1. Malumunuz Edebifikir merkez üssü İstanbul’da yer alıyor. Son çeyrek asırda çarpık kentleşme ve tüketimin artmasıyla, Türkiye’de kapitalizmin merkezi haline getirilen İstanbul’da bir geleneğin mümessili olan ustalara, namıyla anılan meslek erbaplarına rastlamak epey zorlaştı. Özellikle taşra kırsalında yaşayıp kalbi Edebifikir aşkıyla yanan okurlarımıza duyurulur, sitemiz için röportajlar yapın. Çünkü kalbimizin derinlerinde hissediyoruz, onlar bir yerlerde direnmeye, nümayiş ateşini harlamaya devam ediyorlar. Adana’da üç nesildir mumbar dolması yapan bir usta, maymun logolu tekstilcilerin karşısına dükkan açan bir manifaturacı, Mersin’de hindi kapama yapan bir tantunici, Edirne’de kasnak ve süpürge imal eden bir roman, Ağrı’da kızak çeliği döven yaşlı bir demirci, Bursa’da, nasırlı elleri suyla bilenen bir bıçak ustası, Antalya’nın binlerce dekarlık seralarına baş kaldıran bir iki büklüm rençper muhakkak vardır…
2. Şehrinizdeki delilere yazılarımızı okuyun ve ayrılırken bizim için dua etmelerini sağlayın. Delilerden zarar gelmez, unutmayın!
3. Yazı ve şiirler reddedilince editor@edebifikir.com adresine Scud füzesi atmaktan vazgeçin. Körfez Savaşı’nın üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti, modern soğuk savaş tekniklerinde uzmanlaşmayı deneyin. Yazı ve şiirleriniz kabul edilmiyorsa, belki de editörümüz çikolata krizine girmiştir. Siz meseleyi anladınız!
4. Hobbes’a göre, tüm insanlar kötü doğar. Hobbes sonuçta Hristiyan bir kültürde yetişmiş. İlk günah anlayışından etkilenmiş haliyle. Ama biz, her bebeğin bir umut olduğunu ve günahsız doğduğunu biliriz. Aynı şekilde okurlarımızın da yazılarımıza önyargısız bir şekilde yaklaşmalarını istiyoruz. Önyargı kötüdür. Kötülük ise çekici…
5. Şerif Mardin’in kavramsallaştırdığı ”mahalle” düşüncesi üzerine kafa yorun. Yazmak konusunda iddia sahibi iseniz, yatay yönlü okumayla Karagümrük Spor Kulübünde forma giyebilirsiniz, nitelikli edebiyat üretimi için dikey yönlü bakış açısı her yazarın üzerine vaciptir.
6. Şiirlerinizi geri çevirmenin tarifi imkânsız hazzı, hayat mesaimizden çaldığınız kıymetli zamanları geri getirmiyor. Lütfen, çok rica ediyoruz, şiirlerinizi yazdıktan sonra en az üç ay derin dondurucuda saklayın. Sanki hiç yazılmamış gibi unutun. O üç aylık süre zarfında, gücünüz nispetinde bol bol şiir okuyun. Mevsim sebzelerinin yeşillenip salçaların kaynatıldığı, tam ayvaların çiçek açtığı zamanlarda şiirinizi derin dondurucudan çıkarıp çözülmesini bekleyin. Çözülen şiiri kevgirden geçirip kaya tuzuyla marine edin. Bir hafta kadar evinizin damında kurumaya bırakın. Kuruyan şiiri aynanın karşısında yüksek sesle okuyun. Etrafınızda turşu kuran, külden sabun yapan, sabahın köründe türüf mantarı avına çıkan rahatsız birileri elbet vardır. Onlara eserinizden tattırın ve muhakkak onaylarını alın. Tamam, işte başardım, şimdi oldu dediğiniz zaman bir kutu Kingsize Tadelle Çikolatası yahut ballı hardallı Patsy çereziyle bize gönderin.
7. 1960-1980 yılları arasında basılan saatli maarif takvimi özdeyişlerinden bir derleme yapmayı planlıyoruz. Ayrıca elinde Meydan Larousse Ansiklopedi seti, TGRT Evliyalar Serisi kasetleri ve ankesörlü telefon jetonu olup Berlin Duvarı yıkılmadan evvel doğan okurlarımız lütfen bizimle iletişime geçsinler.
8. Yazılarımızı okuduktan sonra linkini 19 arkadaşınıza gönderin ve yazının altındaki yorum bölümünde konuyla alakasız tartışmalar gerçekleştirin. 19 arkadaşınızda 19 arkadaşına yazılarımızın linkini göndersin. Biri de hesaplasın kaç okura ulaştığımızı!
9. Okurluktan makam atlayıp günlük bir simit taam ile tam zamanlı asistan, asistanlıkla yetinmeyip part-time ofisboy olarak Edebifikir A.Ş.’de görev almak isteyen geleceğin mavi yakalıları, size kapımız ağzına kadar açık! (Asistanlığın yanında ofisboy olarak istihdam edileceklere simidin yanına üzüm hoşafı da ikram edilecektir.)
10. Yıllardır yazıyor, çiziyoruz. Dertlerimizi, sevincimizi sizlerle paylaşıyoruz. Bu yüzden başımıza gelmeyen kalmadı. Her türlü iftiraya konu olduk. Ne yapsak bir okurumuz tarafından eleştiri oklarına hedef olduk. O halde ey okur, sakın yazar olma hevesine kapılma. Koltuğunda uslu uslu otur ve sayfalarımız arasında gezinmeye devam et. En güzel şey bilinmez olmaktır. Bilinmez kal.
11. Derinleşemeyen genişler. Yatay yönlü büyüme, aslında aynı yerde çakılı kalarak büyümektir. Bu konumdaki bir kişinin durumu, mekan itibariyle sabit olduğu için, deneyim arayışı, bitmek tükenmek bilmeyen arzuları ve çaresiz çırpınışlarıyla muhkem bir hapishanede volta atan huzursuz bir mahkuma benzer. Gök kubbeyi inleten, yüksek sesle konuşan o büyük kitapların müelliflerini harekete geçiren motor güç, genellikle öfke, küskünlük ve beğenilme arzusudur. Oysa nitelikli yazarın derinleşmesi, derinleştikçe özgürleşmesi, öfkesini sevgiye ikame edebilmesi, okuru da elinden tutup salimen karaya çıkarması gerekir. Sağlam okurun, derine indikçe, sonunda varacağı menzil şudur, yazarların çoğu yazabiliyor olmakla hüküm giymiş mahkumlardır. Alayı da kolpacıdır. Edebifikir cemaatini cem eden şey okur-yazar münasebeti -yani bir bakıma bilgi- değil, eyleme dönüşmek için hazır kıta bekleyen bilgi, yani duygudur. Muhterem karîler, bu hayatın şakası yok, ömür sermayesi tükeniyor ve kavramlar karnımızı doyurmuyor. Bir ömür şartlı tahliye zindanlarında af bekleyen yazarlara Nutellayı çok görmeyin!
12. Arpa tanesi kadar himmeti olan bizi terk etsin. Çünkü insan öldükten, bir selvi ağacının altına gömülüp unutulduktan, aradan asırlar geçtikten sonra bile kemiğinde kızamık hastalığının çıktığı muazzam bir varlık.
Edebifikir
19 Yorum