Hastane Günlükleri

(Mart ayının son, Nisan’ın ilk günleri, iki bin yirmi dört)

İnsanın, hastanede olunca, istemsiz olarak hayata daha fazla anlam yüklemeye heveslendiğini fark ettim. O yüzden durup durup küçük cümlelerle yaşadığımı göstermeye çabalıyorum. Görüp hissettiğim bir kaç şeyi yazdım, yazmak denirse!

Gece, uzun bir zaman aralığı

Bir çocuk kaybolmuş, güvenlik görevlisi onu sakinleştirmeye çalışıyor. Yanlarından geçip gidiyorum. Çocuğun kalbi kırılıyor. Hava almak için dışarıya çıkıyorum. İçeride daha fazla oksijen var. Bana tüp bağlayın, dışarıda herkes sigara tüttürüyor. Hastanenin önü ölmek isteyenlerle dolu! İçeride yaşam mücadelesi sürerken birileri dışarıda ölümü arıyor. Arada yalnızca bir sürgülü kapı var, yaklaşınca hayat açılıyor.

Annemin hastalığı üzerinden kendime anlam çıkarmam ne kadar ahlaki, bilinmez. Bazı şeyler insanın başına hayatında bir kez gelir. Belki bir daha yirmi iki yaşında, yavan hastane koridorlarında yalnız başıma refakatçi olamayacağım. Bundan istifade etmek istemenin nesi yanlış? İstifade demeyelim de krizi fırsata çevirme diyelim. Atalarım bunun için elbet uygun bir deyim üretmişlerdir. Sigara kokusu gitti ya da ben mi alışıyorum? Abi ateşin var mı?

Daha önce bu hastaneye gelmiştim. O zaman çok büyüktü, herkes büyük insanlardı. Şimdi hastane küçük, insanlar normal. Daha kasvetli bir yer olmuş ama önceki gibi beni boğmuyor. Ağlamamak için kendimi sıkmıyorum. Üst kata çıkmama izin yoktu, şimdi bilakis sürekli beni çağırıyorlar.

Sedye asansörünün büyüklüğünü görebilmek için pusuda bekliyorum, kimse gelmiyor. Tıpçılar odalarında, bir iki üç tıp, oynuyor. Kitabım bitecek de kitapsız kalacağım diye ödüm kopuyor. Anneme yazdıklarımı okuyorum. Hoşuna gitti, gülüyor, daha çok yazıyorum.

Hastanelerde her zaman garip birtakım insanlar olur. Onları normal hayatımızda görmeyiz, yalnızca hastanede yaşarlar. Ya da onları, hastanede çok vaktimiz olduğunda fark ederiz.

Elime bir karınca geldi. Çok hızlı hareket edip beni endişelendirdiği için üfleyip son yolculuğuna uğurladım. Bir sedye ve bembeyaz bir çarşafla gelip karıncayı eksi birinci kata indirdi beyaz önlüklüler. Karıncanın yakınıymışım gibi yapıp sedye asansörüne kadar onlara eşlik ettim. Asansör bizim evin banyosu kadardı.

Geceyi resmi bir kurumda geçirmek… Hem de gizlice girerek değil gayet yasal yollarla… İnsani ihtiyaçların, vardiyalı memurlar tarafından samimiyetle karşılandığı…  Bir hastane için, samimiyet ve resmiyet… Garip bir yer doğrusu.

Dışarıya çıkmak istiyorum ama havlayan bekçiler çikolatamı yer diye korkuyorum. (… ) Bir cesaret çıktım. Hava yarı temiz. Çok şükür acil servis sakin, çok şükür. Biraz oturdum. Köpekler bana bağırdı! “Yatıyorsunuz yatın işte şapşallar! Arkamdan bağırıyorsunuz bir de, savaş ahlakı da mı bilmiyorsunuz?” diye çıkıştım köpeklere! “Affet bacım, birine benzettik.” dediler. Hızlı adımlarla hastaneye girdim. Köpekler, korkulu gözyaşlarımı görüp çıkışma cesaretimi içten içe hafife almasınlar diye.

