Sulhi Ceylan, iç kanama sonrasını yazdı.
***
İçim kanıyor. Beni unutturan, beni diğer zamirlerden ibaret kılan her şeyi sevmemle ilgili başıma gelenler.
Heidegger’in bir sözü şöyleydi sanırım; “Her insan kendi ölümünü ölür.” Hiç kimse başka bir insanın ölümünde etken değildir. İyi düşünmeli burayı. Hiç kimse kaderin yazdığından bağımsız değildir, dolayısıyla başkasının ölümünü ölemez. Gerçi hiç kimse kendi ölümünü de ölemez. Ölümün, kendimize ait olduğu ve her insan için biricik olduğu çok su götürür bir mesele. Ölümün birine ait olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Her halükarda Azrail kitabı okur ve gerekeni yapar. Kendi ölümümüzü öldüğümüz yok aslında. Ölüm sadece bedenimize uğruyor ama o uğradığında biz olmuyoruz. O halde söylüyorum; ölüm varoluşun tamamlanmasıdır. Başlanılan yere geri dönmektir ama hiçbir şey eskisi gibi değildir. Çünkü algı seviyesi değişmiştir.
İçim kanıyor. Beni benden öteleyen, beni benden alan her şeyi sevmemle ilgili başıma gelenler.
Sanıyorum Heidegger’in bir sözüydü; “Nereye gitsek kendimizi de götürüyoruz.” Sahi, kendimizi götüremediğimiz bir yer varsa orada olan kim? Ve kendimizi götüremediğimiz yerler süt liman mıdır? Ah ki ah… Kendini her an hissetmek çok zor. Heidegger’in sıkıntısı da buradan kaynaklanıyor olsa gerek. Kişinin, her saniye kendi beninin farkında olması gaflete güzellemeler yazdırır. Gerçi modern hayat bu sorunu çözmüş. Hayatı ayrıntılardan ibaret kılarak kalabalıklaştırıyor ve böylece kişi her gittiği yere bedenen kendini götürse de zihnen götürmüyor. Ama bu bir çözüm değil bilakis hastayı idam etmek. İdam edilmek isteyen var mı?
İçim kanıyor. Ben ve sen düalizminden kurtulmayı her şeyden çok sevmemle ilgili başıma gelenler.
Atilla İlhan’ın bir dizesi geliyor aklıma; “Ben sana mecburum bilemezsin.” Bu mecburiyet her ne kadar karşıdaki kişiyle ilgili dursa da tamamen kişinin kendisiyle ilgilidir. Kişinin kendi bütünlüğüne erişmesinde, dairesini tamamlama noktasında “Sen”e ihtiyacı vardır. Her ne kadar durum ikili bir ilişki gibi dursa da bu durum bir seraptır. Hiçbir ilişki ikili değildir. Bilakis ikiliğin ilişkileri öldüren bir tarafı vardır. İyi düşünmek gerek. Birliğe erişemeyen bir ikilinin, her biri birliğini başka birinde aramak ister.
İçim kanıyor. Beni büyüten, beni diğer benlerden büyük kılan her şeyi sevmemle ilgili başıma gelenler.
Dücane Cündioğlu’nun bir tanımı vardı kibirle ilgili; “İnsanın sahip olmadığı değerleri kendine yakıştırması ‘gurur’, kendine yakıştırdığı değerler üzerinden başkalarını küçük görmesi ‘kibir’dir.” Benlik; varlığını ortaya koymak, kendi benini diğer benler üzerinde hâkim kılmakla ilgili bir durum. Burada, genelde kişi sahip olmadığı değerleri bir şekilde kendine has kılar ve bir zaman sonra da bu duruma kendi de inanır. Böyledir, çünkü insan en çok kendini kandırandır. Kişi kendini (benliğini) büyütürken, başkalarını da (benliklerini) küçültmeyi ihmal etmez. Bu aynı zamanda kişinin kendini tanımlama senaryosudur. İnsan bunca kibrine ve büyüklenmesine rağmen pis bir sudan yaratılmıştır. Neden insan bakılabilecek bir aslı olduğunun farkına varmaz ki! Ah büyülü dünya…
Sulhi Ceylan
8 Yorum