Bahadır Dadak: Bahadır Dadak’ın 2028 yılında atıldığı siyaset macerası 2050 yılında bambaşka bir boyut kazanır. Nasıl mı? Bahadır Dadak ilk olarak şairlikten istifa eder. 2028 yerel seçimlerinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmak için çalışmalara başlar. Bağımsız aday olarak girdiği seçimleri 78 oy farkla kazanmayı başarır. Seçimi kazanmasında sempatik tavırlarının büyük katkısı olur. Hem seçim süreci hem de başkanlık süresi boyunca kendine gençlerden interaktif bir ordu kurar. Kısa zamanda bir fenomene dönüşür, vadettiği projeleri geciktirmeden yerine getirdiği için halk ona Şipşak Başkan lakabını takar. Dört dönem üst üste Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yapan Dadak, 2048 yılındaki yerel seçimlere katılmayarak, 2050 genel seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklar. Zaten başarılı bir siyasî kariyeri olduğundan kamuoyunun ondan böyle bir beklentisi de vardır. Derhâl bir siyasî teşkilatlanmaya giderek Şimdi Hizmet Partisi’ni kurar.
Partiyi kurduğu gece rüyasına giren Sulhi Ceylan, Bahadır’ı bir uçuruma düşmekten son anda kurtarır. “Seni kuyuya attığımı söylüyordun, oysaki uçuruma düşmekten kurtarıyorum. Gaflet uykusundan ne zaman uyanacaksın?” Bahadır ter içinde uyanır, başta tedirgin olsa da birkaç saat sonra rüyanın tesirinden kurtulur. İkinci gece rüyasında elinden tuttuğu Bahadır’ı Hira mağarasına götüren Sulhi Ceylan, “İşte!” der, “Dünya hâlen buradan yönetiliyor. Gaflet uykusundan ne zaman uyanacaksın?” Bahadır yine ter içinde uyanır. Bu sefer biraz endişelenir ama rüyayı kötüye yormak da istemez. Üçüncü gece rüyasında Bahadır’a, İbrahim Ethem hazretlerinin tacını tahtını terk ettiği meşhur kıssayı anlatır Sulhi Ceylan ve bu sefer celalli bir tavırla sorar: “Gaflet uykusundan hâlâ mı uyanmayacaksın!” Bahadır gözyaşları içinde uyanır. Hıçkırarak secdeye kapanır, sabah ezanını duyana kadar başını kaldırmaz, günahlarının farkına varır. Parti pırtı işleri nedeniyle namazı niyazı terk etmiştir. Derhâl abdest alıp sabah namazını kılar. Namazdan sonra uyuyakalır, rüyasında Üftade hazretleri teşrif buyurarak, “Hüdai evladımın hâlinden ibret alasın” demek suretiyle bir işarette bulunurlar. Bahadır bu son rüyanın etkisiyle ayakkabı boyacısı olmaya karar vererek “Artık tek siyasetim nefsimi ayaklar altına almaktadır” diyecektir.
Serdar Kocabaş: 2050 yılında İngiliz Kraliyet ailesine mensup Peace isminde bir prens henüz 12 yaşında iken metube kanalından kamuoyuna Müslüman olduğunu açıklayacaktır. Peace, bizzat babası tarafından İngilizceye çevrilen Sulhi Ceylan’ın “Free but Captive” adlı kitabını okuduktan sonra böyle bir karar aldığını söyleyecektir. Peki, kimdir bu prensin babası ve neden Sulhi Ceylan’ın kitabını İngilizce’ye çevirmiştir? Bu sorunun cevabı 13 yıl öncesine, 2037 yılının baharına kadar uzanmaktadır. Şöyle ki;
Serdar Kocabaş, 2037 yılının mayıs ayında İngiliz Kraliyet ailesine damat olur. Aile her ne kadar Serdar Kocabaş’ı damatlığa uygun bulmayıp bu birlikteliğin karşısında yer alsa da, gönlü çelinmiş olan prenses kararlı ve ısrarlı tavrıyla bu evliliği Kraliçe Elizabeth’e [evet, kendisi o tarihlerde 111 yaşında ve hâlâ hayatta] onaylatır. Kayın pederinden yalnızca 10 yaş küçük olan Serdar Kocabaş, prenses M’yi kendine sırılsıklam âşık etmiştir. Nasıl mı? Şöyle: Bir Şekspır oyununu izlemek için Mençıstır’da Kraliyet Değişim Tiyatrosunda bulunduğu