Saat 07:00

Zaman, damlayan serumu izlerken ne kadar da yavaşmış. Bir nokta iki saniyede bir damlıyor. Peki bir serumda kaç damla olduğunu tahmin edersek ve tahmin ettiğimiz sayıyı bir nokta iki saniye ile çarparsak serumun ne zaman biteceğini bulabilir miyiz? Ben hesaplayamam, çünkü matematiği hesaplama yapmam gereken yere kadar seviyorum. Mucizevi bir şey, öyle kalsın. Bir iğneyi insan derisine batırmanın vahşetini konuşalım. Öyle, pıt diye. Acısını kendi vücutlarında hissetmiyorlar mı? Birine çimdik bile atamam ben. (…) Burada şükürlerim, sağlık çalışanı olmadığım için ve sağlık çalışanlarının varlığı için. Annemin duaları da, “Allah buraya düşürmesin ama burasız da bırakmasın.” şeklinde.

Saat 09:02

Annem saatler sonra ayağa kalktı. İlk cümlesi “Uuu! Habu camlarun kirini yaba.” oldu. “Kalk sil istersen.” diye şaka yaptım. Şaka, onun ciddiyet potasına basket olarak girdi. Yerine uzanıp cam tarafına bakmaması için üç dakika dil dökmek zorunda kaldım. Nihayetinde “Hastalara camsil vermiyorlar içerler diye.” deyince güldü, konu dağıldı. Sonra namaz kılmaya gitti. “Çarşamba öğleden beri kılmıyorum, not almam lâzım çok birikti.” dedi. Not alıyorken henüz iki gün geçmiş olmasına şaşırdı. Namazsız iki gün, ona çok gelmişti.

Saat 01:08

Mescitteyim. Evde olsaydım muhtemelen uyuyacaktım. Hastanede ibadet etme fırsatım oldu. Ben şenlendim, mescit şenlendi. Dua ettim. “Allah’ım buradaki bütün hastaları iyileştir, âmin.”

Morg ile mescit aynı katta. Mescit sağda, morg solda kalıyor. Koridorda ölüm sessizliği var. Deyim değil gerçek anlamda. İçim ürperiyor. Yine de tam bu yol ayrımına “Yaşarken sağa yönelmezsen, sola yöneldiğinde pişman olursun.” diye yazsalar çok yerinde olurdu, diye düşünmeden edemedim. Koşarken düşündüğüme gülüyordum. Arkamdan da bir cesedin koşuyor olmaması için dua ettim.

Saat 02:14

Koridorda yalnızca saat ile ben varız. İkimizin de acelesi yok. Kendisi gece ikiyi gösteriyor. Lâkin ben sabahın beşinde gibiyim. Farklıyız ama yarışmıyoruz. Yalnızlığını bozduğum için bana kızıyor olabilir, belli etmiyor. Bu saatte koşan olmaz. Fakat gölgem koşuyor benim. Beni bile geçiyor.

Geceleyin hastane, gündüz olduğu kadar korkunç değil. Hayat koşturmacası yok, koridorlar stabil. Hastalar kaderlerine bırakılmış. Şimdi yaşamak için mücadele yok. Ama günün ilk ışıklarında tekrar başlayacak koşu, devam edecek yaşam. İşte o zaman yavan koridorlar umut dolacak. Duvarların rengi griden pembeye dönecek. Saat hızlanacak, gölgem oyunu bırakıp yanımdan ayrılmayacak.

Saat 06:28

Güneş kimseye “Bir gün daha yaşamak ister misin?” diye sormadan doğuyor. Sorsa çoğunluğun oylamasıyla doğmaktan vazgeçebilirdi. İyi ki sormuyor! Zira bugünden sonra doğmayı bırakacak olsaydı, ömrümün sonuna dek hastanenin soluk manzarasına sıkışıp kalacaktım. Büyük ihtimal elimdeki kitabı bitirmek zorunda kalır, hatta defalarca okuyup, yalayıp yutar sonra da yazarına dava açmak için hastaları tek tek gezip içlerinde avukat olan var mı diye öğrenmeye çalışırdım.

Saat 16:07

“İlaçlarınızı reçeteye göre alın, geçmiş olsun.” Güneş bugün de doğdu, ama farklı doğdu. Elhamdülillah.

Rümeysa Bayazıt

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Hastahanenin biriyle alâkalı gerçekten yarası olan birisi işte... , 22/03/2025

    Geçmiş olsun Allah beterlerinden korusun…

    • Dilekçe , 23/03/2025

      Allah yaranızı iyileştirsin.

  • Birisi işte , 22/03/2025

    Güzel hissettirdi🐦 ( her ne kadar hastane, iğne gibi şeylerden korksam da)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir