Edebiyat Mevsimi denilince şüphesiz aklımıza Eylül, Ekim ve Kasım ayları gelmekte… Sahaf Festivalleri, Dergi Günleri ve Kitap Fuarları; okuyucu, yazar, yayınevleri arasında bilhassa bu aylarda köprü kurmaktadır.
Türkiye Yazarlar Birliği, İstanbul Şubesi’nin hazırladığı “Hür Tefekkürün Kalesi: Dergiler” teması ile 7. Edebiyat Mevsimi başladı. 24 Ekim’e kadar sürecek etkinliklerde 100’e yakın yazar konuşma yapacak.
Biz de bu vesile ile ilk oturuma katılmak için Sultanahmet’teki Kızlarağası Medresesi’ne gittik. Kapının önüne açılan mini dergi fuarı ile dergilerin eski ve yeni sayılarına ulaşmak mümkün. Bir de edebiyat tarihimize ismini kazımış dergilerin standı var ki, Mavera Dergisi’ne dokunmak bile büyük bir neşe veriyor insana.
Oturum başlamadan önce Ali Ural’la İmam-ı Şafiî Divanı tercümesi üzerine yaptığımız küçük bir hasbıhalde, gelecek dönemde Arap Edebiyatından büyük eserlerin dilimize çevrileceği müjdesini aldık.
İlk oturum “Dergilerin Misyonu ve Geçmişten Bugüne Edebiyat Dergileri” başlığı altında gerçekleştirildi. Oturum yöneticisi Hüseyin Akın’ın giriş konuşmasının ardından sözü Beşir Ayvazoğlu aldı. “Edebiyat Dergilerinin Misyonu ve Düşünce Dünyamıza Etkileri”ni anlatan Ayvazoğlu, ”Tanzimat’tan sonra bütün dergilerin edebiyatla şöyle ya da böyle ilgisi vardı. Edebiyatla ilişiği olmayan bir Osmanlı münevveri düşünemezsiniz.” diyerek başlattığı konuşmayı dergilerini önemini anlatarak sürdürdü. “Bir edebiyat dergisi çıkaracaksanız mutlaka bir sözünüz, fikriniz olmalı. Bir toplumda dergi sayıları azalıyorsa, toplumun düşünce sayısı da azalıyor demektir. Edebiyat ve düşünce birbirinden ayırt edilemez. Bütün önemli fikir adamlarının edebiyatçılar olduğunu unutmamak gerekir. Yaşayan dergiler kültür dünyasının, düşünce dünyasının yaşamansa vesile olurlar. Dergi çıkartmayan, dergi çıkartmanın ne demek olduğunu asla ve kat’a bilemez.”
Ali Ural, “Dergiler Mektep Vazifesi Görmekte midir?” sorusunu cevapladı. Usta-çırak ilişkisinde büyük isimlerden örneklerle, dergilerin nasıl bir mektep vazifesini gördüğünü uzun uzun anlattı. “Sanatın temeli samimiyettir” diyerek başladığı konuşmasında, “Her dergi aslında bir ekol olma amacıyla ortaya çıkıyor. İlk dergimden itibaren birinci gayem dergilerin bir mektep olmasıdır. Merdiven Sanat, Kitap Haber, Merdiven Şiir ve şimdi de Karabatak ile yazarlara yardımcı olmaya çalışıyorum.” diyen Ural konuşmasını vurucu bir cümle ile bitirdi: “Her dergi editörü, yayıncısı potansiyel bir düşmandır. Yazısını yayımlamadığı herkesin düşmanıdır. Bu yüzden dergi çıkaranların hepsi yaralıdır. Lütfen onlara iyi davranınız.”
Ali Haydar Haksal, “Dergicilikte Çizgi Sorunu”nu, Tanzimat’tan günümüze kadar aktörleriyle birlikte anlattı. En vurucu cümlesi ise, “Şiir yazan arkadaşların dergi okumadıklarını görüyoruz son dönemlerde. Yeni kuşak nedense okumadan bir takım şeyler yapmaya çalışıyor. Bunda sosyal medyanın da etkisi var.”
Son olarak Hüseyin Su, “Günümüz Edebiyat Dergilerinin Açmazları ve Çıkış Yolu”nu konuştu. Oldukça kırılgan bir havada geçen konuşmada önemli noktalara değindi. “Dergi, bizim düşünce dünyamızda geleneği olmayan bir şeydir. Dergi, bize Fransız edebiyatından geçen bir olaydır. Dergi yayımcılığındaki sorunları Fransız edebiyatından tevarüs etmişiz” diyen Su, kırgınlığını şu cümlelerle ifade etti: “Dergiler arasındaki sorunlar edebî, poetik ya da öykü bağlamında değil, tamamen kişisel hareketler. Dergi camiasının bakış açısı o kadar daralmış ki, o kadar dar düşünüyoruz ki bir toplu iğnenin başı kadar.”
Altı gün boyunca devam edecek olan etkinliklerde, dergi tarihçiliği, şiir, öykü onlarca yazarla konuşulmaya devam edecek.
Celal Kuru