Sulhi Ceylan kavramlarının tahrifini anlattı.
***
Fila kelimesi Grekçe’de sevgi anlamına gelmekte olup sofia ise hikmet anlamına gelir. Yani filosofia kelimesi hikmet sevgisi demektir. Pisagor’dan önce felsefe sadece sofia adını taşıyordu ki bunu meslek eden kişi şayet yüce bir ruha sahip ve hayatında erdemi hâkim kılmışsa sofos (hikmet sahibi) adını alırdı. Pisagor ise insana sofos denemeyeceğini zira insanın insan olması hasebiyle böyle bir sıfatı taşıyamayacağını ve sofosun sadece Allah olduğunu söylemişti. İnsanın ise sadece fila-sofos olabileceğini söyleyen Pisagor böylelikle adlandırmayı ilk yapan kişi olmuştur. Pisagor bu adlandırmayı yapmakla her şeyi sadece Allah’ın bilebileceğini, insanın ise cüzün kısmi bilgilerine sahip olabileceğini de açıklamış oluyordu. Pisagor’un bu adlandırmayı yapmış olmasında Mısır’a gelip Hz. Süleyman’ın öğrencilerinden fizik ve metafizik dersleri almasının etkisi açıktır.
Tercümeler vesilesiyle felsefeyle tanışan Kindi ise felsefeyi; insanın gücü yettiğince Allah’ın fiillerine benzemesi ve insanın kendini bilmesi olarak tanımlarken, İbni Sina ise nesnelerin hakikatlerine, bir insanın yaklaşabileceği kadar yaklaşması yani vakıf olması olarak felsefeyi tanımlar.
Daha sonraları ise İbn’ül Arabî felsefeyi şöyle tanımlayacaktır: “Nesnelerin hakikatlerini, oldukları gibi bilmek ve onların varoluşları ve hüviyetleri konusunda hüküm vermek suretiyle insan ruhunun olgunlaşmasıdır.”
Stoa filozoflarından Seneca ise felsefenin ruhu terbiye ettiğini, hayatı düzenlediğini ve yapılıp yapılmaması gerekenleri işaret ettiğini söyler.
Hal böyle iken genel olarak Yunan aklı, akli bilgiyi nakli bilginin üstünde tutarlar. Bu franksiyonun bizde de takipçisi çıkmıştır: Mutezile. Yani aklı vahye tabi kılmak yerine aklı tek otorite olarak belirlerler. Hatta bazı filozoflar arınmanın dahi akılla olabileceğini iddia edebilmişlerdir. Halbuki felsefe spekülatif bir ilimdir ve her filozofun yoğurt yiyişine göre bir mana alır.
Günümüzde felsefenin aldığı anlamı düşünecek olursak, kavramların toplumların eliyle nasıl değişikliğe uğratıldığı, ana damarından koparıldığını ve kendine yepyeni bir tanım bulduğunu görebiliriz. Bu haliyle insan, son derece tahrif edebilendir.
İnsanın ömrü, kendi ismini aramakla geçer diyebiliriz. İnsan ismini ararken, anlamını anlamaya çalışırken karşılaştığı eşyaya isim vermekten de çekinmez. İsim vermek ister çünkü kavramak ister… İsim vermek ister çünkü hâkim olmak ister. İnsanın bu hali kendine ve karşılaştığı nesneye sınır koymasıyla da ilgilidir bir bakıma. Zira her tanımlama yani isim verme aynı zaman da bir sınırlamadır. Bu sınırlama ise kişinin zihni ile orantılıdır. Malum kişiler toplumu oluşturur ve böylece toplumsal kanaat ortaya çıkar. Sonuçta da hikmeti aramak ve hayatını erdem çerçevesinden yaşamak olan felsefe, hikmetin hayattan çıkarılması haline döner.