korna resitali ve öldürdüğü balıkları satan balıkçılar… Her şeyin aynı olduğunu görmek, içini biraz olsun rahatlatmıştı. Bunları ele alarak yaptığı çözümleme sonucunda Asya’nın da aynı olduğunun garantisini kendisine vermişti.
İnsanlara, Güney Amerikalı yetenekli futbolcular misali çalım atarak ilerlerken, kaleyi gördü. Asya’yla karşı karşıyaydı. Mesafe vardı ama. Yavaşladı. Kontrol etti kendini. Baktı. Gözlerindeki ateşin, duygularının nefretine bağlamak onun için zor olmadı. Yanına geldi.
-Beklettim mi?
-Her zaman ki gibi Cengiz!
-Seçimi yanlış yaptım yine.
-Seçim?
-Şarkıyı yanlış seçtim Asya. Özür dilerim.
-Cengiz ben de şarkımı yanlış seçmişim. Bu yüzden değiştirip gidiyorum.
-Buradaki şarkı ben miyim Asya?
-Evet. Söyleyeceğin bir şey var mı? Gitmem gerek. Mühim işlerim var.
-Asya, en büyük hatam seninle sürekli burada görüşmemizdi. Yani şöyle. Ben seninle tanıştıktan sonra kaybettiğim akbilimin yenisi çıkarmadım. Bu yüzden hep sen de kaldım. Asya’da.
1 Yorum