“İsmet Özel’de Türklük Kavramı” dosyamızın ikinci yazısını Davut Bayraklı yazdı.
“Sakson kölelerinin boyunlarında bir halka olurdu ve bu halkada efendilerinin isimleri yazardı. Türkiye’de aydınların durumu da bu.”
***
Kolonileştirmenin psikopatalojisi konusunda yirminci yüzyılın en önemli ismi olan Frantz Fanon 1925 yılında Martinik’te doğmuş ve 36 yaşında omurilik kanserinden hayatını kaybetmişti. Yirminci yüzyılda kolonileştirme konusunda birbirinden derin yazıları kaleme alan bu ilginç zekâ Fransa’nın Cezayir ile savaşında, kendisine Cezayir tarafında saf tutmuştu.
Bir ülkenin zenginliğinin, o ülkenin sömürülmesine, kolonileştirilmesine neden olamayacağını savunan Fanon, siyah adam ve beyaz adam üzerine ortaya koyduğu fikirleriyle büyük dikkat çekmiş bir isim. Batının hastalıklı kafasını analiz ederek işe başlayan bu büyük düşünür, siyah adamın, beyaz adamın elinde nasıl oyuncak haline geldiğini ortaya koymuştu.
İlk eseri olan “Siyah Deri Beyaz Maske” de kolonileşmeye açık hale getirilmiş bir toplumun ve özelde de bireyin ruhsal olarak yaşadığı etkiyi tespit etmişti. “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabındaysa, sömürüye açık hâle getirilen toplumları uyarmaya çalışan Fanon, şiddetin kurtuluştaki konumu üzerine değerlendirmeler, tespitler ve çözümlemeler yapmıştı. Sömürgeci güçler, aslından, ruhundan koparılan insanları kolonileştirme mantığı içerisinde asli değerlerine karşı utanma ve aşağılık duygusu hastalığına maruz bırakırlar.
Frantz Fanon’un siyah adam üzerinde yaptığı ve beni çarpan en önemli tespiti onun köleleştirilmesi, kolonyanizme uğratılması adına, “isimlendirilmesi, adlandırılması”dır. Fanon, bir kişinin, toplumun ya da her hangi bir gücün, bir şeye sahip olmak için öncelikle onu yeniden isimlendirerek, tekrar tanımladığına değinir. Bu tanımlama veya isimlendirme işlemi, üzerinde yapılan nesnenin -ki burada nesne siyah adamdır- kendisine ait olduğunun en önemli delili konumundadır. Beyaz adam; “Madem bunu ben tanımladım ve ismini ben verdim, o zaman bu benimdir.” der. İşte Fanon aynanın kör tarafında kalan bu kirli oyunu fark edince, ilk iş olarak, kendisi dışında, ama kendisine ait olarak yapılan adlandırmalara, tanımlamalara karşı çıkar. Burada Fanon’un yaptığı şey aslında sömürülme, köleleştirilme, ikinci sınıf insan olarak tanımlanma zihniyetinin reddidir. Fanon, kendini tanımlayarak ve yeniden isimlendirerek, kendisine sahip çıkıyor ve üzerinde hak iddia edenlerin her hakkının bâtıl olduğunu da ilan ediyordu. Yayımladığı üç eseri de hep bu mantık süzgecinden geçmiş eserlerdir bana göre.
1963 Türkiye’sinde şiirlerini yayınlamaya başlayan İsmet Özel, o gün bugündür Türk şiirinin yaşayan en önemli üç şairinden birisidir. Tartışmasız sağ ve sol olarak adlandırılan gurupların kabul ettiği bu zekâ, zamanla şiirini olgunlaştırırken, düşünen ve fikir üreten yönünü de geliştirmiştir. Özellikle 1980 sonrasında yayımladığı şiir ve fikir eserleriyle Türk düşünce hayatı için ne kadar önemli bir isim olduğunun da altını ısrarla çizmiştir.
Son yıllarda fikirlerini açıklamaya devam eden Özel, özellikle “Türk, İslam, Komünizm, Alevi, Sünni, Şii…” gibi kavramlar üzerinden yaptığı yeni tanımlamalarla ezber bozuyor. Alışkanlıkların hâkim olduğu bir fikir dünyasında, kendine ait fikirleriyle ve farklı söylemleriyle ortaya çıkınca birçok kesim tarafından “şovenist, faşist, ırkçı” gibi ithamlara maruz kaldı. Aslında bunların hepsi benim için anlaşılabilir şeylerdir. Zira düşünmenin bu kadar ucuzlaştığı bir ülkede, düşünen aydının bir hindiden farkının kalmadığı bu sözde entelektüel ortamda İsmet Özel ve onun kendi zamanını aşan fikirlerinin değeri elbette bilinemeyecektir. Hani, “Altının kıymetini sarraf anlar!” babından kendime pay çıkarıyor değilim. Böyle bir derdim de yok.