sırada Serdar, 47 pound ödeyerek aldığı milkşekini kafeteryanın bahçesinde höpürdetmektedir. İş bu ya, prenses M tebdil-i kıyafetle Şekspır oyununu izlemeye gelmiştir. Öncesinde bir Türk kahvesi alır. Kafeteryanın bahçesinden çıkacağı sırada ayağı takılarak oracıkta bulunan Serdar’a doğru bir refleks gösterir; milkşek yere düşer; prensesin elindeki Türk kahvesi ise Serdar’ın üzerine dökülür. Prenses M telaşla “söri…eksküzmi…” diyerek af dilerken Serdar ile göz göze gelirler. Birkaç saniye bakakalırlar birbirlerine. Serdar “No problem… No problem…” dedikten sonra derin bir nefes alıp prenses M’ye oltayı atar: “Do not lay your step cautiously, mercy my Princess, Care not the wine to be knocked over, mind not the bottle of the genteels break.” Yani, “Ayağın sakınarak basma aman sultanım / Dökülen mey kırılan şişe-i rindan olsun” demiştir. Prenses çarptığı adama o an çarpılıverir; “ağsım” der, peşi sıra “gıreyit” diye ekler; dayanamaz “ameyzin” diyerek çığlığı basar. Garibim Serdar ne bilsin ki oltasına gelen kız koskoca kraliyet ailesinin kızıdır! Her ne ise… Olaylar böyle gelişir ve Serdar kraliyet ailesine içgüveysi olur. İngiliz kamuoyunda bu evlilik aylarca ateşli bir şekilde tartışılır. Henüz tartışmalar sürerken Prenses M’nin hamile olduğu haberi gelir. 2038’in şubat ayında çiftin ilk çocukları doğar ve iki gün sonra çocuğun adının Peace olduğu açıklanır. Serdar Kocabaş evladını Müslüman olarak yetiştirmek adına kararlı davranır. Cenab-ı Hakk’ın da hidayetiyle evladı akıl baliğ olur olmaz Müslümanlığını ilan ederek kâfirlerin infialine neden olur.
Mehmet Erikli: Mehmet Erikli’nin otuz beş yaşından sonra yayımlanmaya başlayan romanları Türkiye’de büyük ses getirecek, Macarcadan Çinceye, Almancadan Urducaya kadar yaklaşık yetmiş farklı dile çevrilecektir. 2039 yılında Nobel edebiyat ödülüne lâyık görülecek olan Erikli, “Ben Yunus Emre’nin ahfadıyım. Ödül almayı değil gönül almayı isterim” diyerek bu ödülü reddedecektir. Erikli’nin bu beklenmedik çıkışı karşısında şaşkına uğrayacak olan dünya kültür kamuoyu, önceleri kendisini şovenist olmakla itham etse de daha sonra Yunus Emre ismi üzerinde duracak ve onun şiirlerini aslından okuyabilmek için bütün dünyada Türkçe öğrenme furyası başlayacaktır. Feyyaz Kandemir’in 2030 yılında yayımlanan ve nisyana terk edilen “Türkçeyi Çağırmak” adlı kitabı da sonraki yıllarda bu furyadan nasibini alacak; 2050 yılında 50. baskısı hususî bir ciltleme yapılarak yayımlanacaktır.
Sulhi Ceylan: 2048 yılında “Yetmiş Yaşıma Hazırlık” şiirini yazacak, 2050 yılında toplumdan istifa ederek sırra kadem basacak.
“Tamam, yaşım yetmiş olsun
Leylalarla süren muhabbet maceram
Artık sende sükûnet bulsun”
Ömer Ertürk: Tarih yazacak.
Mücahit Emin Türk: Tarihe karışacak.
Davut Bayraklı: Başkanlığını yaptığı Trabzonspor’un şampiyonlar ligi şampiyonu olmasını sağlayacak.
Âdem Suvağci: Seyyid Taha hazretlerinin gönüllü türbedarı olacak ve Hakkâri’yi çok sevecek.
Muhammed Furkan Kâhya: Sulhi Ceylan’dan haber alamayınca bunalıma girecek ve İstanbul Üniversitesindeki Rektörlük vazifesinden istifa edecek.
Bilal Can: Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden düzenlerin çıkmazına doğru kelimelerle ateş etmeye devam edecek. İnsanlık onun ikazları sayesinde çip takılma tehlikesinden kıl payı kurtulacak.
Muhammet Emin Oyar: Mazlumun başına çakılmış olan çiviyi çıkartıp zalimin başına çorap örecek.