İsmet Özel’in Türk ve Türk milliyetçiliği tanımlamaları bu yazdıklarımızın temelini oluşturuyor. Özellikle “Bir Akşam Gezisi Değil, Bir İstiklal Yürüyüşü 1” isimli eserinde detaylı olarak ortaya koyduğu Türk ve Türk Milliyetçiliği fikri bu ülkede yıllardır tekrarlanan ve batı kafalı yarı aydınların dillerine doladıkları ezber düşünceleri paramparça etmiştir. Batı metodolojisiyle “millet” ve “Türk” tanımı yapan, düşüncesinin temellerini kendine düşman bir zihniyetten alan, kendisini “adlandırmak” ve “tanımlamak” isteyen efendilerin dümen suyuna giden güruh elbette ki, İsmet Özel’in zihin prangalarını kıran çıkışına karşı sessiz kalmayacaktı. Onlar, şu an hali hazırda var olan sistemin devamından yanalar. Zira efendileri onları isimlendirmiş, onlara özel tanımlamalar yapmıştı. Bu güruh mutlu bir “Sakson köleleri” durumundaydılar ve bundan da hiç rahatsız değillerdi. Merhum Cemil Meriç, Türk aydınını “Sakson köleleri”ne benzeterek “Sakson kölelerinin boyunlarında bir halka olurdu ve bu halkada efendilerinin isimleri yazardı. Türkiye’de aydınların durumu da bu.” diyerek tarif ediyordu.
İsmet Özel’i “Türk ve Sünnilik” vurgusu nedeniyle eleştirenler, onu anlamak için çaba sarf etmediklerini ne zaman hatırlayıp bir anlama çabası içine girecekler bilemiyorum. Ancak Özel’i savunanlarında burada biraz düşünmeleri gerektiği kanaatindeyim. Zira İsmet Özel, inandığı ve düşündüğü şeyleri gayet açık ve net bir şekilde ortaya koyarken, onu sevenlerin “aslında öyle değil de…” ya da “esasında söylemek istediği şey” gibi cümleler kurmaları biraz tuhaf bir durum. İsmet Özel, şerh edilmeye en son gerek duyulacak isimler arasında bile değildir. Kendi şerhini, kendisi zaten düşüyor. Bu konuda başkalarının ortaya çıkması çok gereksiz bir durum bence!
Frantz Fanon’a tekrar dönecek olursak, onun kendi insanını sömürgeleştirmeye çalışan kolonyal mantığa karşı çıkış noktasını oluşturan adlandırma, tanımlama durumu, burada kilit bir konumdadır. Fanon, kendisini tanımlamaya çalışanlara karşı çıkarak, kendisine “ne olduğunu” söyleyenlere, “ben sizin dediğiniz şey, ya da tanımladığınız şey değilim; ben buyum!” der. İşte Martinikli ve Fransız hayranı Fanon’un, Cezayir bağımsızlık savaşında Cezayir safında yer alan, sömürülen halkların savunucusu bir fikir önderine dönüşmesine sebep olan hareket noktası bu düşüncelerle ateşlenmişti.
İsmet Özel meselesine gelecek olursak; İsmet Özel’e göre “Türklük bilinci ırkî bir şey değil, kültürel bir şey değil, tarihi bir rolün kavranılmasıyla oluşan bir şey.” (Bir Akşam Gezisi Değil, Bir İstiklal Yürüyüşü 1, Sy, 216) Türk nedir dediğiniz zaman da Özel’in yaptığı tanım farklıdır. Özel’e göre “Kâfirle çatışmayı göze alan Müslümana, Türk denir.” (Bir Akşam Gezisi Değil, Bir İstiklal Yürüyüşü 1, sy, 276)
Yani Özel, bugüne kadar kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sömürerek, milli ve manevi değerlerini alt üst etmek isteyen, bir nevi beyaz adam/üstseçkin gibi davranmaya çalışan mutlu azınlığa karşı reddiye çekmiştir. Bu ülkenin fikir dünyasında batılı metodoloji hastalığıyla yapılan tanımlamalar üzerinde ciddiyetle düşünerek, bizim sahibimiz olma edası taşıyan seçkinlere karşı durmuştur.
Bugün için Özel’in bu kadar eleştirilmesi ya da belli çevrelerce geçiştirilerek, görmezden gelinmeye çalışılmasının da ana nedeni kanaatimce budur. Zira siz eğer İsmet Özel’i, isimlendirmeye ve tanımlamaya çalışırsanız bunu yapamazsınız. Zira Özel, Kur’an ve Ehl-i Sünnet merkezinden hareketle kendisini, yine kendisi tanımlamış ve bu meseleleri bir karara bağlamıştır. Bu yüzden İsmet Özel’e karşı başarısız olunacağı gün gibi ortadadır. Ancak Özel’in etki alanının geniş olması ve başkalarını uyandırması ihtimaline karşı en azından onu “yok sayma, görmezden gelmeye çalışma” durumu ortada olan bir gerçektir.
Son tahlilde şunu söylemek yerinde olur: İsmet Özel, düşünce dünyamızda attığı naralarla düşünmeyen, sahtekârca tanımlamalar yapan, üstseçkin, elit, yarı aydın güruhun uykusunu kaçırmaya devam edecek.
İsmet Özel dosyasının diğer yazıları:
- “Modernizm Anti-Türk Bir Şeydir”
- Bir Frantz Fanon Cümlesinden İsmet Özel’e Çıkmak
- Türkiye’nin Geleceğini Nasıl Elde Tutabiliriz?
- İsmet Özel Şovenist midir?
- İsmet Özel Nerede? Onu Nasıl Anlıyoruz?