Süleyman Mete: Kendi işinin patronu olacak. Yüzlerce insanı istihdam edecek.
Mehmet Emir: Erecek inşallah.
İbrahim Halil Aslan: Uzun yıllar gençlerle birlikte olmanın faydasını ihtiyarlığında görecek. Yaş alacak ama yaşlanmayacak. Bir düzine torunu olacak.
Feyyaz Kandemir: Yeraltına çekilecek.
Cüneyt Dal: Daha da metin olacak.
Ömer Can Coşkun: Aradığı cevapları bulacak.
Üstad Muharrem Cezbe: Üstad Muharrem Cezbe’nin 2044 yılında ahirete irtihalinin ardından, basılmamış bir kitabı ve bir risalesi Mehmet Raşit Küçükkürtül tarafından 2050 yılında neşredilecek. Seyahatlerim: 13 ciltlik bu eser Kur’an-ı Kerim harfleriyle yazılmış olup ilk cildinin girizgâh kısmında Şeyh Gâlib’in şu beyti bulunmaktadır: Tarzı selefe tekaddüm etdim / Bir başka lügat tekellüm etdim. Üstadın Seyahatnamesinde Yecüc ile Mecüc’ün nerede mahpus tutuldukları, misak-ı millî sınırları içerisinde medfun bulunan birçok enbiya-yı kiram efendilerimizin kabr-i şeriflerinin yerleri ve daha başka esrarlı birçok bilgi kayıtlıdır. Seyahatlerin büyük kısmı tayy-i mekân suretiyle gerçekleştirilmiştir. Hazreti Âdem Aleyhisselam Hangi Lisân ile Tekellüm Etmişdi? : 40 sahifelik bu risale ise “Allah Âdem’e isimleri öğretti” sure-i celilesinin tefsirini muhtevidir. Kur’an-ı Kerim harfleriyle tahrir olunmuştur.
Mehmet Raşit Küçükkürtül: Mehmet Raşit Küçükkürtül‘ün “Türkçenin Kamusu Türkün Namusu” adlı 11 ciltlik ansiklopedik kamusu 2042 yılında neşredilecektir. Her biri 1.000 sahifeden fazla olan 11 ciltlik bu külliyatın ilk cildi Türkçenin tarihini ve gramer kaidelerini ihtiva eder. Diğer 10 ciltte ise 179.873 kelime ve 88.582 deyim izah edilerek Türkçenin en şümullü sözlüğü meydana getirilir. Tamamı Kur’an-ı Kerim harfleriyle yazılıdır. Bu külliyetli eserin neşrinden 2 yıl sonra Kur’an-ı Kerim harfleri ikinci bir alfabe olarak kabul edilecek ve Türkiye’de iki alfabeli bir döneme girilecektir. Bu durum Küçükkürtül’ü tatmin etmeyecek, hatta daha da gayrete getirecektir. 2020 yılının Aralık ayında özel bir kurs açarak temellerini atıp 24 yıl boyunca titizlikle yetiştirdiği yazar ordusuyla, Kur’an-ı Kerim harflerinin gerekliliğine dair propaganda faaliyetlerini artıracak ve 6 yıllık bir mücadelenin sonunda bütünüyle Kur’an-ı Kerim harflerine geçilmiş olacak. Aynı yıl Küçükkürtül, üzerinde 35 yıl çalıştığı Sulhi Ceylan Menâkıbnâmesi adlı eserini de neşrettirecektir. Bu kitapta Sulhi Ceylan’ın şeceresi, evliliklerini gizli tutma sebepleri, evlat ve evlatlıkları, Kadıköy’ü neden çok sevdiği, seyr u sülûku, keşif ve kerametleri, aforizmaları ve eserlerinin tanıtımları yer almaktadır. Haşiye: Sulhi Ceylan’ın sırra kadem basması, bu kitabın neşrinden hemen sonra gerçekleşecektir.
Celâl Kuru: Celâl Kuru “Taş Kalem” adlı çok ses getiren tenkit kitabını 2035 yılında yayımladıktan sonra üzerine yapışan münekkit sıfatından tiksinip köydeki aile yadigârı evine çekilerek hayvancılıkla uğraşmaya başlayacaktır. 15 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Delâilü’l-Hayrât ve Tabakat-ı Evliyâ dışında kitap okumayan ve köyünden dışarı adım atmayan Celâl Kuru, 2050 yılının nisan ayında Edirnekapı Mezarlığına gelecektir; Feyyaz Kandemir’in cenazesine katılmak için.
Feyyaz Kandemir
2 Yorum